18 Temmuz 2014 Cuma

İsviçre Federal Mahkemesi'nin CAS ile İlgili Kararları (2014)

Spor Tahkim Mahkemesi'nin (Court of Arbitration for Sport, CAS) uluslararası uyuşmazlıklara ilişkin kararlarına karşı İsviçre Federal Mahkemesi'ne başvurulabiliyor.

İsviçre  Federal Mahkemesi, birçok kez CAS kararlarını inceledi. İncelemeye devam ediyor.

İsviçre Federal Mahkemesi'nin 2014 yılında CAS ilgili verdiği kararları aşağıdaki gibidir. Sene içinde liste güncellenecektir.


4A_324/2014 (16.10.2014) Fenerbahçe Kararı

4A_6/2014 (28.08.2014) (Yayınlanacak)


4A_90/2014 (09.07.2014)

4A_178/2014 (11.06.2014)

4A_544/2013 (26.05.2014)

4A_564/2013 (07.04.2014)

4A_448/2013 (27.03.2014)

4A_362/2013 (27.03.2014)

4A_304/2013 (03.03.2014)

4F_2/2014 (13.01.2014)

4A_476/2013 (06.01.2014)

Anayasa Mahkemesi Aziz Yıldırım'ın Bireysel Başvurusunu Reddetti

3 hafta önce Anayasa Mahkemesi'nin Aziz Yıldırım hakkında verdiği kararı paylaşmıştım.

Anayasa Mahkemesi ilgili kararı aldığı gün (8 Mayıs 2014), Aziz Yıldırım'ın bir başka başvurusunu da inceleyip karara bağlamış. Ancak ikinci karar, birinci kararın yayımlanmasından üç hafta sonra yayımlandı.

Kararı şu şekilde özetleyebiliriz:

Aziz Yıldırım, çeşitli iddialarla soruşturmada görev alan yargı mensupları hakkında HSYK'ya başvuruda bulunarak şikayetçi oldu.

HSYK Üçüncü Dairesi, soruşturma izni verilmemesine karar verdi. Aziz Yıldırım bu karara itiraz edince bu sefer HSYK Genel Kurulu itirazı reddetti.

Aziz Yıldırım HSYK Genel Kurulu kararının ardından Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, HSYK'nın meslekten çıkarma dışındaki kararlarının yargı denetimine tabi olmadığı gerekçesiyle Aziz Yıldırım'ın itirazını "konu bakımından yetkisizlik" gerekçesiyle reddetti.

Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararı ise aşağıdaki gibidir:

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR

Başvuru Numarası : 2013/3240
Karar Tarihi : 8/5/2014

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, hakkındaki soruşturmada görev alan hakim ve Cumhuriyet savcıları aleyhindeki şikayetine istinaden Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından yürütülen soruşturma ve verilen kararlar nedeniyle adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 6/5/2013 tarihinde istanbul Anadolu 35. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 31112/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanıdır.

6. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mülga 250. maddesi ile görevli) tarafından yürütülen ve kamuoyunda "şike soruşturması” adıyla anılan soruşturma kapsamında 3/7/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve 10/7/7/2011 tarihinde tutuklanmıştır.

7. Başvurucu, kendisi ve müdafiine karşı gizli olan soruşturma dosyası içeriğinin medya ve gazetelere karşı gizi olmadığı, sanık ve savunma haklarının ihlal edildiği. uzun süre birbiri ile alakası olmayan suçlamalar hakkında işlem yapılmaksızın beklendiği, herkesin ve her şeyin birbirine ulanarak ve bu şekilde çok sanıklı kalın dosyalar oluşturularak savunmanın imkansız hale getirildiği, iddianamelerin hazırlanmasının geciktirildiği, yargılamanın bu nedenle yıllar sürecek şekilde uzatıldığı, soruşturmanın kapsamının belirlenmesinde ayrımcı tutum sergilendiği, delillere ilişkin gizli bilgilerin kesin doğruyu yansıtıyormuş gibi basına verildiği, basında yer alan haberlerin oluşturduğu baskı ve olumsuz atmosferin etkisi ile tutuklandığını ileri sürerek, soruşturmada görev alan yargı mensupları hakkında HSYK'ya başvuruda bulunarak şikayetçi olmuştur.

8. Başvurucunun şikayeti üzerine HSYK ' nın 1/8/2011 tarihli "inceleme ve gerektiğinde soruşturma" iznine istinaden, ilgili Cumhuriyet Savcısı hakkında HSYK Başmüfettişi tarafından inceleme yürütülmüş ve tanzim edilen 13/9/2011 tarihli fezleke, HSYK Üçüncü Dairesine sunulmuştur. Fezleke ve ekleri ile başvurucu ve avukatının dilekçe ve beyanlarını inceleyen HSYK Üçüncü Dairesinin 4/10/2011 tarih ve 2011/5961 sayılı kararıyla soruşturma izni verilmemesine karar verilmiş ve HSYK Genel Sekreterliğinin 15/2/2012 tarih ve 8581 sayılı yazısı ile başvurucuya bildirilmiştir. Başvurucu bu karara karşı yeniden inceleme talebinde bulunmuştur.

9. Başvurucunun yeniden inceleme talebini inceleyen HSYK Üçüncü Dairesinin 3/5/2012 tarih ve 2012/390 sayılı kararıyla "kararın kaldırılmasını gerektiren herhangi bir delil ve durumun bulunmadığı" gerekçesiyle, başvurucunun talebinin reddine karar verilmiştir. Başvurucu bu karara karşı 23/7/2012 tarihli dilekçe ile HSYK Genel Kuruluna itiraz yoluna başvurmuştur.

10. Başvurucunun itirazını inceleyen HSYK Genel Kurulunun 20/2/2013 tarih ve 2013/210 saylı kararıyla "yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın yerinde olduğu" gerekçesiyle, başvurucunun itirazının oy birliğiyle ve kesin olarak reddine karar verilmiştir. Bu karar başvurucuya 5/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

B. İlgili Hukuk
11. Anayasa'nın 159. maddesinin dokuzuncu ve onuncu fırkaları şöyledir:
"Hakim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hakimler için idari nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve somşturma işlemleri, ilgili dairenin teklifi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kımi/u Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır. Soruşturma ve inceleme işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hakim veya savcı eliyle de yaptırılabilir.
Kurulun meslekten çıkarma ce;asına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı merciierine başvurulamaz. ''

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Mahkemenin 8/5/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 6/5/2013 tarih ve 20 13/3240 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun iddiaları

13. Başvurucu, gözaltına alındığı ve eşkal tespitinin yapıldığı görüntü ve fotoğrafların, soruşturma dosyasına ait çok sayıda bilgi ve belgenin basında yer aldığını, soruşturma makamlarınca, soruşturmanın gizliliğinin korunmasına ve medya yoluyla oluşturulan olumsuz '"linç" atmosferinin önüne geçilmesinin sağlanmasına yönelik tedbirlerin alınmadığmı, soruşturmanın yürütülüş ve delillerin toplanması yöntemi ile dosya kapsamındaki kısıtlılığa soruşturma makamlannın riayet etmemelerinin hukuka aykırı olduğunu, soruşturma kapsamında suçsuzluk karinesinin ihlal edildiğini, bu hususlara ilişkin olarak HSYK'nın sorumlular hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verdiğini, bu şikayetlerini ilettiği HSYK tarafından görevlendirilen Başmüfettişin topladığı delilleri ve aldığı ifadeleri kendisi ile paylaşmadığını, aynı şekilde HSYK tarafından da dosyanın tamamının kendisi ile paylaşılmadığını, belgelerde adları geçen kişilerin isimlerinin gizlendiğini, HSYK Üçüncü Dairesi ve Genel Kurul kararlarının gerekçesiz olduğunu, bu nedenlerle adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, HSYK kararlarının kaldırılmasını talep etmiştir.

B. Değerlendirme

14. Başvurucunun, ihlal iddialarına konu olan olay ve olguları, anılan HSYK tarafından yürütülen soruşturma ve verilen kararlara dayandırdığı (§ 13) ve sonuç olarak Anayasa Mahkemesinden bu kararların ortadan kaldırılmasını ve ilgili Cumhuriyet Savcısı hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını temine yönelik bir karar verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır.

15. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa lıdahkemesi kararları ile Anayasanm yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz."

16. Anayasa'nın "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu" kenar başlıklı 159. maddesinin onuncu fıkrası şöyledir:

"Kurulun meslekten çıkarma cezasma ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı merciierine başvurulamaz."

17. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince, Anayasa'nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler bireysel başvuru konusu olamazlar. Anayasa'nın 159. maddesinin onuncu fıkrası ile de HSYK'nın meslekten çıkarma cezası dışındaki kararları yargı denetimi dışında bırakılmıştır.

18. Başvuru konusu olayda başvurucu, hakkındaki soruşturmada görev alan hakim veya Cumhuriyet savcılan hakkında yaptığı şikayet sonucunda soruşturma izni verilmemesine ve yeniden inceleme talebinin reddine dair HSYK Üçüncü Dairesinin kararları ile HSYK Genel Kurulunun yeniden inceleme talebine ilişkin karara karşı itirazının reddine dair kararları nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğinden bahisle bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa'nın 159. maddesininonuncu fıkrası gereğince HSYK’nın anılan kararları aleyhine yargı merciierine başvurulması mümkün değildir. Dolayısıyla başvuru konusu işlem, Anayasa'nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemlerden olduğundan bireysel başvuruyakonu olamaz (B. No: 2013/1581, 16/4/2013, § 15).

19. Açıklanan nedenlerle, Anayasa'nın yargı denetimi dışında bıraktığı bir işleme karşı yapıldığı anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "konu bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun, "konu bakımından yetkisizlik" nedeniyle KABUL EDiLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 8/5/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Anayasa Mahkemesi'nin Kararının Spor Hukukuna Etkisi Yok

Yarın büyük gün. UEFA şike süreci ile ilgili yapılan şikayetleri değerlendirip kararını verecek. Ayrıca İsviçre Federal Mahkemesi, Fenerbahçe'nin CAS kararının iptali için açtığı davayı görmeye başlayacak.

Aziz Yıldırım'ın avukatları Anayasa Mahkemesi'ne başvurarak 17 Temmuz'dan önce olumlu veya olumsuz bir karar vermesini talep etmişler. Avukatlar, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının Avrupa'da dikkatle takip edildiğini ileri sürmüşler.

3 seneden beri aynı taktik izleniyor. Ceza hukuku ve spor hukuku karıştırılıyor.

UEFA, CAS ve İsviçre Federal Mahkemesi şike sürecinin spor hukuku boyutunu inceler. Devlet mahkemelerinin kararları sadece delil olabilir. Bu deliller de bağlayıcı değildir.

Aynı şekilde, devlet yargısındaki sorunlar da bu üç kurumu hiç ilgilendirmez. Önemli olan, spor karşılaşmalarında manipülasyon yapılıp yapılmadığıdır. Manipülasyon yapıldığına dair herhangi bir delil elde edilmişse, artık bu delilin nasıl elde edildiğine bakılmaz. Devlet yargısında adil yargılama yapılıp yapılmadığı da önemli değildir.

Türk mahkemeleri 6222  sayılı Kanun ve CMK ile bağlıdır. UEFA ise kendi talimatını uygular. Kendi usul kuralları vardır ve İsviçre Usul Kanunu hükümleri bağlayıcıdır.

6222 sayılı Kanun'daki şike tanımı ile UEFA Disiplin Talimatı'ndaki şike tanımı farklıdır. Devlet mahkemesi şike olarak değerlendirmediği bir davranış, UEFA Disiplin Talimatı uyarınca manipülasyon olarak değerlendirilebilir.

Ceza mahkemesi, hukuka aykırı elde edilen delilleri nazara alamaz. UEFA ise, bu delilleri dikkate alır. CAS da şike ile ilgili elde edilen her türlü delili dikkate alır. İsviçre Federal Mahkemesi, gerçek kişilerin bile gizlice dinleme yaparak elde ettikleri kayıtlar temel alınarak verilen disiplin cezalarını onadı. CAS'ın bu konuda içtihat oluşturan bir kararı bulunmaktadır. CASİsviçre Federal Mahkemesi kararlarına da atıf yaparak, şike gibi büyük suçlarda hukuka aykırı elde edilen ve insanlık onurunu yaralamayan delillerin temel alınabileceğini açıkladı: http://goo.gl/kRJah7.

İsviçre Federal Mahkemesi, Mart ayında CAS'ın FC Karpaty kararına karşı yapılan iki itiraz üzerine verdiği kararlarda, bir futbolcunun gizlice aldığı ses kaydının delil olarak değerlendirilmesini kabul etti: http://goo.gl/UH09Wnhttp://goo.gl/nVM1At.

Anayasa Mahkemesi adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verse, Ağır Ceza Mahkemesi yeniden yargılama kararı verip daha önce elde edilen delillerin hukuka aykırı olduğunu belirtse bile bu iki mahkemenin verdiği kararların UEFA, CAS, İsviçre Federal Mahkemesi nezdinde hiçbir etkisi olmaz.

CAS'ın Fenerbahçe kararını okuyanlar bilirler. CAS, kendisini  UEFA'nın ve ceza mahkemesinin tespitleri ile bağlı tutmadı. Davayı sil baştan gördü. Fenerbahçe'nin getirdiği tüm tanıkları dinledi. Bütün tapeleri tek tek ve birlikte değerlendirdi.

CAS'ın ceza mahkemesi kararlarını dikkate almadığına en güzel örnek ise, CAS hakem heyetinin Sivasspor-Fenerbahçe maçı ile ilgili tespitleridir. Ceza mahkemesi Sivasspor yöneticilerini bu maçta şike yapmaktan mahkum ederken; CAS, yöneticilerin şike yaptığına dair kanaat veren kanıtlar bulunmadığına karar verdi.

Özetle, İsviçre Federal Mahkemesi sadece CAS'ın kararını inceleyecek. Ceza mahkemesi veya UEFA'nın yaptığı yargılama ve bunların kararları İsviçre Federal Mahkemesi'nin umurunda değil.

Fenerbahçe UEFA'nın kasten hukuka aykırı yargılama yaptığını ve bu sebeple maddi zarar gördüğünü iddia ediyorsa Vaud Kanton Mahkemesi'ne başvurabilir.

15 Temmuz 2014 Salı

TFF'den UEFA'ya Savunma

Dünya Kupası bitti. Ülkenin gündemine yine şike yerleşti.

Herkes UEFA’nın TFF, Fenerbahçe ve Trabzonspor hakkında 17 Temmuz’da vereceği kararları bekliyor.

Fenerbahçe ve Trabzonspor’un savunmalarını bilmiyoruz. TFF’nin savunması ise medyada yayınlandı.

Savunma ile ilgili yorumlarımı paylaşayım:

1) TFF “şike yok” diyememiş. Diyemez de. TFF, PFDK ve Tahkim Kurulu’nun komik “teşebbüs” kararlarını ortaya koymuş. Ceza mahkemesi, Yargıtay, UEFA Disiplin ve Kontrol Kurulu, UEFA Temyiz Kurulu, CAS tarafından verilen şike kararlarını yok saymış.

2)  TFF, üzerinde siyasi baskı olduğu yönündeki iddialarla ilgili gerekçe ve delillerin gösterilmediğini belirtmiş.

Dolmabahçe görüşmelerini hepimiz duyduk, okuduk. Başbakanın önce Şenes Erzik ile başkanlık için görüşme yaptığını biliyoruz. Kulübüne yalan beyandan Avrupa Kupaları’ndan men cezası aldırmış, kulübünü borç batağına saplamış Yıldırım Demirören’in TFF başkanlığına nasıl getirildiğini UEFA bizden iyi biliyor.

Başbakan, UEFA Kongresi’nde UEFA’ya “kişiler ve kurumlar ayrılmalı” demişti. Platini’nin kibarca “kurallar böyle” diyerek baskıyı savuşturduğunu hepimiz gördük.

3) TFF, siyasilerin baskı yapmaktan öte, şike aleyhinde özel kanun hazırlayan ve bunu kabul eden ilk siyasetçiler olduğunu iddia etmiş.

TBMM’den önce birçok Avrupa Parlamentosu şike ile ilgili özel kanunlar çıkardı. TBMM bu konuda ilk değil. Şike ile ilgili mevzuat raporlarına Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin Internet sitelerinden ulaşılabilir.

TFF, Aziz Yıldırım’ın “konuşursam kötü olur” tehdidinden sonra TBMM’nin apar topar 6222 sayılı Kanun’u değiştirdiğini ve cezaları kuşa çevirdiğini, dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın akıllara zarar savunmasını, Cumhurbaşkanı’nın kanunun yeniden görüşülmesini istemesi üzerine kanunu aynen kabul ettiğini ve şikecilerin uzun cezalar almasının önüne geçtiğini belirtmeyi unutmuş.

TFF kulağının üzerine yatmış olabilir ama UEFA, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği olanların farkında.

4) TFF, “bir hukuk adamının siyasi müdahaleyi destekleyerek acil müdahalede bulunulmasını talep etmesi anlaşılır değildir” demiş.

FIFA ve UEFA, futbolun yönetiminin siyasetin etkisinden uzak tutulmasını ister. Siyasetin futbola müdahalesi, ilgili ülke federasyonunun üyeliğinin dondurulmasına kadar giden yaptırımları gerektirir. Geçen haftalarda FIFA’nın Nijerya Futbol Federasyonu’nun üyeliğini askıya alması çarpıcı bir örnektir.

Trabzonspor da TFF’nin şikeci yönetici ve kulüplere ceza vermemesinin sebeplerinden biri olarak siyasi müdahaleyi göstermektedir. Haklıdır da. BDP hariç tüm siyasi partiler 3 Temmuz sürecinde şikecilere destek vermiş;  yasama faaliyeti kapsamında cezaları indirerek, medyaya yaptıkları yorumlarla yargı üzerinde baskı kurmuş; UEFA’nın verdiği cezaların arkasında kumpas aramış ve gerçekleri saptırarak algı operasyonuna katkıda bulunmuştur. Hiçbir hukuk prensibiyle açıklanamayacak bir kanun çıkararak haklarından mahkumiyet kararı kesinleşmiş yöneticiler için yeniden yargılamanın yolunu açmıştır.

Siyasi partiler suçu ve suçluyu övmeyi artık neredeyse marifet saymaktadır.

UEFA ve FIFA durumun farkındadır ama işine gelmediği için siyasi baskı gerekçesiyle TFF’ye ceza vermekten kaçınmaktadır. FIFA'nın bu yetkisini kullanırken ayırımcılık yaptığı sık sık dile getirilmektedir.

5) TFF, Yargıtay’ın 20 sanık hakkındaki mahkumiyet kararını kaldırdığını iddia etmiş.

TFF göz göre göre yalan söylemiş. Yargıtay, şike kararında bazı isimler hakkında verilen mahkumiyet kararlarını onadı. Bazı isimler hakkında verilen kararları ise esastan kabul etti. Mahkumiyet kararlarını doğru buldu ancak bu isimlerin cezaların ertelenip ertelenmemesinin tartışılması gerektiğini kabul etti. Diğer bir deyişle, o isimlerin şike suçunu işlediğini kabul etti. TFF ise Yargıtay’ın bozma kararlarını sanki beraat kararı gibi ortaya koydu ve UEFA’ya yalan ifade verdi.

Ayrıca TFF, spor hukuku ile ceza hukukunun ayrı olduğunu iddia edip, diğer yandan Yargıtay’ın bozma kararından bahsederek kendisiyle çelişti. Yargıtay’ın bozma kararının gerekçeleri dikkate alındığında ise TFF’nin kendi savunmasını çökerttiği ortaya çıkıyor.

6) TFF, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bazı isimler hakkında yeniden yargılama kararı aldığını ve İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararların söz konusu isimler için geçersiz bir hale geldiğini iddia etmiş.

13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yeniden yargılama kararı henüz kesinleşmedi. Kararın hukuka aykırılığı ise sanık avukatları dışında herkes tarafından ileri sürülüyor. Trabzonspor da bugün karara itiraz etti.

Ayrıca TFF, spor hukuku ile ceza hukukunun ayrı olduğunu iddia edip, diğer yandan Yargıtay’ın bozma kararından bahsederek kendisiyle çelişti.

7) TFF, Tahkim Kurulu’nun bağımsız yargı organı olduğunu iddia etmiş.

UEFA ve FIFA’nın da bildiği üzere, TFF Tahkim Kurulu bir yargı organı değildir. TFF içinde üst disiplin kuruludur. İdari kuruldur. Anayasa ile tanınan imtiyaz bile bu kurulun hukuki yapısını değiştirmemektedir.

TFF Tahkim Kurulu ne bağımsız ne de tarafsızdır.

Soyut ve genel kurallardan yola çıkarsak, bu kurul TFF başkanının teklifi ve TFF yönetim kurulu kararı ile atanmaktadır. Bir kurulun, kendisini atayan yönetimden bağımsız olduğunu ileri sürmek imkansızdır. Üstelik bu kurulun görev süresi, kendisini atayanlardan bağımsız düzenlenmedi. Tahkim Kurulu’nun görev süresi, TFF başkanının görev süresi ile sınırlı. TFF başkanı gidince, kurul da gidiyor. Böylece bağımlılık katmerleniyor ve üyeler tarafsız kalamıyor. Kaderi kendisini atayan başkana tabi olan bir kurulun bağımsızlığından ve tarafsızlığından bahsedilebilir mi?

TFF Tahkim Kurulu’nu 3 Temmuz süreci açısından özel incelersek çok vahim bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Yıldırım Demirören, TFF başkanlığına oturur oturmaz TFF Tahkim Kurulu’nu değiştirdi. Bu kurula 3 Temmuz sürecinde televizyona çıkan ve “sahaya yansıma olmadan şike olmaz”, “teşvik priminde teşebbüs olmaz”, “transfer şikesi olmaz”, “ceza mahkemesinin kararı beklenmelidir” gibi hukukla hiç ilgisi olmayan teoriler üreten; ceza yargılaması esnasında mahkemeye sanıklar lehine mütalaa veren kişilerin de bulunduğu isimler atandı.

Bazı hukukçular ve köşe yazarları “PFDK’nın verdiği cezaları TFF Tahkim Kurulu arttıramazdı ki! Onlar sorumlu tutulamaz” diyorlar. Bir yönden haklılar. Ancak bu kurulun şike ile ilgili verdiği kararların ne kadar çelişik olduğu ortada. Şike konusunda anlaşan iki tarafı ayrı ayrı teşebbüsten mahkum etmeyi beceren Tahkim Kurulu’nun hangi kararına güvenilebilir?

Aynı Tahkim Kurulu, TFF’nin yaptığı talimat değişikliklerini de hiçbir hukuki gerekçe sunmadan UEFA ve FIFA talimatlarına uygun bulmuştu. Oysa söz konusu değişiklikler UEFA ve FIFA talimatlarıyla ciddi biçimde çelişiyor.

Bu kurulun bağımsız ve tarafsız olduğu iddia edilemeyeceği gibi, kararlarının da hukuka uygunluğu artık tartışılabilir olmaktan öte bir hal aldı. UEFA ve CAS hem PFDK’nın hem de Tahkim Kurulu’nun kararlarını adeta yok saydı.

8) TFF, Tahkim Kurulu kararlarına karşı hiçbir yargı makamına başvurulamayacağını iddia etmiş. Bu görüşünü de Anayasa’ya dayandırmış.

Tahkim Kurulu kararlarına karşı yeniden yargılama talebinde bulunulması mümkündür. TFF, ceza mahkemesi kararını ve yeniden yargılama kararını savunmasında kullanıyorsa, bu mahkemenin ve olayla ilgili karar veren UEFA ve CAS kararlarının da şike kararlarına etki ettiğini kabul ediyor olmalıdır. Bu durumda bırakın ceza mahkemesi kararını, CAS kararı bile tek başına yeniden yargılama sebebi olabilecektir.

TFF’nin son iki senede acı bir ders olarak öğrendiği üzere, UEFA ne Anayasa ne de TFF mevzuatı ile bağlıdır. UEFA, kendi kurallarına göre yargılama yapar ve gerekli cezaları verir. Bu ilke CAS tarafından da dile getirilmiştir.

9) TFF, UEFA’nın Türkiye Ligi’ne ilişkin kararlara müdahale edemeyeceğini iddia etmiş. TFF, Türkiye Ligi’ne müdahale için yasal dayanak bulunmadığını, TFF’nin sadece UEFA Tüzüğü ve Disiplin Talimatı’ndaki ilgili maddelerde belirtilen cezaları uygulayabileceğini ileri sürmüş.

Ben de iki seneden beri UEFA’nın Türkiye Ligi’ne, şike ile ilgili kararlara müdahale edemeyeceğini yazıyorum. UEFA Disiplin Talimatı’nda bu konuda bir düzenleme bulunmuyor.

UEFA Disiplin Talimatı’na yeni eklenen madde yanlış yorumlanıyor. UEFA Disiplin Talimatı md. 2/IV’e göre, talimat hükümleri, UEFA’nın kurucu amaçlarından birine esaslı aykırılık teşkil eden ihlallere uygulanabilecek. Talimatın bu ihlallere uygulanması ise sınırlandırıldı. Talimat ancak ilgili ihlalin üye federasyon tarafından gereği gibi, usulüne uygun soruşturulması halinde uygulanmayacak. Diğer bir deyişle, bir federasyon, yetkisi kapsamındaki şike olaylarını gereği gibi soruşturmazsa UEFA, söz konusu şike hareketlerinden ötürü ilgili kişi ve kulüpleri cezalandırabilecek.

TFF’nin 3 Temmuz sürecini iyi idare etmediği, açık söyleyelim, şikeci yönetici ve kulüplere ceza vermemek için yoğun çaba harcadığı malum. UEFA da Avrupa Kupası’na katılacak kulüpleri soruşturdu ve bugüne kadar Beşiktaş, Eskişehir, Fenerbahçe ve Sivasspor’a şikeden ötürü ceza verdi.

Bu saatten sonra UEFA, aynı kulüplere tekrar ceza veremez.

UEFA Disiplin Talimatı, UEFA’ya yerel liglere müdahale etme yetkisi de tanımıyor. Talimatta hangi cezalar öngörülmüşse o cezalar verilebilir. UEFA’nın federasyonun yerine geçip küme düşürme, tescili iptal etme, kupayı geri alma gibi yaptırımlar uygulama yetkisi bulunmuyor.

UEFA’nın yetkisi olmayabilir ancak FIFA’nın benzer ve daha kapsamlı yetkileri var (İlgili yazı için: http://goo.gl/Hi64vL). FIFA'nın kirli geçmişini ve bugüne kadar Türk futbolundaki şike skandalı ile ilgili tek satır açıklama yapmadığını dikkate alınca, FIFA'nın mevzuatını uygulamayacağını tahmin etmek zor olmaz.

10) TFF, Trabzonspor’un 2010-2011 sezonunda şampiyon olmamasından ötürü uğradığı zararların tazmini konusunda UEFA’nın yetkisi olmadığını; üstelik Trabzonspor’un Şampiyonlar Ligi’ne katılmakla önemli gelir elde ederek maddi ve manevi zarara uğramadığını iddia etmiş.

UEFA’nın Trabzonspor’un uğradığı zararlar konusunda yetkili olmadığı açıktır. Trabzonspor bu zararlarının tazminini Türk mahkemelerinde dava etmelidir.

TFF’nin pişkinliğine değinmeden geçemeyeceğim. TFF, Trabzonspor’un Şampiyonlar Ligi’ne katılarak önemli gelir elde ettiğini ve zararının olmadığını iddia etti. Trabzonspor şampiyon olsaydı zaten Şampiyonlar Ligi’ne katılacaktı. Trabzonspor, hak ettiği bir turnuvaya katıldı. Bu turnuvaya katılım başka bir konu, Trabzonspor’un şampiyon ilan edilmediği için Türkiye’de uğradığı zarar ayrı bir konu.

Trabzonspor şampiyon olsaydı, şampiyonluk primi alacaktı. Kupasını alacaktı. Yayın gelirlerinden önemli kazanç elde edecekti. Doğrudan Şampiyonlar Ligi’ne katılacağı henüz 2010-2011 sezonu bittiğinde belli olacağı için daha iyi sporcular transfer edebilecek ve/veya elindeki futbolcuları tutabilecekti. Avrupa Kupaları başlamadan iyi sponsorluk anlaşmaları yapabilecekti. Tribün hasılatı daha iyi olabilecekti. Ve şu anda aklıma gelmeyen başka kazançlar elde edebilecekti. Bütün bu kayıplar önemli maddi zarar kalemleridir.

TFF, Şampiyonlar Ligi’ne katılım sayesinde elde edilen gelir yüzünden manevi zararın gerçekleşmediğini iddia etmiş. Tek kaygısı maddi menfaatleri, cepleri olanların Trabzonsporlular’ın 3 Temmuz sürecinde yaşadığı  travmayı ve üzüntüyü tahmin etmeleri mümkün değil. Şampiyonlar Ligi’ne katılınca bütün acılar unutuldu zannediyorlar.

UEFA, zararların tazmini konusunda yetkili olmayabilir. TFF er ya da geç PFDK’nın ve Tahkim Kurulu’nun kasten hukuka aykırı verdikleri kararlardan ötürü önemli miktarda tazminat ödeyecek.

11) TFF, Trabzonspor'un "2010-2011 sezonunda gerçekleştirilen şike faaliyetlerinden sorumlu şahıslara ve kulüplere yaptırım uygulanması" yönündeki talebine karşılık "Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın UEFA ve CAS tarafından cezalandırıldığı" şeklinde yanıt vermiş.

TFF Avrupa Kupaları'na gönderdiği Eskişehirspor ve Sivasspor'un UEFA tarafından cezalandırıldığını unutmuş. TFF, yöneticileri ceza mahkemesi tarafından cezalandırılan Giresunspor'u unutmuş.

TFF, UEFA'nın henüz yöneticilere ceza verilmediğini unutmuş.

TFF, "UEFA ve CAS ceza verdi" diyerek, şike suçlarının gerçekleştiğine kanaat getirdiğini itiraf etmiş. Ancak sadece Avrupa Kupaları'na katılan takımların cezalandırılması ise yetinilmesi gerektiğine işaret etmiş. Yönetici, futbolcu ve teknik direktörlere ceza verilmesi konusunda ağzını açmamış.

SONUÇ:

3 Temmuz süreci, 17 Aralık sürecinden daha kötü miras bıraktı. 17 Aralık’ta en azından muhalefetten bahsedebiliyorduk. 3 Temmuz’da ise iktidar partisi ve muhalefet partileri elbirliği ile yolsuzluk yapanı, şike yapanı korudu. TFF ise hükümetin ve muhalefet partilerinin tam desteğini alarak ortalığı temizlemeye koyuldu. TBMM’nin oybirliği ile Anayasa’ya koyduğu Anayasa’ya aykırı hüküm sayesinde TFF’nin akıl almaz kararları denetim dışında kaldı. Ve bugün yeniden yargılama komedisi ile kapılar sonuna kadar açılıyor.

UEFA’nın 17 Temmuz’da dişe dokunur kararlar alacağını sanmıyorum. Bu ise Fenerbahçe ve TFF’nin muhteşem savunmasından değil, UEFA’nın kurallara bağlı olmasından ve mevzuatta var olmayan yetkileri kullanmaya teşebbüs etmemesinden kaynaklanacak.

En azından TFF’nin savunmasını gördük. Mehmet Ali Aydınlar’ın basın toplantısındaki açıklamaları ve sorulara verdiği yanıtları hatırlayınca bu savunmayı gülümseyerek okudum. Şikeyi kabul ettiğini, şikecileri asla cezalandırmaya yeltenmeyeceğini tekrar gördüm. 

Lig başlıyor. Artık şikeyi unutma zamanı. Hayırlı olsun!

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Spor Karşılaşmalarında Manipülasyona İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi Kabul Edildi

Avrupa Konseyi bünyesinde uzun zamandan beri spor karşılaşmalarında şike, bahis gibi konularda çalışmalar yürütülüyordu.

Sonunda çalışmalar sonuç verdi ve uluslararası bir sözleşme hazırlandı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi bugün Sporda Manipülasyona İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ni kabul etti. Sözleşme'ye ilişkin Bilgi Notu (Fransızca) ve Açıklayıcı Rapor da Avrupa Konseyi'nin sitesinde yayınlandı.

Sözleşme sadece Avrupa Konseyi üyesi devletlere açık olmayacak. Bütün devletler Sözleşme'ye taraf olabilecek.

Sözleşme, 18 Eylül'de İsviçre'de yapılacak Bakanlar toplantısında devletlerin imzasına açılacak.

Sözleşme ile ilgili detaylı açıklamaları ilerleyen günlerde paylaşacağım.

2 Temmuz 2014 Çarşamba

CAS'ın Fenerbahçe Kararı'nda Fenerbahçe ve Şike Hükümlüleri Lehine Bölümler Var

Geçen gün CAS'ın Fenerbahçe Kararı hakkında ilk tespitlerimi paylaşmıştım.

Bu paylaşıma bazı Fenerbahçeliler'den tepki geldi. Bu kişilerin iddialarına göre, kararı istediğim gibi kesip yapıştırmışım; Fenerbahçe lehine olan bölümleri yazmamışım.

O yazımda CAS kararı hakkında başka yazılar da kaleme alacağımı belirtmiştim. 138 sayfalık bir kararın bütün noktalarını tek bir yazıda ortaya sermek mümkün değil.

Beni her şeyi yazmamakla suçlayanlara sormak isterim: Neden siz yazmıyorsunuz? Sadece kararın ilgili bölümünü tercüme edip yayınlayacaktınız. Aranızda hukukçular var. Kararın ilgili paragraflarını bölüşerek, bir gün içinde yazıyı/yazıları bitirebilirdiniz.

Fenerbahçe taraftarlarına ve diğer sporseverlere CAS kararının diğer detaylarını açıklamaya çalışacağım. Eksiklerim olacaktır. 138 sayfanın bir veya birkaç sayfada değerlendirilmesi imkansız. Eklemelerinizi ve yorumlarınızı paylaşmanızı rica ediyorum.

Bu yazımda CAS kararındaki Fenerbahçe ve şike sanıkları lehine olabilecek hususları açıklayacağım. Yazının sonunda ise, bu isimler için avantaj olarak nitelendirilebilecek bir unsurun onlar için büyük bir tehdit olacağını göstereceğim.

Hemen özet vereyim:
1) Karşı oy gerekçesinin karara yazılmasından imtina edilmesi adil yargılanma hakkının ihlali olarak nitelendirilebilir.
2) UEFA'nın ulusal liglerde meydana gelen şike olaylarını cezalandırıp cezalandırmayacağı tartışıldı.
3) Sivasspor-Fenerbahçe maçı ile ilgili olarak Ağır Ceza Mahkemesi bazı yöneticileri şikeden suçlu bulmuştu. CAS, bu maçla ilgili olarak, ağır ceza mahkemesinin çıkarımlarından ayrıldı ve ceza yargısında mahkum olan bazı isimlerin şike faaliyetlerine karışmadığına kanaat getirdi. Bu kararın ceza yargısında ve TFF disiplin kurulları bünyesinde yeniden yargılama sebebi olup olamayacağı kamuoyunda tartışılacaktır.

Detayları yazmak gerekirse,

1) CAS kararında karşı oyların gerekçeleri belirtilmedi:

CAS hakem heyeti, UEFA'nın ulusal liglerde meydana gelen şike olaylarını cezalandırma yetkisinin olup olmadığını tartıştı.

Kararda iki hakemin "çoğunluk" olarak yazdığı gerekçeleri okuyabildik ancak karşı oy sahibi hakemin gerekçelerini göremedik.

Karşı oyun gerekçelerinin yazılmamasının sebebi, CAS Tüzüğü'nün karşıoyların karara yazılmasını, taraflara bildirilmesini  yasaklaması (Tüzük md. R59).

Karşı oy gerekçelerinin yazılmaması, CAS hakemleri, spor hukuku uygulayıcıları tarafından eleştiriliyor. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ileri sürülüyor.

İsviçre Federal Mahkemesi bu iddiayı, kendi uygulaması ile karşılaştırarak değerlendirecektir. İsviçre Federal Mahkemesi, kararlarında karşı oyları yayınlamak zorunda değildir. Aynı şekilde, tahkimde de hakemlerin karşı oylarını yayınlaması gerektiğine yönelik bir kural bulunmamaktadır.

CAS Tüzüğü'nde yapılan değişiklikler hakkında yazılan birçok makalede, Tüzüğün R46 ve R59 maddelerinde getirilen yasağın hakemleri karşı oy yazmaktan ve bunları taraflara bildirmekten alıkoymadığı; yasağın sadece bu kararların esas kararda yazılmasını engellendiği belirtilmektedir. Ulrich Haas'ın karşı oy gerekçelerini bildirip bildirmemesi onun kişisel tercihidir. Karşı oy gerekçelerinde çok iddialı ise, eminim gerekçelerini taraflara, özellikle Fenerbahçe'ye bildirmiştir.

CAS'ın kararında oyçokluğundan bahsedilmesi, Ulrich Haas'ın görüşlerinin tartışıldığını ama çoğunluk tarafından kabul edilmediğini göstermektedir. Karara etkili olmayan gerekçelerin kararda yer almaması, kendiliğinden iptal sebebi olmayacaktır.

2) UEFA'nın Fenerbahçe'yi yargılama yetkisi var mıydı?

Hakem heyeti, 2011 yılında gulusal maçlarda meydana gelen şike olaylarının UEFA tarafından cezalandırılıp cezalandırılamayacağını tartıştı.

Sorun, 2011 yılında yürürlükte olan UEFA Disiplin Talimatı'nın 2008 versiyonunun ulusal maçlara ceza verilmesini öngörmemesiydi. UEFA, bu talimatı kullanarak birkaç kulübe, ulusa ligde şike yaptıkları gerekçesiyle Avrupa Kupaları'ndan men cezası vermişti.

UEFA, 2013 yılında talimatlarında yaptığı değişiklikle, üye federasayonların UEFA'nun kurucu ilkelerine aykırı davrananlar hakkında soruşturma açmaması veya soruşturmayı gereği gibi yapmaması halinde ceza verme yetkisini yazıya döktü.

CAS heyeti 2013 değişikliğinin 2011 yılında meydana gelen şike faaliyetlerine uygulanıp uygulanamayacağını tartıştı.

İki üye 2013'te getirilen düzenlemenin yeni bir düzenleme olmadığını, UEFA'nın geçmiş yıllarda uyguladığı ceza verme yetkisinin teyidi olduğunu iddia etti. Bu iki üye, UEFA'nın yerel liglerdeki şike olayları için UEFA'nın "idari tedbir" olarak nitelendirdiği bir yıllık otomatik cezayı verebileceğini ve ciddi ihlaller halinde soruşturma açarak daha ağır cezalar verebileceğini kabul etti. Bu üyeler UEFA'nın basın bülteninin hukuken bağlayıcı niteliği olmadığını, geçmişte verilen cezaların bu yetkinin delili olduğunu ve Beşiktaş'a verilen cezanın da söz konusu yorumu güçlendirdiğini ifade ettiler.

Ne yazık ki karşı oy veren üyenin gerekçelerini okuyamadık. Karardan anlaşılan, o üye 2013 değişikliğinin geçmişe etkili uygulanamayacağını ve UEFA'nın Fenerbahçe'yi Türkiye liginde meydana gelen şikeden ötürü cezalandıramayacağını savundu.

İsviçre Federal Mahkemesi, karşı oy gerekçelerini değerlendirerek, kamu düzenine aykırı bir hüküm verilip verilmediğini inceleyebilir.

UEFA'nın 2013'ten önce ulusal maçlardan ötürü cezalandırdığı kulüplerin sayısı dikkate alındığında, İsviçre Federal Mahkemesi'nin ilgili itirazı reddeceğini düşünüyorum.

3) Ağır ceza mahkemesinin cezalandırdığı bazı yöneticiler CAS tarafından masum bulundu.

Hatırlanacağı üzere, 16. Ağır Ceza Mahkemesi Sivasspor-Fenerbahçe maçı ile ilgili olarak Sivasspor yöneticileri Mecnun Odyakmaz, Ahmet Çelebi ile Fenerbahçe yöneticileri Aziz Yıldırım, İlhan Ekşioğlu, Tamer Yelkovan hakkında mahkumiyet kararları vermişti.

CAS heyeti, Sivasspor-Fenerbahçe maçına ilişkin tapeleri tek tek değerlendirdi ve İlhan Ekşioğlu'nun şike faaliyeti içinde olduğunu (par. 527, 531) tespit ettikten sonra; Aziz Yıldırım'ın İlhan Ekşioğlu, Abdullah Başak ve Yusuf Turanlı aracılığıyla şike yapması için Korcan Çelikay'a yaklaştığına kanaat getirdiğini belirtti (par. 537).

CAS, bu kararı verirken, Ağır Ceza Mahkemesi'nin özellikle "siyaha çanta" yüzünden Mecnun Odyakmaz'ı mahkum etmesini eleştirdi (par. 535). Aynı şekilde medyada çok sık gündeme getirilen "İlhan Ekşioğlu'nun şike amacıyla Abdullah Başak'a aldığı otomobil verdiği" iddiası da CAS tarafından reddedildi (par. 536).

CAS, Ağır Ceza Mahkemesi'nden farklı olarak, Sivasspor'dan hiçbir yöneticiyi şikeden sorumlu tutmazken; Fenerbahçe'den sadece Aziz Yıldırım ve İlhan Ekşioğlu'nun şike faaliyetlerinde bulunduğunu açıkladı.

Bu durumda akla bazı sorular geliyor:

a) Sivasspor'un hiçbir yöneticisi Sivasspor-Fenerbahçe maçında şike yapmadıysa, neden UEFA Sivasspor'u Avrupa Kupaları'ndan men etti?

UEFA'nın Sivasspor'u Avrupa Kupaları'ndan men etmesinin sebebi, Sivasspor-Fenerbahçe maçı değildir. UEFA bu kanaatinde ısrar ediyorsa, Sivasspor CAS kararını UEFA'nın önüne koyabilir.

Sivasspor'un men edilmesinin sebebi, Sivasspor yöneticilerinden Ahmet Çelebi'nin Fenerbahçe-İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçı için şike faaliyetlerinde bulunmasıdır(par. 427). Sivasspor, yöneticisi Ahmet Çelebi yüzünden Avrupa Kupaları'ndan men edilmiştir.

b) CAS'ın şike yapmadığını belirttiği yöneticiler, bu kararı devlet mahkemesinde ileri sürebilirler mi? CAS'ın ilgili kararı, yeniden yargılama sebebi olur mu?

Ceza Muhakemeleri Kanunu'na göre, yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa, hükümlü lehine yeniden yargılama yapılması gerekmektedir.

CAS kararı yeni bir olay veya delil midir?

CAS ve Ağır Ceza Mahkemesi aynı delilleri farklı şekilde değerlendirdi. CAS önünde yeni deliller ortaya konmadı. Ortada yeni bir delil söz konusu değil.  CAS'ın önüne sunulan delilleri mahkemeden farklı şekilde değerlendirmiş olması, verdiği kararın yeni delil olmasını sağlamaz. Yeniden yargılanacak hükümlüler kanımca CAS kararına dayanamazlar.

c) CAS Kararı, TFF sürecini tekrar başlatır mı?

CAS kararının yeniden yargılama sebebi olduğu kabul edilirse, şike hükümlülerini ve bu hükümlülerden yönetici olanların kulüplerini büyük sorunlar beklemektedir.

CAS kararının PFDK'nın kararları ile ne kadar çeliştiği ortadadır. Futbol Disiplin Talimatı, hiçbir ayırım gözetmeksizin her türlü delilin yargılamanın yenilenmesi sebebi olacağını öngörmüştür (Talimat md. 90). Eğer CAS kararı, disiplin kurullarının kararlarını etkileyecek nitelikte bir delil olarak kabul edilirse, ilgili kişi veya kulüpler ile soruşturma merciileri, kararı veren Disiplin Kurulu’ndan yargılamanın iadesini talep edebilirler (Talimat md. 90).

CAS'ın kararının yeni bir delil olduğu kabul edilirse öncelikle Trabzonspor, CAS kararına dayanarak, CAS kararında şike yaptığı belirtilen Fenerbahçe yöneticilerinin yeniden yargılanmasını, bu isimlere ve Fenerbahçe'ye talimatta öngörülen cezaların uygulanmasını talep edebilir. Bu ihtimalde, UEFA'nın 2013 talimat değişikliğinin geçmişe etkili olup olmadığını tartışmaya gerek kalmaksızın, süreç tekrar başlatılır.

Artık hukuk kurallarını tartışacağız. Yorum farkları olabilir. Konuya vakıf olan, konuyla ilgili bilimsel eser ve içtihatlar bulan herkes bilgilerini paylaşmalıdır.

Anayasa Mahkemesi, Aziz Yıldırım'ın Bireysel Başvurusunu Reddetti

Anayasa Mahkemesi, Aziz Yıldırım'ın adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle yaptığı bireysel başvuruyu reddetti.

Aziz Yıldırım, kendisi hakkında yürütülen soruşturmada görev alan Cumhuriyet savcısı hakkında yaptığı şikayet sonucunda şikayetin işleme konulmamasına ve yeniden inceleme talebinin reddine dair HSYK Üçüncü Dairesinin kararları ile HSYK Genel Kurulunun yeniden inceleme talebine ilişkin karara karşı itirazının reddine dair kararları nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğinden bahisle bireysel başvuruda bulunmuştu.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın yargı denetimi dışında bıraktığı bir işleme karşı yapıldığı anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "konu bakımından yetkisizliknedeniyle kabul edilemez olduğuna  karar verdi.

Anayasa Mahkemesi kararını 8 Mayıs 2014 tarihinde vermişti. Karar bugünkü (2 Temmuz 2014) Resmi Gazete'de yayımlandı (RG versiyonu: http://goo.gl/p0LKXF).

Karar aşağıdadır:

Başvuru Numarası: 2013/8404
Karar Tarihi: 8/5/2014

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturmada görev alan Cumhuriyet Savcısı aleyhindeki şikayetinin işleme konulmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 19/11/2013 tarihinde İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci B.lüm Birinci Komisyonunca, 311/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, 1998 yılından başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihe kadar, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı görevinde bulunmuştur.

6. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun mülga 250. maddesi ile görevli) tarafından yürütülen ve kamuoyunda "şike soruşturmasıadıyla bilinen soruşturma kapsamında 3/7/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve 10/7/2011 tarihinde tutuklanmıştır.

7. Başvurucu, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı hakkında, aynı soruşturma kapsamında aynı iddianame numarası ile iki farklı iddianame imzalayıp mühürlediği iddiasıyla Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) 20/2/2012 tarihli dilekçeyle şikayette bulunarak ilgili Cumhuriyet Savcısının cezalandırılmasını talep etmiştir.

8. HSYK Genel Sekreterliğinin 26/6/2012 tarih ve 33561 sayılı yazısı ile başvurucunun şikayetini inceleyen HSYK Üçüncü Dairesinin 3/5/2012 tarih ve 2012/3099 sayılı kararıyla 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 97. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi gereğince şikayetin işleme konulmadığı bildirilmiştir.

Genel Sekreterlik yazısının ilgili kısımları şöyledir:

"... görüldüğü üzere asıl olan UYAP kayıtlarının esas alınması olduğu, nihai olarak da somut olayda karar verme ve takdir yetkisinin mahkeme hakimine ait olduğu,

Kaldı ki, yapıldığı iddia edilen yanlışlığın, kasten hareket edilerek delil bütünlüğünü bozmak ve davanın esasına etki etme amacıyla yapıldığı y.nünde herhangi bir iddianın bulunmadığı gibi, bu yönde hareket edi/diğine dair delil de bulunmadığı, kaldı ki, iddia edilen hususun esası etkileyen ve delil bütünlüğü ile yargılama sonucuna etki eden bir durum olmadığı,

Bir kısım iddianın ise, maddi hatanın düzeltilmesine yönelik bir işlem olduğunun anlaşıldığı, ileri sürülen iddianın yargılamaya olumsuz herhangi bir etkisinin bulunmadığı, iddianamenin mahkemeye verildiği tarihin gerek UYAP ortamında, gerekse fiziki ortamda kayıtlı olduğu,

..."

Başvurucu HSYK Üçüncü Dairesine, 16/7/2012 tarihli dilekçe ile başvuruda bulunarak, şikayetin işleme konuimamasma dair karara ilişkin olarak yeniden inceleme talebinde bulunmuştur.

9. Başvurucunun yeniden inceleme talebini inceleyen HSYK Üçüncü Dairesinin 14111/2012 tarih ve 2012/920 sayılı kararıyla "kararın kaldırılmasını gerektiren herhangi bir delil ve durumun bulunmadığı" gerekçesiyle, başvurucunun talebinin reddine karar verilmiştir. Başvurucu bu karara karşı HSYK Genel Kuruluna itiraz yoluna başvurmuştur.

10. Başvurucunun itirazını inceleyen HSYK Genel Kurulunun 19/6/2013 tarih ve 2013/524 sayılı kararıyla "yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın yerinde olduğu" gerekçesiyle, başvurucunun itirazının oy birliğiyle ve kesin olarak reddine karar verilmiştir. Bu karar başvurucuya 7/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

11. 24/2/1983 tarih ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 97. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi şöyledir:

"Hakim ve savcılar hakkında;
a) Belli bir konuyu içermeyen veya somut delile dayanmayan,
...
İhbar ve şikayetler işleme konulmaz. "

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Mahkemenin 8/5/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/11/2013 tarih ve 2013/8404 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun iddiaları

13. Başvurucu, soruşturma sonucunda hakkında iki farklı iddianame düzenlendiğini, suçlanan kişinin hakkındaki suçlamalardan haberdar olabilmesi ve savunmasını yapabilmesinin bir gereklilik olduğunu, buna rağmen ortada iki farklı iddianame olması nedeniyle hangi iddianamenin yargılamaya esas alınacağını bilemediği, bu duruma istinaden, iddianarneyi düzenleyen Cumhuriyet Savcısı hakkında şikayetçi olduğunu, ancak şikayetinin HSYK tarafından işleme konulmadığını, Cumhuriyet Savcısı hakkında soruşturma açılmamasının adil yargılanma hakkını güvencesiz bıraktığım, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, Anayasa'nın 159. maddesinin onuncu fıkrasındaki meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki HSYK işlemlerini yargı denetimi dışında bırakan düzenlemenin, Anayasa'nın 36., 37. ve 38. maddelerine aykırı olduğunu ve iptalini, ilgili Cumhuriyet Savcısı hakkında soruşturma açılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

14. Başvurucunun, ihlal iddialarına konu olan olay ve olguları, HSYK işlemlerine dayandırdığı (§ 13) ve ilgili Cumhuriyet Savcısı hakkında soruşturma açılmasını temine yönelik bir karar verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır.

15. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında btraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz. "

16. Anayasa'nın "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu" kenar başlıklı 159. maddesinin onuncu fıkrası şöyledir:
"Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı merciierine başvurulamaz. "

17. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince, Anayasa'nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler bireysel başvuru konusu olamazlar. Anayasa'nın 159. maddesinin onuncu fıkrası ile de HSYK'nın meslekten çıkarma cezası  dışındaki kararları yargı denetimi dışında bırakılmıştır.

18. Başvuru konusu olayda başvurucu, kendisi hakkında yürütülen soruşturmada görev alan Cumhuriyet savcısı hakkında yaptığı şikayet sonucunda şikayetin işleme konulmamasına ve yeniden inceleme talebinin reddine dair HSYK Üçüncü Dairesinin kararları ile HSYK Genel Kurulunun yeniden inceleme talebine ilişkin karara karşı itirazının reddine dair kararları nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğinden balıiste bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa'nın 159. maddesinin onuncu fıkrası gereğince HSYK'nın anılan kararları aleyhine yargı merciierine başvurulması mümkün değildir. Dolayısıyla başvuru konusu işlem, Anayasa'nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemlerden olduğundan
bireysel başvuruya konu olamaz (B. No: 2013/1581, 16/4/2013, § 15).

19. Açıklanan nedenlerle, Anayasa'nın yargı denetimi dışında bıraktığı bir işleme karşı yapıldığı anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları y.nünden incelenmeksizin "konu bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun, "konu bakımından yetkisizlik'' nedeniyle KABUL EDiLEMEZ OLDUGUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 8/5/2014 tarihinde OY BİRLİGİYLE karar verildi.

1 Temmuz 2014 Salı

CAS'ın Fenerbahçe Kararı - Bölüm 1

İsviçre’nin Lozan şehrinde faaliyet gösteren Spor Tahkim Mahkemesi’nin Fenerbahçe’nin şike dosyası ile ilgili kararı kamuoyunun bilgisine sunulmadı ama medyada karar hakkında birçok iddia ve yorum duyduk, okuduk.

CAS’ın kararı okuduğumuzda medyada manşet olan iddiaların önemli bölümün gerçeğe aykırı olduğunu tespit ettik.

Aşağıda 139 sayfalık kararda ilk göze çarpan noktaları paylaşacağım. Bir sonraki yazımda ise CAS’ın dört maçla ilgili değerlendirmelerini aktaracağım.

Özet olarak,
CAS, bütün makamların kararlarını dikkate aldığını ama dosyayı en baştan inceleyeceğini belirtti. Tapeleri tek tek değerlendirdi. CAS, o dönemde henüz açıklanmayan Yargıtay kararını da dikkate almayacağını; sanıklar beraat etse bile UEFA Disiplin Talimatı uyarınca gerekli kararın verileceğini açıkladı.
CAS aşağıdaki tespitlerini paylaştı:
- UEFA, önce 5 maç üzerinden ceza verip, ardından 8 maç ceza veremez. CAS olarak 4 maç üzerinden inceleme yapacağım.
- (oyçokluğu ile) UEFA, ulusal düzeyde yapılan şike faaliyetlerini cezalandırabilir.
- UEFA, şikeyi cezalandırmak için “iki aşamalı süreç” kabul etti. UEFA otomatik olarak bir sene ceza verdikten sonra, ağır ihlaller halinde soruşturma açıp başka cezalar verebilir.
- UEFA’nın TFF’ye gönderdiği mektup, bir yıllık idari tedbire ilişkindir. Tedbir TFF tarafından uygulanmıştır. UEFA, ağır ihlaller için soruşturma açıp başka cezalar verebilir.
- Avrupa Kupaları’na katılım formunun gerçeğe aykırı doldurulması tek başına yaptırım gerektirmez.
- Şike sebebiyle kulübe ceza verilmesi için önce yöneticilerin cezalarının belirlenmesi gerekli değildir.
- TFF yetkililerinin maçlarla ilgili raporları sınırlı etkiye sahiptir. Sahaya bakılarak şike anlaşılamaz.
- Fenerbahçe, UEFA’da adil yargılanmıştır. Fenerbahçe’nin iddia ettiği usul hataları, CAS tarafından düzeltilebilir.
- Fenerbahçe’nin yöneticileri 4 maçın sonucunu etkilemeye çalışmışlardır.
- UEFA’nın ve CAS’ın şike ile ilgili kararlarına bakıldığında, Fenerbahçe’ye verilen cezalar azdır. Ancak UEFA, UEFA Temyiz Kurulu’nun kararına itiraz etmediği için, cezayı arttırma yetkimiz bulunmamaktadır. Sonuç olarak, Fenerbahçe’ye verilen ceza ölçülüdür.

Detaylı açıklamak gerekirse;

1)      CAS, kararını verirken TFF Etik Kurulu raporlarını, PFDK ve Tahkim Kurulu’nun kararlarını ve 16. Ağır Ceza Mahkemesi kararlarını dikkate aldı ama bu kararlarla bağlı kalmadı. Tapeleri tek tek inceledi. Tapeleri ayrı ayrı ve birlikte yorumladı. Tapeler arasında bağlantılar kurdu.

2) Medyada, CAS’ın 4 maçta şike yapılmadığını tespit ettiği iddia edildi. Bu iddia doğru değil. CAS, UEFA Disiplin ve Kontrol Komitesi’nin 5 maç üzerinden verdiği kararın UEFA Temyiz Kurulu’nda 8 maç üzerinden değerlendirildiğini tespit etti. CAS, UEFA’nın 5 maç üzerinden yapılan değerlendirmeye karşı çıkması halinde UEFA Temyiz Kurulu’nun 8 maç üzerinden değerlendirme yapabileceğini belirtti. CAS, UEFA’nın Karabükspor ile ilgili inceleme yapmadığını, olayların tartışmalı olduğunu açıklayarak, kendi yargılamasında sadece 4 maçı inceleyebileceğini açıkladı. CAS, incelemediği 4 maçta şike yapılmadığına dair bir ifade kullanma.

3) CAS, TFF Kurulları’nın verdiği kararların ardından UEFA’nın kulübü cezalandıramayacağına ilişkin savunmayı reddetti. CAS, TFF ve UEFA’nın kurallarının farklı olduğunu; TFF’nin kararlarının Türkiye içinde, UEFA’nın kararlarının ise Avrupa çapında etki ettiğini belirtti. CAS, “TFF’nin Fenerbahçe’yi suçsuz bulmasının, Fenerbahçe’nin UEFA kurallarını ihlal etmediği anlamına gelmediğini” ifade etti.

4) Fenerbahçe, AC Milan’a verilen cezayı örnek göstererek, tekrar yargılanamayacağını, bir seneden başka ceza alamayacağını iddia etti. Bu iddia, üç hakemden oluşan CAS hakem heyetinde tartışma yarattı. İki hakem, UEFA’nın Milan Olayı’ndan sonra mevzuatını değiştirdiğini, şikenin cezalandırılmasında “iki aşamalı süreç sistemini benimsediğini; bu sistemle ulusal liglerde meydana gelen şike olaylarını da cezalandırabildiğini kabul etti. CAS, “iki aşamalı süreci” değerlendirirken, UEFA’nın “idari tedbir” olarak nitelendirdiği bir yıllık otomatik cezanın maçların  düzeninin korunması için gerekli bir disiplin cezası olduğunu ancak UEFA’nın ağır ihlaller halinde soruşturma açarak daha ağır cezalar verebileceğini belirtti. CAS, TFF’nin Fenerbahçe’yi UEFA Şampiyonlar Ligi’ne göndermemesini bir senelik otomatik ceza olarak nitelendirdi ve TFF’nin kararının UEFA’yı soruşturma açmaktan alıkoyamayacağını, UEFA’nın olayın özelliğine göre soruşturma açma ve daha ağır cezalar verme yetkisi olduğunu belirtti. CAS, Fenerbahçe’nin “iki aşamalı süreç” ile ilgili yaptığı itirazı, Türk hukukunda da uygulama alanı bulan “kısmi dava” ile açıkladı. UEFA, 10.000 İsviçre Frankı üzerinden alacağı olan bir kimsenin önce 3.000 Frank için dava açabileceğini, ardından 7.000 Frank için dava açabileceğini örnek olarak gösterdi.

5) UEFA’nın ulusal liglerde meydana gelen şike olaylarına ceza verip veremeyeceği CAS hakem heyetinde tartışmaya sebep oldu. Heyet, UEFA Disiplin Talimatı’na 2013 yılında eklenen maddenin 2011 yılında meydana gelen şike olaylarına uygulanıp uygulanmayacağını tartıştı. Çoğunluk, mevzuata eklenen ilgili maddenin sadece UEFA’nın zaten var olan yetkisini teyit ettiğini; UEFA’nın ulusal liglerde meydana gelen şike olaylarını soruşturup ceza verebileceğini kabul etti.

6) CAS, Avrupa Kupaları’na katılım için doldurulması gereken formun yanlış, eksik, gerçeğe aykırı doldurulmasının tek başına ceza gerektirmediğini; talimatta bu yönde açık bir hüküm olmadığını; bu yönde bir hüküm olsa bile, şike ile ilgili soruşturma açılmadan sadece formun yanlış doldurulması sebebiyle ceza verilemeyeceğini açıkladı.

7) Fenerbahçe, UEFA’nın TFF’ye gönderdiği mektubu da tartışmaya açtı. UEFA Genel Sekreteri Giorgio Infantino, söz konusu mektupta TFF’nin Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’ne göndermemesi gerektiğini, aksi halde daha ciddi sonuçlar doğacağını yazmıştı.
CAS, söz konusu mektubun bir anlaşma metni olmadığını; anlaşma olsa bile, TFF ile UEFA arasındaki anlaşmadan anlaşmanın tarafı olmayan Fenerbahçe’nin hak iddia edemeyeceğini; TFF’nin, üyesi olduğu UEFA’nın emrine (tehdidine) uygun hareket etmesinin, UEFA ile TFF arasında sözleşme kurulduğu anlamına gelmediğini belirtti. CAS, UEFA’nın mektubunun sadece idari tedbir olarak adlandırılan bir senelik otomatik cezaya ilişkin olduğunu, UEFA’nın ek cezalar vermeyeceğine dair bir taahhütte bulunmadığını belirtti. UEFA, Fenerbahçe’nin ihmalkar davrandığını da açıkladı. UEFA, mektubun içeriği hakkında şüphe duyulması halinde UEFA ile temasa geçilmesi gerektiğini ifade etti.
CAS, Fenerbahçe’nin dürüstlük kuralına aykırı davrandığını da açıkladı. CAS, Fenerbahçe’nin CAS’ta açtığı ilk davada UEFA’nın mektubunun içeriğine itiraz ettiğini, ikinci davada ise söz konusu mektubu delil gösterdiğini hatırlattı. CAS, Fenerbahçe’nin daha önce itiraz ettiği bir mektuba daha sonra dayanmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu belirtti. CAS, Fenerbahçe’nin önce UEFA’nın disiplin soruşturması açamayacağını belirttikten sonra UEFA’nın bu yetkisini kabul edip, UEFA’nın bir mektup göndererek soruşturma açmaktan feragat ettiğini ileri sürmesini çelişkili buldu.

8) CAS, UEFA Disiplin ve Kontrol Kurulu’nun kişilere ilişkin soruşturma için ek rapor istemesini de değerlendirdi. CAS, ek rapor istenmesinin, Fenerbahçe hakkında karar verilmesini engellemeyeceğini; kulübe ceza verilmesi için önce yöneticilerin cezalarının belirlenmesinin gerekli olmadığını ifade etti.
CAS, yöneticilerin tek maçta bile şike yapmalarının, Fenerbahçe’nin bu davranışlardan sorumlu tutulması için yeterli olduğunu; yöneticiler hakkında ek rapor istenmesinin, Fenerbahçe’ye değil, yöneticilere verilecek cezaların doğru ve ölçülü olmasını sağlamak için tüm resmin görülmesini amaçladığını belirtti.

9) CAS, UEFA tarafından yapılan yargılamalarda Fenerbahçe’nin adil yargılandığına hükmetti. CAS, Fenerbahçe’nin önce 55 tanık bildirdiğini, ancak 19 tanık çıkardığını; 122 sayfalık temyiz dilekçesi ve 109 ek verdiğini hatırlattı. CAS, duruşmanın iki gün sürdüğünü belirtti.
Fenerbahçe hızlı yargılamayı isteyerek kabul etmediğini, buna zorlandığını iddia etti. CAS, Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ne katılım formunu imzalayarak UEFA’nın söz konusu yetkisini kabul ettiğini hatırlattı.
CAS, Fenerbahçe’nin UEFA Temyiz Kurulu önündeki duruşmadan kısa süre önce belgeleri aldığını ve iyi hazırlanamadığına dair iddiayı ise farklı değerlendirdi. CAS, söz konusu belgelerin önemli kısmının orijinalinin Türkçe olduğunu, bu belgelerin Fenerbahçe’de bulunduğunu açıkladı. CAS, sil baştan yapacağı yargılamada iddia edilen usul eksikliklerinin CAS tarafından giderileceğine işaret etti.

10) CAS, Fenerbahçe’nin CAS sürecinin Yargıtay’ın kararlarının açıklanmasının beklendiği 30 Ekim 2013’e kadar askıya alınmasına yönelik talebini reddetti. CAS, beş maçta şike olup olmadığını kendisinin takdir edeceğini; Yargıtay sanıklar hakkında beraat kararı verse bile, bu kararın CAS’ı bağlamayacağını açıkladı.

11) CAS, Fenerbahçe tarafından sunulan finans raporlarının sınırlı değerlendirilebileceğini açıkladı. CAS, “yolsuzluk aktörlerinin arkalarında iz bırakmamak için kaçış yolları aradıklarına” dair kararını hatırlattı. CAS, finansal kayıtların para transferi olmadığını göstermesinin, gerçekte resmi olmayan hesaplara özellikle nakit olarak para aktarılmadığı anlamına gelmediğini belirtti. CAS, para transferi gerçekleşmeden şike teşebbüsünde bulunabileceğini hatırlattı.

12) CAS, TFF yetkililerinin maçlarla ilgili raporlarının sınırlı etkiye sahip olduğunu açıkladı. Maçlarda olağandışı bir durumun tespit edilmediğine dair raporların, şikenin gerçekleşmediği yönünde delil teşkil edemeyeceğini belirtti. Bir oyuncunun kötü oynamasının şike delili olamayacağını açıkladı. CAS, şike teklifini kabul eden bir oyuncunun mutlaka kötü oynaması gerekmediğini ifade etti.

13) CAS, 6022 sayılı Kanun ile bağlı olmadığını, UEFA Disiplin Talimatı’nı uygulayacağını açıkladı. 6222 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce meydana gelen şike olaylarının da cezalandırılabileceğine dikkat çekti.

14) CAS, Fenerbahçe’nin yöneticilerinin dört maçın (Gençlerbirliği-Fenerbahçe, Fenerbahçe-İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Fenerbahçe-Ankaragücü ve Sivasspor-Fenerbahçe) sonuçlarını etkilemeye çalıştıklarına kanaat getirdi.

15)  CAS, Fenerbahçe’ye verilen cezanın ölçülü olduğuna karar verdi. CAS, bu kararını gerekçelendirirken, çok ilginç bir noktaya dikkat çekti. CAS, daha önce şike ile ilgili verilen kararları göz önüne alarak, şike için bir yıldan sekiz yıla kadar ceza verildiğini tespit etti. Bu cezaların hepsi bir maç yüzünden verilmişti. CAS, Fenerbahçe dosyasında dört maç için ve kulübün üst makamlardaki yöneticileri tarafından yönetilen bir şike operasyonu tespit ettiğini, bunun çok ağır bir ihlal olduğunu ancak UEFA Temyiz Kurulu’nun benzer davalarda verdiği kararlara göre çok hafif bir ceza verdiğini belirtti. CAS, UEFA’nın kendi Temyiz Kurulu kararına itiraz etmediği için cezayı arttırma yetkisi olmadığına işaret etti. Diğer bir deyişle, CAS, UEFA’nın Fenerbahçe’ye olması gerekenden az ceza verdiğini ifade etti.