Dünya Kupası bitti. Ülkenin
gündemine yine şike yerleşti.
Herkes UEFA’nın TFF, Fenerbahçe
ve Trabzonspor hakkında 17 Temmuz’da vereceği kararları bekliyor.
Fenerbahçe ve Trabzonspor’un
savunmalarını bilmiyoruz. TFF’nin savunması ise medyada yayınlandı.
Savunma ile ilgili yorumlarımı
paylaşayım:
1) TFF “şike yok” diyememiş. Diyemez de. TFF, PFDK
ve Tahkim Kurulu’nun komik “teşebbüs” kararlarını ortaya koymuş. Ceza
mahkemesi, Yargıtay, UEFA Disiplin ve Kontrol Kurulu, UEFA Temyiz Kurulu, CAS
tarafından verilen şike kararlarını yok saymış.
2) TFF, üzerinde siyasi baskı olduğu yönündeki
iddialarla ilgili gerekçe ve delillerin gösterilmediğini belirtmiş.
Dolmabahçe görüşmelerini hepimiz duyduk, okuduk. Başbakanın
önce Şenes Erzik ile başkanlık için görüşme yaptığını biliyoruz. Kulübüne
yalan beyandan Avrupa Kupaları’ndan men cezası aldırmış, kulübünü borç batağına
saplamış Yıldırım Demirören’in TFF başkanlığına nasıl getirildiğini UEFA bizden
iyi biliyor.
Başbakan, UEFA Kongresi’nde UEFA’ya “kişiler
ve kurumlar ayrılmalı” demişti. Platini’nin kibarca “kurallar böyle” diyerek
baskıyı savuşturduğunu hepimiz gördük.
3) TFF, siyasilerin baskı yapmaktan öte, şike
aleyhinde özel kanun hazırlayan ve bunu kabul eden ilk siyasetçiler olduğunu
iddia etmiş.
TBMM’den önce birçok Avrupa Parlamentosu şike ile ilgili özel
kanunlar çıkardı. TBMM bu konuda ilk değil. Şike ile ilgili mevzuat raporlarına
Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin Internet sitelerinden ulaşılabilir.
TFF, Aziz Yıldırım’ın “konuşursam kötü olur” tehdidinden
sonra TBMM’nin apar topar 6222 sayılı Kanun’u değiştirdiğini ve cezaları kuşa
çevirdiğini, dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın akıllara zarar savunmasını, Cumhurbaşkanı’nın kanunun yeniden görüşülmesini istemesi üzerine
kanunu aynen kabul ettiğini ve şikecilerin uzun cezalar almasının önüne
geçtiğini belirtmeyi unutmuş.
TFF kulağının üzerine yatmış olabilir ama UEFA, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği olanların farkında.
TFF kulağının üzerine yatmış olabilir ama UEFA, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği olanların farkında.
4) TFF, “bir hukuk adamının siyasi müdahaleyi
destekleyerek acil müdahalede bulunulmasını talep etmesi anlaşılır değildir”
demiş.
FIFA ve UEFA, futbolun yönetiminin siyasetin etkisinden
uzak tutulmasını ister. Siyasetin futbola müdahalesi, ilgili ülke
federasyonunun üyeliğinin dondurulmasına kadar giden yaptırımları gerektirir.
Geçen haftalarda FIFA’nın Nijerya Futbol Federasyonu’nun üyeliğini askıya
alması çarpıcı bir örnektir.
Trabzonspor da TFF’nin şikeci yönetici ve kulüplere ceza
vermemesinin sebeplerinden biri olarak siyasi müdahaleyi göstermektedir.
Haklıdır da. BDP hariç tüm siyasi partiler 3 Temmuz sürecinde şikecilere destek
vermiş; yasama faaliyeti kapsamında
cezaları indirerek, medyaya yaptıkları yorumlarla yargı üzerinde baskı kurmuş; UEFA’nın
verdiği cezaların arkasında kumpas aramış ve gerçekleri saptırarak algı
operasyonuna katkıda bulunmuştur. Hiçbir hukuk prensibiyle açıklanamayacak bir
kanun çıkararak haklarından mahkumiyet kararı kesinleşmiş yöneticiler için
yeniden yargılamanın yolunu açmıştır.
Siyasi partiler suçu ve suçluyu övmeyi artık neredeyse marifet
saymaktadır.
UEFA ve FIFA durumun farkındadır ama işine gelmediği için
siyasi baskı gerekçesiyle TFF’ye ceza vermekten kaçınmaktadır. FIFA'nın bu yetkisini kullanırken ayırımcılık yaptığı sık sık dile getirilmektedir.
5) TFF, Yargıtay’ın 20 sanık hakkındaki mahkumiyet
kararını kaldırdığını iddia etmiş.
TFF göz göre göre yalan söylemiş. Yargıtay, şike kararında bazı
isimler hakkında verilen mahkumiyet kararlarını onadı. Bazı isimler hakkında
verilen kararları ise esastan kabul etti. Mahkumiyet kararlarını doğru buldu
ancak bu isimlerin cezaların ertelenip ertelenmemesinin tartışılması
gerektiğini kabul etti. Diğer bir deyişle, o isimlerin şike suçunu işlediğini
kabul etti. TFF ise Yargıtay’ın bozma kararlarını sanki beraat kararı gibi ortaya
koydu ve UEFA’ya yalan ifade verdi.
Ayrıca TFF, spor hukuku ile ceza hukukunun ayrı olduğunu
iddia edip, diğer yandan Yargıtay’ın bozma kararından bahsederek kendisiyle
çelişti. Yargıtay’ın bozma kararının gerekçeleri dikkate alındığında ise TFF’nin
kendi savunmasını çökerttiği ortaya çıkıyor.
6) TFF, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bazı isimler
hakkında yeniden yargılama kararı aldığını ve İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından verilen kararların söz konusu isimler için geçersiz bir hale
geldiğini iddia etmiş.
13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yeniden yargılama kararı henüz
kesinleşmedi. Kararın hukuka aykırılığı ise sanık avukatları dışında herkes
tarafından ileri sürülüyor. Trabzonspor da bugün karara itiraz
etti.
7) TFF, Tahkim Kurulu’nun bağımsız yargı organı
olduğunu iddia etmiş.
UEFA ve FIFA’nın da bildiği üzere, TFF Tahkim Kurulu bir
yargı organı değildir. TFF içinde üst disiplin kuruludur. İdari kuruldur. Anayasa
ile tanınan imtiyaz bile bu kurulun hukuki yapısını değiştirmemektedir.
TFF Tahkim Kurulu ne bağımsız ne de tarafsızdır.
Soyut ve genel kurallardan yola çıkarsak, bu kurul TFF
başkanının teklifi ve TFF yönetim kurulu kararı ile atanmaktadır. Bir kurulun,
kendisini atayan yönetimden bağımsız olduğunu ileri sürmek imkansızdır. Üstelik
bu kurulun görev süresi, kendisini atayanlardan bağımsız düzenlenmedi. Tahkim
Kurulu’nun görev süresi, TFF başkanının görev süresi ile sınırlı. TFF başkanı
gidince, kurul da gidiyor. Böylece bağımlılık katmerleniyor ve üyeler tarafsız
kalamıyor. Kaderi kendisini atayan başkana tabi olan bir kurulun
bağımsızlığından ve tarafsızlığından bahsedilebilir mi?
TFF Tahkim Kurulu’nu 3 Temmuz süreci açısından özel
incelersek çok vahim bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Yıldırım Demirören,
TFF başkanlığına oturur oturmaz TFF Tahkim Kurulu’nu değiştirdi. Bu kurula 3
Temmuz sürecinde televizyona çıkan ve “sahaya yansıma olmadan şike olmaz”, “teşvik
priminde teşebbüs olmaz”, “transfer şikesi olmaz”, “ceza mahkemesinin kararı
beklenmelidir” gibi hukukla hiç ilgisi olmayan teoriler üreten; ceza
yargılaması esnasında mahkemeye sanıklar lehine mütalaa veren kişilerin de
bulunduğu isimler atandı.
Bazı hukukçular ve köşe yazarları “PFDK’nın verdiği cezaları TFF Tahkim Kurulu
arttıramazdı ki! Onlar sorumlu tutulamaz” diyorlar. Bir yönden haklılar. Ancak
bu kurulun şike ile ilgili verdiği kararların ne kadar çelişik olduğu ortada.
Şike konusunda anlaşan iki tarafı ayrı ayrı teşebbüsten mahkum etmeyi beceren
Tahkim Kurulu’nun hangi kararına güvenilebilir?
Aynı Tahkim Kurulu, TFF’nin yaptığı talimat
değişikliklerini de hiçbir hukuki gerekçe sunmadan UEFA ve FIFA talimatlarına
uygun bulmuştu. Oysa söz konusu değişiklikler UEFA ve FIFA talimatlarıyla ciddi biçimde çelişiyor.
Bu kurulun bağımsız ve tarafsız olduğu iddia edilemeyeceği
gibi, kararlarının da hukuka uygunluğu artık tartışılabilir olmaktan öte bir hal aldı.
UEFA ve CAS hem PFDK’nın hem de Tahkim Kurulu’nun kararlarını adeta yok saydı.
8) TFF, Tahkim Kurulu kararlarına karşı hiçbir
yargı makamına başvurulamayacağını iddia etmiş. Bu görüşünü de Anayasa’ya
dayandırmış.
Tahkim Kurulu kararlarına karşı yeniden yargılama talebinde
bulunulması mümkündür. TFF, ceza mahkemesi kararını ve yeniden yargılama
kararını savunmasında kullanıyorsa, bu mahkemenin ve olayla ilgili karar veren UEFA
ve CAS kararlarının da şike kararlarına etki ettiğini kabul ediyor olmalıdır.
Bu durumda bırakın ceza mahkemesi kararını, CAS kararı bile tek başına yeniden yargılama
sebebi olabilecektir.
TFF’nin son iki senede acı bir ders olarak
öğrendiği üzere, UEFA ne Anayasa ne de TFF mevzuatı ile bağlıdır. UEFA, kendi
kurallarına göre yargılama yapar ve gerekli cezaları verir. Bu ilke CAS
tarafından da dile getirilmiştir.
9) TFF, UEFA’nın Türkiye Ligi’ne ilişkin kararlara
müdahale edemeyeceğini iddia etmiş. TFF, Türkiye Ligi’ne müdahale için yasal
dayanak bulunmadığını, TFF’nin sadece UEFA Tüzüğü ve Disiplin Talimatı’ndaki
ilgili maddelerde belirtilen cezaları uygulayabileceğini ileri sürmüş.
Ben de iki seneden beri UEFA’nın Türkiye Ligi’ne, şike ile
ilgili kararlara müdahale edemeyeceğini yazıyorum. UEFA Disiplin Talimatı’nda
bu konuda bir düzenleme bulunmuyor.
UEFA Disiplin Talimatı’na yeni eklenen madde yanlış
yorumlanıyor. UEFA Disiplin Talimatı md. 2/IV’e göre, talimat hükümleri, UEFA’nın
kurucu amaçlarından birine esaslı aykırılık teşkil eden ihlallere
uygulanabilecek. Talimatın bu ihlallere uygulanması ise sınırlandırıldı.
Talimat ancak ilgili ihlalin üye federasyon tarafından gereği gibi, usulüne
uygun soruşturulması halinde uygulanmayacak. Diğer bir deyişle, bir federasyon,
yetkisi kapsamındaki şike olaylarını gereği gibi soruşturmazsa UEFA, söz konusu
şike hareketlerinden ötürü ilgili kişi ve kulüpleri cezalandırabilecek.
TFF’nin 3 Temmuz sürecini iyi idare etmediği, açık
söyleyelim, şikeci yönetici ve kulüplere ceza vermemek için yoğun çaba
harcadığı malum. UEFA da Avrupa Kupası’na katılacak kulüpleri soruşturdu ve
bugüne kadar Beşiktaş, Eskişehir, Fenerbahçe ve Sivasspor’a şikeden ötürü ceza
verdi.
Bu saatten sonra UEFA, aynı kulüplere tekrar ceza veremez.
UEFA Disiplin Talimatı, UEFA’ya yerel liglere müdahale etme
yetkisi de tanımıyor. Talimatta hangi cezalar öngörülmüşse o cezalar
verilebilir. UEFA’nın federasyonun yerine geçip küme düşürme, tescili iptal
etme, kupayı geri alma gibi yaptırımlar uygulama yetkisi bulunmuyor.
UEFA’nın yetkisi olmayabilir ancak FIFA’nın benzer ve daha kapsamlı yetkileri var (İlgili yazı için: http://goo.gl/Hi64vL). FIFA'nın kirli geçmişini ve bugüne kadar Türk futbolundaki şike skandalı ile ilgili tek satır açıklama yapmadığını dikkate alınca, FIFA'nın mevzuatını uygulamayacağını tahmin etmek zor olmaz.
10) TFF, Trabzonspor’un 2010-2011 sezonunda şampiyon
olmamasından ötürü uğradığı zararların tazmini konusunda UEFA’nın yetkisi olmadığını;
üstelik Trabzonspor’un Şampiyonlar Ligi’ne katılmakla önemli gelir elde ederek
maddi ve manevi zarara uğramadığını iddia etmiş.
UEFA’nın Trabzonspor’un uğradığı zararlar konusunda yetkili
olmadığı açıktır. Trabzonspor bu zararlarının tazminini Türk mahkemelerinde
dava etmelidir.
TFF’nin pişkinliğine değinmeden geçemeyeceğim. TFF,
Trabzonspor’un Şampiyonlar Ligi’ne katılarak önemli gelir elde ettiğini ve
zararının olmadığını iddia etti. Trabzonspor şampiyon olsaydı zaten Şampiyonlar
Ligi’ne katılacaktı. Trabzonspor, hak ettiği bir turnuvaya katıldı. Bu
turnuvaya katılım başka bir konu, Trabzonspor’un şampiyon ilan edilmediği için
Türkiye’de uğradığı zarar ayrı bir konu.
Trabzonspor şampiyon olsaydı, şampiyonluk primi alacaktı.
Kupasını alacaktı. Yayın gelirlerinden önemli kazanç elde edecekti. Doğrudan
Şampiyonlar Ligi’ne katılacağı henüz 2010-2011 sezonu bittiğinde belli olacağı için
daha iyi sporcular transfer edebilecek ve/veya elindeki futbolcuları
tutabilecekti. Avrupa Kupaları başlamadan iyi sponsorluk anlaşmaları
yapabilecekti. Tribün hasılatı daha iyi olabilecekti. Ve şu anda aklıma
gelmeyen başka kazançlar elde edebilecekti. Bütün bu kayıplar önemli maddi
zarar kalemleridir.
TFF, Şampiyonlar Ligi’ne katılım sayesinde elde edilen
gelir yüzünden manevi zararın gerçekleşmediğini iddia etmiş. Tek kaygısı maddi menfaatleri, cepleri olanların Trabzonsporlular’ın 3 Temmuz sürecinde yaşadığı travmayı ve üzüntüyü tahmin etmeleri mümkün
değil. Şampiyonlar Ligi’ne katılınca bütün acılar unutuldu zannediyorlar.
UEFA, zararların tazmini konusunda yetkili olmayabilir. TFF
er ya da geç PFDK’nın ve Tahkim Kurulu’nun kasten hukuka aykırı verdikleri
kararlardan ötürü önemli miktarda tazminat ödeyecek.
11) TFF, Trabzonspor'un "2010-2011 sezonunda gerçekleştirilen şike faaliyetlerinden sorumlu şahıslara ve kulüplere yaptırım uygulanması" yönündeki talebine karşılık "Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın UEFA ve CAS tarafından cezalandırıldığı" şeklinde yanıt vermiş.
TFF Avrupa Kupaları'na gönderdiği Eskişehirspor ve Sivasspor'un UEFA tarafından cezalandırıldığını unutmuş. TFF, yöneticileri ceza mahkemesi tarafından cezalandırılan Giresunspor'u unutmuş.
TFF, UEFA'nın henüz yöneticilere ceza verilmediğini unutmuş.
TFF, "UEFA ve CAS ceza verdi" diyerek, şike suçlarının gerçekleştiğine kanaat getirdiğini itiraf etmiş. Ancak sadece Avrupa Kupaları'na katılan takımların cezalandırılması ise yetinilmesi gerektiğine işaret etmiş. Yönetici, futbolcu ve teknik direktörlere ceza verilmesi konusunda ağzını açmamış.
11) TFF, Trabzonspor'un "2010-2011 sezonunda gerçekleştirilen şike faaliyetlerinden sorumlu şahıslara ve kulüplere yaptırım uygulanması" yönündeki talebine karşılık "Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın UEFA ve CAS tarafından cezalandırıldığı" şeklinde yanıt vermiş.
TFF Avrupa Kupaları'na gönderdiği Eskişehirspor ve Sivasspor'un UEFA tarafından cezalandırıldığını unutmuş. TFF, yöneticileri ceza mahkemesi tarafından cezalandırılan Giresunspor'u unutmuş.
TFF, UEFA'nın henüz yöneticilere ceza verilmediğini unutmuş.
TFF, "UEFA ve CAS ceza verdi" diyerek, şike suçlarının gerçekleştiğine kanaat getirdiğini itiraf etmiş. Ancak sadece Avrupa Kupaları'na katılan takımların cezalandırılması ise yetinilmesi gerektiğine işaret etmiş. Yönetici, futbolcu ve teknik direktörlere ceza verilmesi konusunda ağzını açmamış.
SONUÇ:
3 Temmuz süreci, 17 Aralık sürecinden daha kötü miras
bıraktı. 17 Aralık’ta en azından muhalefetten bahsedebiliyorduk. 3 Temmuz’da
ise iktidar partisi ve muhalefet partileri elbirliği ile yolsuzluk yapanı, şike
yapanı korudu. TFF ise hükümetin ve muhalefet partilerinin tam desteğini alarak
ortalığı temizlemeye koyuldu. TBMM’nin oybirliği ile Anayasa’ya koyduğu Anayasa’ya
aykırı hüküm sayesinde TFF’nin akıl almaz kararları denetim dışında kaldı. Ve
bugün yeniden yargılama komedisi ile kapılar sonuna kadar açılıyor.
UEFA’nın 17 Temmuz’da dişe dokunur kararlar alacağını
sanmıyorum. Bu ise Fenerbahçe ve TFF’nin muhteşem savunmasından değil, UEFA’nın
kurallara bağlı olmasından ve mevzuatta var olmayan yetkileri kullanmaya
teşebbüs etmemesinden kaynaklanacak.
En azından TFF’nin savunmasını gördük. Mehmet Ali Aydınlar’ın
basın toplantısındaki açıklamaları ve sorulara verdiği yanıtları hatırlayınca bu savunmayı gülümseyerek okudum. Şikeyi kabul ettiğini, şikecileri asla cezalandırmaya yeltenmeyeceğini tekrar gördüm.
Lig başlıyor. Artık şikeyi unutma zamanı. Hayırlı olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder