27 Temmuz 2013 Cumartesi

Kulüpleri Kurtarma Operasyonu 6222 Sayılı Kanun ile Başlamalı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bugün UEFA'ya seslendi ve şike suçlarında kişilerle kurumların ayrılması gerektiğini belirtti.

Radikal'de yayınlanan haber aşağıdaki gibidir:

"Bir gazetecinin, UEFA’nın Beşiktaş ve Fenerbahçe ile ilgili kararı ve sürece ilişkin değerlendirmeleri sorulan Erdoğan, “Onu bana sormayacaksın. Onu CAS’a sorarsanız daha iyi olur” diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, Fenerbahçeli olduğu için bu sorunun yöneltildiğinin hatırlatılması üzerine, şunları söyledi:
"Şu anda Başbakanım. Türkiye'deki kulüplere eşit mesafedeyim, ama Fenerbahçe’ye tabii ki çocukluğumdan beri özel muhabbetim var. Bu muhabbetim ayrı bir yerde ama konuyla ilgili karar ki, ben UEFA’nın buradaki toplantısında yaptığım konuşmada açıklamıştım, ‘tüzel kişilikleri cezalandırmak değil, bireyleri eğer suçluysa cezalandırmak doğru olandır’ demiştim. Bunu siyasi partiler, dernekler için de aynı şekilde kullanıyorum. Yani şimdi Fenerbahçe camiasının diyelim ki, 20-25 milyon taraftarı var. Beşiktaş’ın bakıyorsunuz, 15-20 milyon taraftarı var. Böyle bir karar alındığı zaman siz ne yapıyorsunuz? O kitlenin tamamını cezalandırmış oluyorsunuz. Yani burada Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin neyse, böyle bir yanlış yapmışsa ona cezayı verebilirsiniz ama kalkıp da bir kulübe yok küme düşürmekti yok bilmem şu kadar para cezasıydı, böyle bir şeyin yapılmasını ben asla tasvip etmiyorum. Efendim işte bu yıllardır UEFA’nın kuralları içerisinde var. Bu kuralları koyanlar insan. Siz de şimdi gelip bu yanlışı düzeltin. Dolayısıyla bu yanlışı düzeltmek suretiyle de yıllardır, on yıllardır devam eden yanlış artık yani kulüplerin boynunda bir testere gibi, satır gibi durmasın. Bunu kaldıralım."

Başbakanın bu açıklaması, UEFA’dan ricası bugün hiçbir hukuk sisteminde kabul edilmiyor. Türk hukuk sisteminde de tüzel kişiler, organlarının hukuka aykırı fiillerinden sorumlu tutuluyor. Bu prensip dernekler, ceza, vergi, rekabet mevzuatında sık sık karşımıza çıkıyor.

Şike açısından ise çarpıcı bir örneğimiz var.

6222 sayılı Kanun’un 11’inci maddesinin 7’nci fıkrasında şike ve teşvik primi suçlarının spor kulüplerinin veya sair bir tüzel kişinin yararına olarak işlenmesi halinde bu tüzel kişilere yaptırım uygulanabileceği kabul edildi.

Bu hükmün bir özelliğini açıklamak lazım.

Hükümetin kabul ettiği metin şöyleydi: “Suçun spor kulüplerinin veya sair bir tüzel kişinin yararına olarak işlenmesi halinde ayrıca Türk Ceza Kanununun tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

Bu hükme göre, tüzel kişi hakkında şike sayesinde elde edilen kazancın müsaderesi, idari para cezasına karar verilebilecekti.

TBMM Adalet Komisyonu ise kulüplere adeta kıyak yaptı ve bu hükmü değiştirdi. Adalet Komisyonu, hükümetin kabul ettiği cezai müeyyidenin kulüpler bakımından telafisi güç ve spor faaliyetlerine engel olacak şekilde yaptırımlara sebep olacağına kanaat getirdi. Güvenlik tedbiri açısından sınır kondu.

TBMM Adalet Komisyonu metni şu şekilde değiştirdi: “Suçun spor kulüplerinin veya sair bir tüzel kişinin yararına işlenmesi halinde, ayrıca bunlara, şike veya teşvik primi miktarı kadar idari para cezası verilir. Ancak verilecek idari para cezasının miktarı yüzbin Türk Lirasından az olamaz.”

Görüldüğü gibi, şike sayesinde milyonlarca TL kazanan bir kulüp, şike sayesinde elde ettiği menfaatin müsaderesinden kurtulmuş;  elde edilen menfaat oranında değil, şike için sağlanan menfaat kadar ve belki sadece yüzbin TL ödeyerek kurtulabilecek.

Başbakanımız yöneticilerin şike faaliyetlerinden ötürü kulüplerin cezalandırılmasının yanlış olduğunu düşünüyorsa, işe önce Türk mevzuatı ile başlamalıdır.

Hükümet, hazırlayacağı kanun tasarısı ile 6222 sayılı Kanun’un 11’inci maddesinin 7’nci fıkrasını kaldırmalıdır.

CHP ve MHP, Fenerbahçe’nin UEFA tarafından cezalandırılmasını sert dille eleştirdi. Bu iki parti de, tıpkı şike cezalarının azaltılmasında olduğu gibi, hükümete destek vererek kulüplerin şike ve teşvik priminden ötürü cezalandırılmasını engelleyebilir.

Şike sebebiyle kulüplerin cezalandırılması artık 3 parti için samimiyet sınavı haline geldi. Siyasi partilerin söylemlerle kamuoyunu yönlendirmekle yetinmeyip harekete geçmesi ve kanunu değiştirmesi gerekir.


İktidar partisi ve muhalefet partilerinin yetkilileri kanunu değiştirmeyeceklerse, bu yönde çalışma yapmayacaklarsa bir daha bu konuda açıklama yapmamalı, temennilerini paylaşmamalıdır. Kamuoyunu yanıltmak siyasi ahlakla bağdaşmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder