27 Temmuz 2013 Cumartesi

Türk Sporunda Şikenin Önlenmesine Yönelik Tespit, Görüş ve Öneriler (TBMM Araştırma Komisyonu Raporu)

TBMM bünyesinde kurulan Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu 2005 yılında bir rapor yayınladı. 

Bu raporda spor kamuoyunun önemli isimlerinin şikenin önlenmesine ilişkin tespit, görüş ve önerileri de yer alıyor.

Raporun ilgili bölümünü aşağıda bulacaksınız.

Açıklamaları okurken kanınız donacak. Bazı yöneticilerin hiç utanmadan ahlaksızlığı itiraf ettiklerini ve savunduklarını göreceksiniz. Bazılarının ise hedef saptırdığına şahit olacaksınız. "Şike yok. Olamaz" diyen naif yöneticilerin kulüpleri nasıl yönettiklerine şaşıracaksınız. Belki onların kamuoyunu aptal yerine koyacak kadar kontrollerini kaybettiklerini düşüneceksiniz.

Turgay Demirel'in Galatasaray ile ilgili açıklamasına dikkat çekmek isterim. Demirel, Galatasaray'ın ligde kalması için takım sayısını arttırdığını itiraf etmiş. Burada sadece Demirel'e kızmamak lazım. İlgili karara imza atan yönetim kurulu üyelerinin tamamı sorumludur.

Şekip Mosturoğlu'nun görüş ve önerilerini gözden kaçırmayın!

Mehmet Ali Yılmaz, Ali Şen, Yıldırım Demirören, Ergun Gürsoy, Zafer Katrancı, Celal Doğan, Selahattin Aydın, İlhan Cavcav, Veli Sezgin, Adnan Sezgin, Samet Aybaba gibi isimlerin şike ile ilgili yorumları bugüne ışık tutuyor.

Bu isimler TBMM Araştırma Komisyonu ile dalga geçmiş.

Bazı isimlerin 3 Temmuz şike sürecindeki söylemleri farklı mı? Elbette değil.

Bu adamlar değişmediler.

İlhan Cavcav'ın Kulüpler Birliği başkanlığına seçilmesi, kulüplerin şike sürecinden ders almadığını gösteriyor.

Belki biz çok safız. 3 Temmuz sürecinin futbolun temizlenmesine katkı sağlayacağını düşündük. İktidar partisi ve muhalefet partilerinin söylemlerine,  futbol camiasının eylemlerine baktığımızda bu grupların 3 Temmuz sürecini sadece "yol kazası" olarak değerlendirdiklerini söylesek abartmış mı oluruz?

6222 sayılı Kanun değişti. TFF Disiplin Talimatı değişti. Bugünden sonra Süper Lig kulüplerinin, en azından büyük kulüplerin takip edilmeyeceğini tahmin edebiliriz. Kulüpler korunacak. Yöneticiler korunacak. TFF'ye, kulüplere mutlak özgürlük tanıyan bir Spor Kulüpleri Kanunu çıkarılacak.

TBMM Araştırma Komisyonu raporunu okumanızı tavsiye ederim. 6222 sayılı Kanun'un kabul edilmesi ve değiştirilmesi sürecini de takip etmenizi öneririm. Komisyon raporlarında, TBMM genel kurul tutanaklarında siyaset-futbol ilişkisini tüm çıplaklığı ile görebilirsiniz. Gizleme gereği bile duymuyorlar.

Aşağıda futbolun tanınmış simalarının şike ile ilgili görüşleri yer alıyor:

"6. Türk Sporunda Şikenin Önlenmesine Yönelik Tespit, Görüş ve Öneriler

6.1 Komisyonda Mülakatla Bilgisine Başvurulan Spor Adamlarının Tespit, Görüş ve Önerileri
Komisyon tarafından bilgisine baş vurulan kişilerden halen kulüp yönetiminde görevli olanların genel olarak şikenin varlığına inanmadıkları, bir kısmı şike var derken bir kısmının ise sadece hatır şikesinin var olduğunu düşündüklerini beyan ettikleri, halihazırda görevde olmayan ilgililerin büyük bir çoğunluğunun şikenin var olduğunu ancak hiçbir zaman kendilerinin içinde yer almadıklarını beyan ettikleri gözlenmiştir.
Spor adamları, şikenin önlenmesi için cezaların ağırlaştırılması ve yaptırımların objektif olarak uygulanması gerektiği üzerinde durmuşlardır.

Mehmet ATALAY (GSGM Genel Müdürü)
Ülkemizde şike ile ilgili olarak perde arkasında iddialar olduğunu, ancak delil gösterilmediğini, belki bu tür iddialarda bulunanların kendilerine bir zarar geleceği endişesi ile yetkililere bilgi vermedikleri gibi delil de göstermediklerini, modern ülkelerde şike yaptığına inanılan ya da kanaat getirilen takımlara ve futbolculara şiddetli bir şekilde ceza verildiğini, Örneğin İtalya’da Milan’ın küme düşürüldüğünü, Paola Rossi adlı futbolcuya en iyi zamanında iki yıl ceza verildiğini, Türkiye’de de bu olaya şahitlik yapanların ve bilgisi olduğunu söyleyenlerin konuşmalarını ve Türk sporunun da temizlenmesini, sporun evrensel boyutu olan sevgi, dostluk ve barış ortamının gerçekleşmesini,

Turgay DEMİREL (Basketbol Federasyonu Başkanı)
Mersin Büyükşehir-Konya Selçuk Üniversitesi maçı ile ilgili olarak, Konyaspor’un maçı kazanması üzerine maçın hakeminin “Bu antrenör yeteri kadar ciddi davranmamıştır. Sanki isteyerek kaybetmişlerdir.” ifadelerinin maçla ilgili raporda yer aldığını, ancak bu iki takımın play-off’da tekrar karşılaştıklarını, Konya’daki maçı Konya Selçuk Üniversitesinin 20 sayı farkla kazandığını, hakemi çok cesur ve olanları açıkça yazdı şeklinde değerlendirmediklerini, hakemin maç içinde böyle bir düşüncesi var idiyse oyunu durdurup kaptanları ya da antrenörü çağırıp ikaz etmesi gerektiğini, hakemin raporuna istediğini yazabileceğini, eğer raporda bir suç unsuru varsa bunun Disiplin Kurulu tarafından değerlendirileceğini, Disiplin Kurulu’nun da sadece hakemin verdiği karara bakarak değerlendirme yapmadığını, tarafları dinleyerek olayları araştırdığını ve incelediğini, Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin Konya’yı yenmesi halinde play-off’a Konya’dan daha kuvvetli bir ekip olan Gaziantep’in kalacağını, şampiyonluk mücadelesinde o kadar güçlü bir ekibin kalmasını istemeyebileceğini, bir sonraki adımı düşünmek zorunda kalabileceğini, hakem raporları ile bir maçta şike olup olmadığına karar vermenin zor olduğunu, bu sebeple komisyonun soruşturduğu şikenin doğru bir tarifinin ortaya konması gerektiğini, bu tarife hangi olayların girdiğinin daha sonra tartışılmasının gerektiğini, Mersin Belediyesi-Konya Selçuk Üniversitesi maçının bu tarifin dışında kaldığını, Galatasaray Kulübünün, Bayan Basketbol Takımının küme düşmesi nedeniyle Galatasaray Kulübü tarafından arandığını ve kendisinden küme düşmeyi kaldırmasını istediklerini, bunu yönetim kuruluna sunacağını ancak umuda kapılmamaları gerektiğini söylediğini, aynı tehlikenin erkek basketbol takımı için de söz konusu olduğunu, Galatasaray Kulübü Başkanı sayın Özhan CANAYDIN’ın kendisini aradığını ve “Erkek takımı da kötü gidiyor başkan buna şimdiden bir çare bul” dediğini, kendisinin de ligi 14 takımdan 16 takıma çıkardıklarını,ligin son iki takımı ile ikinci ligin üçüncü ve dördüncü takımlarının kendi aralarında yapacakları maçlarda ilk iki sırayı alanın birinci ligde mücadele edeceğini, Galatasaray’ın da bu dört takım arasından ilk iki sırayı alması gerektiğini söylediğini, bir takımın kendisine ileriye dönük olarak avantaj sağlamak amacıyla yaptığı şikenin ya da pozisyon almanın şike olarak nitelendirilemeyeceği, ancak bu durumun üçüncü takımların pozisyonlarını etkilemesi bakımından haksız rekabet olarak nitelendirilebileceğini,

Levent BIÇAKÇI (Futbol Federasyonu Başkanı)
Şike ve teşvik primi olaylarını çözebilmek için İçişleri Bakanlığından federasyon bünyesinde çalışacak bir istihbarat birimi kurulmasını talep ettiklerini, Hukuk Kurulu’nda sadece ifade alınabildiğini, Emniyetten ya da Adalet Bakanlığından yardım alınırsa telefon dinleme ve değişik takibatlar yapma gibi imkanlarla ancak netice alınabileceğini,

Şekip MOSTUROĞLU (Futbol Federasyonu Başkan Vekili)
“Yedi yıldır Futbol Federasyonu Hukuk Kurulunda görev yaptığını, kurula zaman zaman şike iddialarının geldiğini, şike başvurularının yapıldığını, bu iddiaları genelde ligin son haftalarında küme düşen ya da şampiyonluğu kıl payı kaçıran takımların yaptıklarını, Federasyon olarak iddiaların üzerine gittiklerinde yetkilerinin belli bir noktada bittiğini, kulüplerin ve futbolcuların banka hesaplarının incelenemediğini, futbol camiası dışında kalan kişilerden bilgi ve belge alamadıklarını, kamuoyunda konuşulan hususların yetkili mercilerle paylaşılmadığını, kendilerine hukuka uygun bilgi ve belge gelmediği için şike kararının verilemediğini, İtalya, İspanya ve Fransa gibi ülkelerde banka kayıtları üzerinden kulüplerin ve futbolcuların hesaplarının ve mal varlıklarının araştırıldığını, bu operasyonları yapanların polis olduğunu federasyonlar olmadığını, somut delile dayandıkları için sonuca ulaşıldığını, bu nedenle de Avrupa Şampiyonu olan Marsilya’nın küme düşürüldüğünü, kayıtlı ekonomiye geçildikçe bu olayların çözülebileceğinidüşündüğünü, UEFA’nın uyguladığı, bizde de geçen yıl uygulamaya konulan Kulüp Lisans Sisteminde kulüplerin mali yapılarının şeffaf hale getirildiğini, bu konuda sıkı bir denetim yapılırsa çok kolay sonuç alınabileceğini, yine soruşturmalar sırasında Federasyona destek olacak Emniyet içinde ya da Federasyonda görevli özel bir birimin kurulması gerektiğini, bugün FİFA’daki ihtilaflı dosyaların hemen hemen % 75’inin Türkiye ve Yunanistan’dan geldiğini, bu % 75’in % 40-45’inin de Türkiye’den geldiğini, bunun tamamen sağlıksız ekonomik yapıdan kaynaklanan bir durum olduğunu, spordaki düzensizliğin temelinde yatan sebeplerin başında bu bozuk mali yapının olduğunu,”

İsmail ÖZERSİN (Futbol Federasyonu Hukuk Kurulu Başkanı)
Geçmiş yıllarda şike yapıldığı gerekçesiyle Federasyona bir çok başvuru olduğunu, bu başvuruların Şike Tahkik Kurulunca incelendiğini, daha sonra Federasyon Yönetim Kurulunca karara bağlandığını, nihai olarak da Federasyon Tahkim Kurulunun karar verdiğini, Federasyon Yönetim Kurulunun şike kararı verdiği “Beşyüzevler-Alibeyköy” maçı için, Tahkim Kurulunun şike yoktur kararı verdiğini,

Şenes ERZİK (Eski Futbol Federasyonu Başkanı, UEFA Asbaşkanı)
Şike ve teşvik olaylarının önlenmesi için Futbol Federasyonun dimdik durduğunu herkese göstermesi gerektiğini, zaman aşımına uğradı denilmemesinin gerektiğini, geçmişte Tahkim Kurulu’nun şike yoktur demiş olmasına rağmen dönemin Başbakanı Turgut ÖZAL’ın kendi ödeneklerinden Malatyaspora 4 milyar para verdiğini,

Haluk ULUSOY (Eski Futbol Federasyonu Başkanı)
Şike ve teşvikin araştırılmasında ve cezalandırılmasında, zamanaşımı süresinin kaldırılması veya 10-15 yıl gibi bir süre olması gerektiğini, şu anda zamanaşımı süresinin, teşvik suçunda 1 yıl, şikede ise 2 yıl olduğunu, eğer şike varsa şampiyonluğa oynayan takımlarla düşme potasında olan takımların bunu yapacağını, şikeyle ilgili bir belge ortaya konulmadığını,

Mehmet Ali YILMAZ (Eski Trabzonspor Başkanı)
Hemşerisi olan Sarıyer Kulübü Başkanının Sarıyer’in kümede kalmasını sağlamak için kendisine “başkanım bu maçı bize ver” dediğini, ancak kendisinin bunu reddettiğini, Sarıyer Kulübü Başkanının biz çocuklara tembih ettik onlar saha içinde çalışacaklar dediğini, bunun kendisini ilgilendirmediğini söylediği esnada da golü yediklerini ve Sarıyer Kulübü Başkanının kalkıp kendisine sarıldığını ve öptüğünü, bunun üzerine taraftarların kendisine “ sattın bizi başkan” dediğini, bu hususta bir kabahatinin olmadığını, bu tür şeylerin olduğunu ve adına sonradan şike denildiğini, şikenin paralı da parasız da arkadaş olmakla ve saha içinde futbolcuya rica etmekle de gerçekleştiğini, bahis oyunlarının maksimum 25-30 bin dolarlık olması gerektiğini, bununla şike yapılamayacağını, ancak 5-10 trilyon ile yapılabileceğini, bizdeki programın gözden geçirilmesi gerektiğini, iddianın erken geldiğini ve kriterlerinin değiştirilmesi gerektiğini, 50 bin dolar maksimum ödeme ile şike yapılamayacağını, açıktan oynanmasının önlenebileceğini, eğer maç satılacaksa bunu hocanın da masörün de yapabileceğini, başkan olarak hiçbir zaman böyle şeyler yaşamadığını,

Ali ŞEN (Eski Fenerbahçe Başkanı)
Şikenin, hayatın her alanında olduğunu, şikeyi kimsenin ispat edemeyeceğini, topu elinden kaçıran kaleciye, eğer sezon başı ise, acemi, sezon sonu ise, şike yaptı denildiğini, Türk futbolundaki şikenin diğer ülkelerinkinden daha fazla olmadığını, şikeyi ispat edecek hiçbir otorite olmadığını, şike ve teşvik de zaman aşımını ortadan kaldırmak gerektiğini,

Yıldırım DEMİRÖREN (BJK Başkanı)
Şike ve teşvik primi gibi hususların şayia olarak var olduğunu, bu hususların geçmişe değil, geleceğe bakarak önlenebileceğini, kendisinin şike, teşvik primi gibi şeylerle karşılaşmadığını,

Atay AKTUĞ (Trabzonspor Başkanı)
Şike iddialarında, hakem veya gözlemci kanaatine göre hareket edilmesini uygun olmadığını,

Ergun GÜRSOY (Galatasaray Asbaşkanı)
Türkiye’de şikenin olduğunu zannetmediğini, ancak bazı totocuların şike yapıyoruz diye bazı aptal yöneticileri kandırıp onlardan para aldıklarını, iş tutarsa ben yaptım, tutmazsa ne yapayım böyle oldu, dediklerini, bazı futbolcuların hatır şikesi yaptıklarını, ancak parayla takımlarını satmadıklarını, bu olayların önlenmesi için dirayetli hakim ve savcılara ihtiyaç olduğunu, veren belli alan belli iken neden bir şey yapılmadığını anlayamadığını,

Ahmet ŞAN (Konyaspor Kulübü Başkanı)
Ligde üç grup takım olduğunu, şampiyonluğa oynayanlar, küme düşmemeye oynayanlar, ortadakiler, küme düşmemeye oynayanların ister istemez şikeye de teşvike de bulaşabileceklerini,

Hikmet TANRIVERDİ (Malatyaspor Kulübü Başkanı)
Türkiye’de şikeden mağdur olan ve bu durumu belgelenen tek takımın Malatyaspor olduğunu, 1991 yılında Adana-Bolu maçında şike yapıldığının Mahkeme kararıyla belgelendiğini, ancak Malatyasporun bu karar gereği lige alınması gerekirken aradan uzun zaman geçtiği için lige alınmayıp 4 milyar lira tazminat ödendiğini,

Zafer KATRANCI (Denizlispor Kulübü Başkanı)
Şike olabileceğine şahsen inanmadığını,

Celal DOĞAN (Gaziantepspor Kulübü Başkanı)
22 yıldır yöneticilik yaptığını, Gaziantepsporun bu dönemde şikenin hiçbir çeşidine bulaşmadığını, Türkiye’de herşeyin abartıldığını, futbolcular arasında maç esnasında fazla üzerimize gelmeyin şeklinde konuşmalar, yalvarmalar olduğunu duyduklarını, federasyona kanaat yetkisi verilirse önleme şansı olabileceğini, bunun için Anayasadaki idarenin hiçbir işlemi yargı denetimi dışında kalamaz hükmünün kaldırılabileceğini,

Selahattin AYDIN (Sakaryaspor Kulübü Başkanı)
Zaman zaman, birilerinin gelip “Başkan bu işi bağlayalım, siz bağlamazsanız rakip takım bağlayacak” gibi ifadelerle maç öncesi kendileri ile irtibata geçtiklerini, kendilerinin bu kişilere itibar etmediklerini,

İlhan CAVCAV (Gençlerbirliğispor Kulübü Başkanı)
Hiçbir kulüp yöneticisinin hiçbir futbolcusuna “gel kardeşim bu maçı ver” diyemeyeceğini, ancak geçmişte özellikle bazı yabancı futbolcuların para karşılığı maç sattıklarını öğrendiğini, hatır şikesi ve teşvik primi verilmesi hususlarının ise geçmişte olduğu gibi günümüzde de devam ettiğini,

Veli SEZGİN (Akçaabat Sebatspor Kulübü Başkanı)
Şikenin bir takımın, oyuncunun, hocanın maç satması olduğunu, hiçbir kulübün bir maça yenilmek için çıkmayacağını, buna ihtimal vermediğini, ancak futbolcuların maç esnasında hatır şikesi denilebilecek davranışlarda bulunabildiklerini, bu durumun yönetimin ve antrenörün bilgisi dışında geliştiğini,

Adnan SEZGİN (Eski İstanbulspor A.Ş. Başkanı)
Türkiye’de hiç kimsenin bir futbolcuya gelip “bu maçta yenileceksin” diyecek cesareti olduğunu sanmadığını, bir maçın satılmasının her şeyin satılması anlamına geleceğini,

Erdinç YELEKLİOĞLU (Altayspor Kulübü Başkanı)
Bu gün Türkiye’de şikenin olmadığını, şikenin yapılmadığını, böyle şeylerin oluşmadığını söylemenin mümkün olmadığını, ne yapılırsa yapılsın ama gizli ama aleni birtakım şeyler yapıldığını, ancak şikenin çoğunlukla parayla değil de hatıra binaen ya da bölgecilik gözetilerek yapıldığını, ancak politik olarak etkin olup, lobisini iyi kuranların hiç bir şekilde ceza almadığını, bu nedenle de bu işlerin devam ettirildiğini, şike ve benzeri olayların çerçevesinin çok iyi çizilmediğini, bunlara ilişkin yaptırımların olmadığını dolayısıyla hiç kimseye ceza verilemediğini, işlenen suçların hep cezasız kaldığını, sonra da ağlayıp sızlandıklarını,

Adnan DİNÇER (Teknik Direktör)
Türkiye’de maça çıkacak bir hakemin birçok yerden telefon aldığını, maça rahat çıkamadıklarını, düşme hattındaki takımlarla ortada olan takımların, ikinci devre maçlarında şaibeler olduğunu, şikenin kanaate dayalı bir karar olduğunu, hakem ve saha gözlemcisinin rahatlıkla şikeyi hissedebileceğini, Türkiye’de iki türlü şike olduğunu, birincisinin, hatır şikesi olduğunu, bunun paraya dayanmadığını, diğer şikenin para ile yapıldığını, futbolcuların para aldıklarını, Türkiye’de tüm liglerde amatör küme dahil şampiyon olacaklar ve küme düşeceklerin önceden belli olduğunu, hakemlerin tehdit edildiğini, yine menajerlerin kendi sattıkları oyunculara baskı yaparak bu maç böyle bitsin diye arada iş yaptıklarını, şikenin kanaate dayalı bir karar olduğunu, oyuncuların maç esnasındaki oyun tarzlarından hakem ve gözlemcilerin şikeyi hissedebileceğini, eskiden hakemlerin bu maçta şike var diye raporlarına yazma yetkilerinin olduğunu, şimdi gözlemci ile birlikte bu işi yapmak durumunda olduklarını, İtalya’da Rivera’nın oynadığı dönemde Milan takımının şike yaptığı gerekçesiyle küme düşürüldüğünü,

Yılmaz VURAL (Teknik Direktör)
Futbolu seyredenlerin oynanılan şeyin spor olmadığını, şike yapıldığını, veya oyunun satıldığını düşündüğünü, böylece futbolun önemini kaybettiğini, sporcunun, seyircinin, bu organizasyondaki bütün insanların kaliteli ve seviyeli kılınması gerektiğini, insan unsurunun çok önemli olduğunu, TFF Başkanının “Ben başkan olarak, kimi şampiyon yapmak istersem onu yaparım, bu sistem buna müsaittir.” dediğini, bu demecin çok önemli olduğunu, esas düzeltilmesi gerekenin bu olduğunu, futbolun sosyal aktivitesini kaybetmek üzere olduğunu, çünkü insanların “Bu olay bitmiş, bu hakem bağlanmış” inancıyla baktıklarını, futbol dışında bağımsız birisinin ajan gibi, maçı takip ederek, kanaate bağlı karar verebilmesi gerektiğini, bunun içinde yasa olması gerektiğini, bunu diğer ülkelerin yaptığını,

Samet AYBABA (Teknik Direktör)
Ülkemizdeki futbolcuların maddi açıdan belli bir düzeyi aşmış oyuncular olduklarını, Teknik Direktörün futbolculara arkadaşlar bu maça çıkın oynamayın diyemeyeceğini, eğer böyle söylerse, birkaç maç sonra futbolcunun da gelip başka bir talepte bulunabileceğini, böyle birşeyin olamayacağını,

Sefer Hakan OLGUN (Akçaabat Sebatspor Kalecisi)
Tarih olarak tam hatırlamamakla birlikte Çarşamba akşamı kulüpteki odasından kendisini telefonla Akçaabat Devlet Hastanesinin kantinini işleten Kenan Erol isimli şahsın aradığını, kulüpteki herkesle arası iyi olan bu şahsın kendisini aramasını o an çok fazla yadırgamadığını, kendisine bu hafta oynayıp oynamayacağını sorduğunu, bir gün sonra saat 15.00 civarında Kenan Erol’un direkt odasına geldiğini, odaya girer girmez “sana 100 milyar para, Kayseri maçıyla ilgili bir iş yapacaksın çok büyük para kazanacağız, beğenmezsen üstünü de verebiliriz, senin borcun var, harcın var, al bu borçlarını öde, bu para fazlasıyla yeter sana” dediğini, kendisinin Kenan ağabey çık git odamdan kiminle iş yapıyorsun bilmiyorum ama bu işler sana göre değil, bana göre hiç değil, dediğini, akşamleyin Genel Menajer, İlter Kasap’a durumu anlattığını, ardından hocaya da anlattıklarını, hocanın, başkana söyleyelim demesi üzerine, başkanı cep telefonundan aradığını, başkanın Kulüpler Birliği toplantısında olduğunu öğrendiğini, Cuma günü başkanın toplantıdan döndüğünü, durumu kendisine anlattığını, başkanın bu işin içindi kimlerin olduğunu tespit etmek için bu kişinin sesini kayda almak gerektiğini söylediğini, bu arada Kenan Erol’un gün boyunca diğer futbolcularla özel görüşmeler yapmasının hocanın dikkatini çektiğini, herkes Cuma namazında iken Kenan Erol’un tekrar odasına geldiğini, kendisinin de cep telefonu ile ses kaydı yapmaya başladığını, Kenan Erol’un ilk yarı 1-0 Kayseri mağlubiyetine ikinci yarı Kayserinin galibiyetine bahis yapacaklarını, arada bir aracı olduğunu onun vasıtası ile bu işi yaptığını söylediğini, takımdan o gün, Hamza, Bayram, Orhan, Serdal ve Ali Şen ile de bağlantılı olduğunu, Kayseri cephesinin de tamam olduğunu söylediğini, ben şimdi Ogün’ün odasına gidiyorum diyerek odadan çıktığını, 20 dakika sonra cep telefonundan tekrar kendisini arayarak aşağıya çağırdığını, kendisine daha sonra kulüp doktorunun olduğunu öğrendiği arabanın bagajındaki 200.000 Euroyu gösterdiğini, gece yarısı tekrar arayarak herkesi devreden çıkardığını, yalnız ikisinin kaldığını söylediğini, Cumartesi günü kahvaltı yaparken saat 10.30 civarında savcı olduğu söylenen bir kişinin başkanın odasına girerken gördüğünü, daha sonra duyduğuna göre savcı tarafından tutanak tutulduğunu, sonra başkanın futbolcularla 1,5 saat süren bir toplantı yaptığını, ve kendilerine “adam gibi çıkıp, şerefiniz, namusunuzla top oynayın” dediğini, çıkıp maçı oynadıklarını, maçın 0-0 bittiğini, daha sonra futbol Federasyonunun konuyla ilgili olarak, yaptığı inceleme çerçevesinde takımın tamamına yakınını dinlediğini,

Adil Serdar SAÇAN (Eski İstanbul Emniyet Müdürlüğü Şube Müdürü);
Bir maç öncesi rakip takımın önemli bir oyuncusunun menejeri vasıtasıyla diğer takımla sezon sonu için anlaşma yaptığını, bu oyuncu ile ne karşılığında anlaşma yapıldığını düşünmek gerektiğini, bir oyuncunun ya da birkaç oyuncunun bir maçın kaderini belirleyebilme sansı olmadığını, mutlaka ya hakem ya teknik direktör ya da kulüp yönetiminden birisinin olması gerektiğini, bir oyuncunun şike yaptığını teknik direktörün anlayabileceğini ve o oyuncuyu oyundan alabileceğini,

İbrahim KALI (Serbest Avukat)
1990-1995 yılları arasındaki spor davalarının % 70’ini takip ettiğini, 1989-1990 futbol sezonunda 8 Mayıs’ta oynanan Adanademirspor-Boluspor maçı ile ilgili olarak Malatyaspor kulübüne bazı şike ihbarlarının geldiğini, bunu doğrulayan telefon kayıtları ve banka dekontlarının ellerine geçtiğini, maçın daha önce üzerinde anlaşıldığı gibi 2-0 bittiğini, maç sonunda Malatyaspor’un küme düşmesi nedeniyle yapılan başvuru üzerine Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun şike yapılmadığı kararını verdiğini, bunun üzerine Tahkim Kurulu’na gittiklerini, Tahkim Kurulu’nun şike yapıldığına karar verdiğini, ancak Futbol Federasyonu’nun Tahkim Kurulu’nun kararını uygulamadığını, yaptıkları başvuru üzerine Futbol Federasyonu’nun Boluspor Kulübü’nün şike yaptığını ileri sürerek Yargıtay’a başvurduğunu, Yargıtay’ın da Tahkim Kurulu’nun kararlarının kesin olduğunu ileri sürerek dosyayı iade ettiğini, daha sonra Futbol Federasyonu’nun Adanademirspor’un şike yapan diğer kulüp olduğunu ileri sürerek yargılamanın yenilenmesi talebi ile Adanademirspor’a Tahkim Kurulu’na başvuru yaptırdığını, bu esnada Tahkim Kurulu’nun daha önce (2)’ye karşı (3) oyla şike kararını veren üyelerinden ikisinin (Prof. Alpaslan Işıklı ve Yargıtay Üyesi Uğur Tonik) tehditle değiştirildiğini, böylece daha önce Tahkim Kurulu’nca verilen şike kararının değiştirilerek iptal edildiğini, bu kararın nasıl değiştirildiğini ve o dönemin şartlarını çok iyi takip ettiğini, Tahkim Kurulu’nun ilk kararının çıktığı dönemde ANAP kongresinin olduğunu, Semra Özal’ın ANAP İstanbul İl Başkanlığı’na aday olduğunu, kongrede tarafların mücadelesinin yaşandığını, statü gereği şike yapan iki kulübün küme düşürülmesi gerekirken bu kulüplerin bulundukları illerin milletvekillerinin kongre arifesinde Tahkim Kurulu’nun verdiği şike kararının Futbol Federasyonu tarafından tatbik edilmesini önlediklerini, bu konuyla Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Başbakan Süleyman Demirel’in de çözüm için ilgilendiklerini, bunun üzerine Yargıtay’a başvurduklarını ve Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinin dosyayı esastan incelediğini ve Tahkim Kurulu’nun şike yapılmadığına ilişkin ikinci kararını iade-i muhakeme şartlarının oluşmamış olduğunu tespit ederek bozduğunu, ancak bu olayların üzerinden 1 yıl geçtiğini, kararın uygulanabilirliğinin kalmadığını, Futbol Federasyonu’nun Malatyaspor’un mağduriyetini gidermek için 4 milyar TL yardımda bulunduğunu, hatır şikesinin Türkiye’de yoğun olarak yapıldığını, hatır şikesini ancak hatırlı kişilerin yapabileceğini, milletvekillerinin, valilerin, şehrin belediye başkanlarının bu işe dahil olduklarını, kulüp yöneticilerinin milletvekillerine “bize şu hakemi tayin ettir” diyebildiklerini, milletvekillerinin bir gecede nasıl hakem değiştirdiklerini çok duyduğunu ve bu milletvekillerinin bu durumu bir övünç kaynağı olarak anlattıklarını, Türkiye’de hatır şikesini önlemenin mümkün olmadığını, bir ilin valisinin diğer ilin valisini bu sebeple aradığına bizzat şahit olduğunu, ancak bu durumun eskiden yaşandığını, bu yıllarda ya da bu dönemde böyle şeyleri duymadığını,

Hıncal ULUÇ (Gazeteci-Yorumcu)
Diyarbakırspor-Elazığspor maçının devre arasında silah teşhir edildiğini orada bulunan birkaç insandan duyduğunu, ancak iş resmiyete döküldüğünde hiç kimsenin aynı açıklamayı yapmadığını, futbolcu kendi kalesinden aldığı topu hiçbir müdahale ile karşılaşmadan diğer kaleye kadar götürüp golü attığını,
Şikenin dünyanın her yerinde olduğunu, bizde de olabileceğini, ciddi bir hakemin maçta şike yapıldığından şüphelendiğinde maçı durdurması gerektiğini,
Şike Tahkik Kurulunun göstermelik bir kurul olduğunu, Şike Tahkik Kurulunun şununla bununla görüştüğünü, ancak futbolcuların, kulüplerin banka kayıtlarını inceleme, gerektiğinde telefon dinleme gibi yetkilerinin olmadığını, Şike Tahkik Kurulunun dışarıda serbest avukatlık yapan oluşturulduğunu, sonrada bir olay olduğunda gel bu konuyu incele denildiğini,

Dr. Ahmet ÇAKAR (Eski Hakem)
Türkiye’de hakemlerin psikolojik baskı altında olmadığını, bunu söyleyenlerin yalan söylediğini, üç şeyin hakemi baskı altında tutacağını, birincisinin, para almışsa baskı altında maça çıkıp yönetmesi hali, ikincisinin daha önce yönettiği maçta önemli bir olay olmuşsa ve iki ay sonra yine bu takım yenilirse gibi bir sıkıntı hissetmesi hali, üçüncü ve en önemlisinin de maçı objektif yönetip de TFF veya MHK yakın olan şu takım kaybederse bir daha maç alır mıyım, başım derde girer mi, şeklinde korku yaşaması durumunun olacağını, basının yorumlarının hiçbir şekilde psikolojik baskı yaratacağına inanmadığını, Türk futbolunu içindeki insanların, buna eski hakemler dahil, kulüp başkanları dahil, medyanın bir kısmı dahil, idareciler dahil, belli bir yüzdesinin kirli olduğunu, bugün çok saygın olan, eski hakemlerin geçmişte ne kadar gayri ahlaki durumların içine girdiklerini bildiğini, bugün herkesin büyük kurtarıcı diye baktıkları o teknik direktörlerin bir kısmının geçmişte nasıl kirli işleri olduğunu bildiğini, ancak bu durumun ispat edilemeyeceğini, yine medyada bir takım insanların spor anlamında nasıl satılmış kalem olduklarını bildiğini, hakemlerimizin yüzde 90’ının temiz adamlar olduğunu, kalan yüzde 10’un ise yapacağını yapar nitelikte olduğunu, tepedeki adamların da bu işlerin içinde olduğunu hakemlerin hemen hissedebileceğini, geçmiş dönemde bunların yaşandığını, İddaa’nın Türk futbolunda şikeye çok açık bir altyapı oluşturduğunu, iki hakem ve dört kaleci isterlerse bir gecede 10 milyon dolar parayı götürebileceklerini, şike yapan bir adamın bir para kazanacağını, bunu da bankaya yatıracağını, bankaya gittiğinde nereden buldun bu parayı diye otomatik sistemle maliye tarafından sorulduğunda bu durumun ortaya çıkabileceğini,

Erman TOROĞLU (Eski Hakem)
Futbol Federasyonu seçimlerinde etkili olan kulüplerin, daha çok şampiyonluğa oynayan kulüpler olduğunu, her kulübün MHK içine adamını yerleştirmeye çalıştığını, Türkiye’de dibe düşen bir takımın dipten çıkamayacağını, çünkü o takımın üstüne oynanmaya başladığını, hakemlerin burada etkili olduğunu, bunun şu şekilde yapıldığını, “(x) takım, (y) takım şampiyonluğu gidiyor. İki hafta sonra (x) takım, (y) takımla oynayacak. (x) takım (y) takım maçında hiçbir şey olmaz. Bu kolay maçtır, çünkü Türkiye’de bütün radarlar dönmüştür. Bu maç üzerine, (x) takım (y) takımla oynarken, (x) takım, (y) takımın oynayacağı iki hafta evvelki rakibine bakar ya teşvik gönderir, ya da kendi oynayacağı takımın iki hafta evvelden gücünü eksiltir, yani 2 sarı, 1 kırmızı, 2 oyuncusu oynamaz takımın”, bunun geçen sene örneklerinin olduğunu, şike ve teşvik konusunda kanaate dayalı karar verilebilmesi gerektiğini, hakemin, gözlemcinin ve temsilcilerin aynı yönde karar vermeleri durumunda şike veya teşvik yapılmıştır kararının verilebilmesi gerektiğini,

Ali AYDIN (Eski Hakem)
Merkez Hakem Kurulunun kişisel yakınlıkları terfi tenzil ve atamalarda öne çıkardığını, ligin son haftalarında Başbakanlık Teftiş Kurulunun, düşme ve şampiyonluk maçlarına 5’er kişilik gözlemci göndermesini, bu gözlemcilerin birbirlerinden habersiz olarak maçla ilgili rapor yazıp göndermelerini,

Serdar ÇAKMAN (Eski Hakem)
Hakemlerin servet artışlarının dikkatle izlenmesi gerektiğini, eğitime önem verilmesi gerektiğini, maçların maç bittikten sonra gerekirse televizyonda hakem hocaları ve federasyon görevlileri tarafından yorumlanması gerektiğini,

Sabri ÇELİK (Eski Hakem)
Hakemlerin, kulüp yöneticilerinin, federasyon başkan ve yöneticilerinin göreve geldikleri ve görevden ayrıldıkları zaman mal beyanında bulunmalarının, hakemlerin üzerindeki baskıların hafifletilmesi ve kaldırılmasının, yorumcuların kontrol altına alınmasının gerektiğini,

Sadık İLHAN (Eski Hakem)
Futbolda şikenin sigara dumanı gibi olduğunu, herkesin görebileceğini ama yakalayamayacağını, Diyarbakır-Malatya maçı ile ilgili olarak; Diyarbakır’da (5) yıl kaldığını ve oradaki çok yakın dostlarının Diyarbakır’ın kritik bir dönemden geçmesi sebebiyle kendisini aradıklarını, hakemin Malatya’lı olduğunun söylendiğini bu hususta bir araştırma yapmasını ve hakemin Malatya’lı olup olmadığını öğrenmesini istediklerini, Bülent Yavuz’a “Ne Haluk Ulusoy, ne Sen yardım ediyorsun” dediğini, Bülent Yavuz’un da kendisine “Ne halin varsa gör” dediği için ağır tahrik altında bazı laflar söylediğini, Bülent Yavuz’a “Ben konuşurum ama sen konuşamazsın” dediğini, futbolcular ve hakemlerin sürekli mal beyanında bulunmaları halinde rüşvet ve şikenin önüne geçilebileceğini,

Mutlu ÇELİK (Eski Hakem)
Türkiye’de daha ziyade hatır şikesi olduğunu, hatır şikesine bulaşan takımların as futbolcularından önemli bir bölümünü kadroya alamayarak karşı takım kazanmasına zemin hazırladıklarını,

Ertuğrul DİLEK (Eski Hakem)
Hakem camiasında şike yapıldığına inanmadığını, hakem, temsilci ve gözlemci, ayrı ayrı kuruluşlardan, ayrı ayrı ve birbirinden bağımsız, habersiz olarak seçilirse şikenin olmayacağını,

Bülent YAVUZ (Eski Futbol Federasyonu MHK Başkanı)
Şikenin olduğunu, kendi döneminde, hiç kimsenin kendisine şu maça, bu hakemi veya falanca hakemi görevlendirin demediğini, TFF’nun Şike Tahkik Komisyonu kurabileceğini,
ifade etmişlerdir.

6.2 Spor ile İlgili Kurum ve Kuruluşların Yazılı Tespit, Görüş ve Önerileri

Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı
Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığının 14.2.2005 tarih ve 982 sayılı yazısı (Ek-12) ekinde bulunan Geliboluspor Kulübü Başkanlığının 24.11.2004 tarihli yazısında; 2000-2001 sezonunda kulüplerinin Türkiye Profesyonel 3. ligi 8. grupta mücadele ettiği, 19.5.2001 tarihinde oynanan Alibeyköyspor-Beşyüzevlerspor maçının 12-0 bitmesi sonucu averajla Gelibolusporun küme düştüğü, TFF Yönetim Kurulunun 8.6.2001 tarih ve 26 sayılı kararı ile Alibeyköyspor-Beşyüzevlerspor maçı hakkında şike kararı verdiği, ancak Tahkim Kuruluna yapılan siyasi baskılar sonucu 5.7.2001 tarihli Tahkim Kurulu toplantısında TFF Yönetim Kurulunun aldığı şike kararının iptal edildiği, bu nedenle Geliboluspor Çanakkale 1. amatör liginde mücadele ederken Alibeyköysporun hala 3. ligde mücadele ettiği belirtilmiştir.

Karadeniz Teknik Üniversitesi
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin 9.3.2005 tarih ve 020-84 sayılı yazısında (Ek-13) sporda denetim görevinin yapılamadığı, çok iyi yasa veya yönetmelik çıkarılmasının sorunu çözmediği, uygulamanın yapılıp yapılmadığının denetlenmediği, uygulamanın yapılmaması durumunda sorumluların cezalandırılması yoluna gidilmediği, yanlış yapanın koruyucuları olduğu sürece çözümün zor olduğu ifade edilmiştir.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Yüzüncü Yıl Üniversitesinden gelen 7.3.2005 tarih ve 20-245 sayılı yazıda (Ek-14) Türk Sporu hakkında olumsuz iddiada bulunanın sözünün arkasında durması gerektiği, Spordan sorumlu Devlet Bakanlığının bütün şartları oluşturarak adalet mekanizmasını işletmesi, müeyyidelerin harfiyen uygulanması ve hatırlı kişilerin korunmaması gerektiği ifade edilmiştir.

Zafer GÜLER (21. Dönem İstanbul Milletvekili)
21. Dönem İstanbul Milletvekili Zafer GÜLER’in gönderdiği yazıda (Ek-15) Kara para aklanması veya bahis oynamak amacıyla yapılan şikenin önlenmesi için, futbolcu transferlerinin mutlaka kayıt altına alınması, futbolcu simsarlarının yurt içi ve yurt dışı faaliyetlerinin izlenmesi ve futbolcu transferlerinin yeniden vergilendirmesi gerektiğini belirtmiştir.

Aydınspor Kulübü Başkanlığı
Aydınspor Kulüp Başkanlığının 17.2.2005 tarih ve 33 sayılı yazısında (Ek-16) 12 Şubat 2005 tarihinde oynanan ve küme düşme hattındaki takımları yakından ilgilendiren 2. lig B Kategorisi A Grubu takımlarından Güngören Belediyespor–Küçükköyspor maçını Küçükköysporun kazandığı, bu maçın Cuma gecesi apar topar “İddaa”dan çıkarıldığı, ancak o zamana kadar Küçükköyspor’un kazanması yönünde oynayan “İddaa” kuponu sahiplerinin 6.50 kat ikramiye kazandıkları belirtilmektedir.

Kasımpaşaspor Kulübü Başkanlığı
Kasımpaşaspor Kulübü Başkanlığının 1.3.2005 tarih ve 21 sayılı yazısında (Ek-17) kulüplerin şike ve rüşvet olaylarının tamamen dışında olması gerektiği, şike ve rüşvet olaylarının önüne geçmek için, Federasyonların bilgili ve konunun uzmanı kişilerden oluşturacağı beş kişilik bir heyetle şike söylentisi olan müsabakaları izleyerek oluşturacağı kanaatle şikenin olup olmadığı yönündeki kararları kesin olup kulüpleri küme düşürme ve ihraç yetkisinin bulunması ve hiçbir şekilde verilen kararın değişmeyeceğinin bilinmesi, maddi tespitlerde de hapis cezalarının verilmesi ve hiçbir şekilde tecil edilmemesi gerektiği belirtilmiştir.

VEFA Spor Kulübü Başkanlığı
VEFA Spor Kulübünden gelen 7.3.2005 tarih ve 2005/03 sayılı yazıda (Ek-18) şike konusunda özetle; Profesyonel 3’üncü Futbol Liginde 21.5.2000 tarihinde oynanan Edirnespor-Nişantaşıspor maçıyla ilgili olarak özetle; Edirnespor’un ilk yarıyı 2-0 önde tamamladığı, ikinci yarının 10 dakika geçikmeyle başladığı, Edirnespor’un maçın 78’inci dakikasına kadar 3 gol daha atarak maçı 5-0’a getirdiği, VEFA Spor-Bandırmaspor maçının 1-1 sonuçlanması üzerine kendi maçlarıyla aynı anda tamamlanması gereken ancak ikinci yarısı geç başladığı için kendi maçlarından 10 dakika sonra tamamlanan Edirnespor-Nişantaşıspor maçının son 12 dakikasında Nişantaşıspor’un 4 gol birden atarak maçı 5-4’e getirdiği ve 1 gol averajıyla ligde kaldığı, VEFA Spor’un da bu şekilde amatör kümeye düşürüldüğü, Futbol Federasyonu ve Tahkim Kurulu’na başvurdukları halde sonuç alamadıkları ifade edilmiştir. Sözkonusu yazıda ayrıca, Türkiye Profesyonel Futbol 2’nci Liginde 1978 yılında oynanan ve 8-1 Altınorduspor’un üstünlüğü ile sonuçlanan Altınorduspor-İskenderunspor müsabakası ile Rizespor’un 1-0 üstünlüğü ile biten Rizespor-Sivasspor müsabakası sonucunda Sivasspor’un 2’nci Ligden düşmesi gerekirken Futbol Federasyonu Altınorduspor-İskenderunspor maçında şike yapıldığına hükmederek Sivasspor 2’ince Ligde bırakıldığı, Altınorduspor ve İskenderunsporun küme düşürüldüğü belirtilmiştir.

Elazığspor Kulübü Başkanlığı
Elazığspor Kulübü’nden gelen 8.3.2005 tarih ve 2005/34 sayılı yazıda (Ek-19) 2002-2003 sezonunda Diyarbakır’da oynanan Diyarbakırspor-Elazığspor müsabakası ile ilgili olarak basın yayın organlarında aleyhlerine yayınlar yapıldığı, bazı kulüplerin bu maçla ilgili olarak iftara düzeyinde beyanları olduğu, bu maçın sonucunun Diyarbakırspor’u etkilemediği, ancak Elazığsporun ligde kalması için bu maçta mutlaka galip gelmeleri gerektiğini, bu nedenle Elazığspor’lu oyuncuların motivasyonlarının üst düzeyde olduğu, Diyarbakırspor’lu oyuncuların motivasyonlarının ise düşük kaldığı ifade edilmiştir. Aynı yazının devamında, Türkiye Futbol Liglerinde duygusallık olmadığını iddia etmenin mümkün olmadığı, özellikle amacı olmayan takımların ligde her maça farklı bir konsantrasyonla çıktıkları ifade edilmiştir. Söz konusu yazının son bölümünde de; Diyarbakırspor-Elazığspor maçıyla ilgili iftiraların 2003-2004 sezonunda Elazığspor’un Türkiye Süper Liginden düşmesine neden olduğu ifade edilmiştir.

Altayspor Kulübü Başkanlığı
Altay Spor Kulübü’nden gelen 9.3.2005 tarihli yazıda (Ek-20) özetle; 2002-2003 futbol sezonunda Türkiye Süper Liginin son haftalarında meydana gelen şike, teşvik primi ve danışıklı müsabakalar nedeniyle olaya karışan kulüplerin ve kişilerin cezalandırılması, liglerin tescil edilmemesi konusunda 3.6.2003 tarihinde Türkiye Futbol Federasyonu’na başvurduklarını, ancak Federasyonun taleplerini reddettiği, Federasyonun bu kararına Tahkim Kurulu nezdinde itiraz ettikleri, Tahkim Kurulu’nun itirazları üzerine vermiş olduğu herhangi bir karar var ise bunun halen yasal olarak kendilerine tebliğ edilmediği belirtilmiştir. Aynı yazının devamında, konu ile ilgili toplanan delillerin ve alınan ifadelerin birer suretini yazılı olarak istemelerine rağmen kendilerine gönderilmediği, hatta şikayet konusunu inceleyen Şike Tahkik Kurulunun çalışmalarının dahi kendilerinden saklandığı ifade edilmiştir.
Aynı yazıda, 2002-2003 futbol sezonunun son haftasında Diyarbakır’da oynanan Diyarbakırspor-Elazığspor müsabakasının gözlemcisi ve hakemi ile takımların yönetici ve futbolcularının dinlenmesi talep edilmiştir.
Bunun üzerine Komisyonumuz Diyarbakırspor-Elazığspor müsabakası ile ilgili kişileri davet edilerek bilgisine başvurmuştur.
Söz konusu maçın hakemi Ali AYDIN 1.3.2005 tarihinde Komisyonumuza özetle; kendisinin görevinin maçı yönetmek olduğunu, futbolcu olmadığı için bir futbolcunun hiçbir müdahaleyle karşılaşmadan topu 60-70 metre sürerek gol atmasının mantığa aykırı olup olmadığını bilmediğini, polislik yapmadığı için kendi görev alanının dışındaki konuların kendisini ilgilendirmediğini, Futbol Federasyonu’nun da kendisinden maç hakkında ek bir bilgi istemediğini ifade etmiştir.
Diyarbakırspor-Elazığspor maçının gözlemcisi Sadık DEDA 1.3.2005 tarihinde Komisyonumuza özetle; misafir takımın kümede kalması için o müsabakayı mutlak alması gerektiğini, stadın tamamının misafir ekibin yanında olduğunu, maç öncesi protokol tribününde ve VIP salonunda Diyarbakırspor yöneticilerinin Elazığspor Başkanı ile hasbıhallerinde hep Elazığ’ın kümede kalması temennilerinde bulunduklarını, söz konusu müsabakada alışagelmiş şartlarda oynanmayan bir oyun gözleminde bulunduğunu, VIP salonunda oturan bazı Diyarbakırspor taraftarı ya da yöneticilerinin, “ya bu kadar da aleni olmaz ki” kabilinden ifadeler kullandıklarını, gözlemci raporunda yer alan hakemin değerlendirmesi bölümünde “değerlendirilemez” sözcüğünü kullandığını, gözlemci raporunu inceleyen komisyonu’nun (Şike Tahkik Kurulu) bu sözcüğü dikkate alması gerektiğini, düzenlediği raporla ilgili kendisine herhangi bir şey sorulmadığını ifade etmiştir.
Elazığspor Kulübü Başkanı Mustafa YILDIZ 2002-2003 futbol sezonunun son haftasında oynanan Diyarbakırspor-Elazığspor müsabakası ile ilgili olarak özetle; maçı hasta hasta izlediğini, Ahmet’in, Mehmet’in beyanıyla şike kararının verilemeyeceğini, eğer şike yapıldığı yönünde % 90 bir kanaat oluşmuşsa o zaman şikenin var olduğunu, bunun da tartışmasının yapılmaması gerektiğini ifade etmiştir.
Diyarbakırspor Kulübü Eski Başkanı Mücahit CAN 2002-2003 futbol sezonunun son haftasında oynanan Diyarbakırspor-Elazığspor müsabakası ile ilgili olarak özetle; o maçta bütün Diyarbakırspor taraftarı bir anda Elazığspor’lu olduğunu, onun dışında maçta en ufak bir şey olmadığını, ne kendisinin ne de Diyarbakırspor yönetiminin maçın sonucunu etkileyecek herhangi bir girişimlerinin olmadığını, bu konunun o zamanki teknik direktörlerine ve futbolcularına sorulduğunda söylediklerinin doğru olduğunun teyit edileceğini belirtmiştir. Statta taraftarların Elazığspor’u müthiş bir şekilde desteklemesi nedeniyle futbolcuların üzerinde etki yaptığını düşündüğünü, ancak asla bir anlaşmanın ya da şikenin olmadığını ifade etmiştir.
2002-2003 sezonunun son haftasında oynanan Diyarbakırspor-Elazığspor maçının gözlemcisi Sadık DEDA’nın düzenlediği raporun ilgili bölümümde, hakemin değerlendirilmesine ilişkin olarak yer alan “değerlendirilemez” ibaresinin Şike Tahkik Kurulunca dikkate alınmadığı, maçın hakemleri ile gözlemcisinin ve maçla ilgili tüm tarafların (futbolcular, teknik direktörler vb.) çağırılıp dinlenilmediği, bahse konu iddialarla ilgili olarak sadece kulüp başkanlarının dinlenildiği, bu nedenle Altay ve onun durumunda olan diğer takımların iddiaları ile ilgili olarak bu ve buna benzer inceleme ve soruşturmalarda Futbol Federasyonunun bu iddialara yönelik tüm argümanları derinlemesine inceleyip soruşturarak sonuca gitmesi kamuoyunu daha da fazla tatmin edecektir.

Fethiyespor Kulübü Başkanlığı
Fethiyespor Kulübünün 5.3.2005 tarih ve 040 sayılı yazısında (Ek-21) Türkiye’de şike ve teşvik priminin varlığına inandıkları, bu tür olayların belgesini bulmanın ve ispatlamanın mümkün olmadığı, insanların dürüstlükten uzak ve egoist bir yaklaşım sergiledikleri sürece bu tür olayların ortadan kalkmayacağı ifade edilmiştir. Aynı yazıda gözlemcilerin, çok iyi maç analizi yapacak, maçın şikeli ya da teşvik primli olup olmadığını anlayacak (daha evvel futbol oynamış veya hakemlik yapmış), raporlarını düzgünce yazacak karaktere sahip kişilerden seçilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Komisyonumuza ulaşan evraklara göre Türkiye Profesyonel Futbol Liglerinde şike kararıyla sadece Altınorduspor ve İskenderunspor bir alt kümeye düşürülmüştür. Aynı şike kararıyla ligden düşen Sivasspor’da kümede bırakılmıştır. Olay şu şekilde gerçekleşmiştir. Türkiye Profesyonel Futbol 2’nci Liginde 1978 yılında oynanan ve 8-1 Altınorduspor’un üstünlüğü ile sonuçlanan Altınorduspor-İskenderunspor müsabakası ile Rizespor’un 1-0 üstünlüğü ile biten Rizespor-Sivasspor müsabakası sonucunda Sivasspor’un 2’nci Ligden düşmesi gerekirken Futbol Federasyonu Altınorduspor-İskenderunspor maçında şike yapıldığına hükmederek Sivasspor 2’ince Ligde bırakılarak, Altınorduspor ve İskenderunspor küme düşürülmüştür.
Futbol Federasyonu tarafından şike konusunda verilen kararları değerlendirdiğimizde; kanaate dayalı şike kararları ile amatör futbol liglerinde bir çok takım küme düşürülürken, profesyonel liglerde kanaate dayalı şike kararı ile sadece 1978 yılında iki takım küme düşürülmüştür."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder