23 Ekim 2014 Perşembe

Bir Sempozyumun Ardından

Dün Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeydim. ARTI Hukuk Grubu'nun düzenlediği Spor Hukukunun Güncel Sorunları ve Tahkim Sempozyumu'nu izledim.

Yoğun katılım beni hep şaşırttı hem de sevindirdi. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerini ve diğer genç izleyicileri tebrik ederim.

Sempozyumla ilgili uzun bilgi vermek istemiyorum. Dikkat çekmek istediğim hususları paylaşmakla yetineceğim.

I) Spor Genel Müdürlüğü Tahkim Kurulu Başkanı, TFF Tahkim Kurulu Eski Başkanı, Yargıtay Onursal Başkanı Hasan Gerçeker'in görüşlerinin önemli bölümü tartışmaya açıktı.

A) Gerçeker, spor tahkimi ile ilgili Anayasa değişikliğini savundu. Gerçeker, sporun entegre bir sistem olduğunu, uluslararası federasyonların sporun sorunlarının spor camiası içinde çözümlenmesini" istediğini, Türkiye'nin yaptırım tehdidiyle karşı karşıya kalması nedeniyle Anayasa'nın değiştiğini ileri sürdü.

Gerçeker, TFF için yapılan iptal başvurusunda Anayasa Mahkemesi'nin GSGM Spor Tahkim Kurulu ile ilgili de iptal kararı verdiğini söyledi.

Bu görüşlere katılmak mümkün değil.

1) Uluslararası spor federasyonları sporla ilgili uyuşmazlıkların sporun içinde çözümlenmesini istiyor. Ancak hiçbiri ulusal federasyonları ve devletleri devlet yargısından bağımsız spor yargılaması sistemi kurmaya zorlamıyor. Zorlayamaz da. Uluslararası federasyonlar da, merkezlerinin bulunduğu devletin yargısına tabidir ve kararları devlet yargısı tarafından denetlenmektedir.

Türkiye'deki spor hukukçuları UEFA ve FIFA'nın baskısıyla Anayasa'nın değiştiğini iddia etmektedir. Bu büyük bir yalandır. UEFA ve FIFA'nın kararları ya merkezlerinin bulunduğu kantonun mahkemeleri veya İsviçre Federal Mahkemesi tarafından denetlenmektedir.

UEFA ve FIFA, Avrupa Komisyonu ile pazarlığa girişmişler; "sporun özel yapısı"nı ileri sürerek spor yargısının bağımsız olduğunu kabul ettirmeye çalışmışlardır. Avrupa Komisyonu ise spor tahkiminin gerekliliğini kabul etmiş ancak sporcuların devlet yargısına başvurmaktan mahrum etmenin insan haklarına ve temel hukuk ilkelerine aykırı olduğunu belirtmiştir.

2) Anayasa Mahkemesi, bir başvuruda iki ayrı karar vermedi. GSGM Tahkim Kurulu ve TFF Tahkim Kurulu için iki ayrı başvuru yapılmıştı. Anayasa Mahkemesi farklı gerekçelerle kurul kararlarına karşı devlet yargısına başvuruyu yasaklayan hükümleri iptal etti ve yasa koyucuya boşluğu doldurması için süre verdi.

TBMM süre sonuna kadar bekledi ve bir hukuk devletinde asla mümkün olmayacak uygulamaya imza attı. Kanunları Anayasa'ya uygun hale getirmek yerine Anayasa'yı değiştirdi. Anayasa değişikliğinin gerekçesinde ise uluslararası anlaşmalara, uluslararası federasyon kurallarının bağlayıcılığına değinildi. Oysa ki devlet UEFA'ya, FIFA'ya üye değildi. Bu kurumlara üyelik uluslararası anlaşmalarla gerçekleşmemişti. UEFA ve FIFA'nın mevzuatın değiştirilmesi yönünde bir isteği bulunmadığı gibi, devletin üstünde böyle bir güçleri yoktu.

Yıllardan beri süregelen "FIFA böyle istiyor" yalanı ile Anayasa değiştirildi. Artık Anayasa'da Anayasa'ya aykırı bir hüküm bulunuyor.

B) Gerçeker, 6222 sayılı Kanun ile şike ve teşvik priminin suç olarak düzenlendiğini hatırlattı. Gerçeker, ceza mahkemesinin kararları ile spor kurullarının kararları çeliştiğinde kamuoyunda şüphe oluştuğunu iddia etti.

6222 sayılı Kanunda düzenlenen şike ve teşvik primi suçları ile TFF talimatında öngörülen şike ve teşvik primi suçlarının unsurları farklıdır. 6222'de bir menfaat karşılığında faaliyetin yapılması öngörülmüşken, TFF talimatında menfaat karşılığı aranmamaktadır. Talimata göre şike teşkil eden bir davranış, 6222 sayılı Kanun uyarınca suç olmayabilir.

Üstelik 6222 sayılı Kanun, Nisan 2011'den sonra gerçekleşen faaliyetlere uygulanabilecektir. Ağır ceza mahkemesi de bu hususa dikkat çekmiş; Nisan 2011'den önce gerçekleşen bazı faaliyetlerin aslında şike ve teşvik primi olarak değerlendirilmesi gerektiğini ancak kanunun yürürlüğü sebebiyle bu faaliyetlere ceza verilemeyeceğini açıklamıştır. Oysa bu fiiller TFF talimatı uyarınca cezalandırılmalıydı.

C) Gerçeker, CAS'a başvurunun bireysel başvuru gibi bir başvuru olduğunu iddia etmiştir. Bu iddia doğru değildir. Sistem ve şartları oldukça farklıdır.

D) Gerçeker, sempozyumun birinci ve ikinci oturumunda birkaç kez İsviçre Federal Mahkemesi'nin "ben CAS'ın işine karışmam" dediğini ve CAS aleyhine yapılan itirazları reddettiğini iddia etti.

Bu iddia doğru değil. Hukuki yönden kabul edilmesi mümkün değil.

İsviçre Federal Mahkemesi, CAS kararlarına karşı yapılan başvuruları ciddi şekilde değerlendirmektedir. Eğer iptal şartlarından biri gerçekleşmiş ise, CAS'ın kararlarını hiç tereddüt etmeden iptal etmektedir. İFM CAS'ın birçok kararını iptal etmiştir.

E) Gerçeker'e SGM Tahkim Kurulu'nun itiraz halinde sadece itirazın reddine, kabulüne veya itiraz konusu kararın değiştirilerek karara bağlanmasına karar verebileceğini ancak uygulamada Kurul'un bozma kararı vererek kararı ilgili federasyona geri gönderdiğini hatırlattım. Bunun sebebini sorduğumda, Gerçeker "savunma alınmadan karar verilmiş oluyor. Savunma alınması için kararı iade ediyoruz" dedi.

Mevzuatta kararın federasyon disiplin kuruluna iadesine izin veren bir hüküm bulunmuyor. Gerçeker'in iddia ettiği gibi, eğer savunma alınmadan karar verilmişse, savunmayı SGM Tahkim Kurulu'nun alması gerekiyor. SGM Tahkim Kurulu, kanunda yer almayan bir yetki yaratıp boşu boşuna yargılama süresini uzatıyor.

F) Gerçeker, SGM Tahkim Kurulu kararlarının yayınlanmamasının sebebi sorulduğunda, bu yönde bir çalışmalarının olduğunu ve en kısa zamanda kararların yayınlanacağını söyledi. Uzun zamandan beri her toplantıda bu cevabı alıyoruz. Çalışma bir türlü sonuçlandırılamadı.

G) Konuşmacılardan Emir Güney, UEFA'nın hukuka aykırı delilleri de temel alarak karar verdiğini söyledi. Bir dinleyici UEFA'nın polis fezlekesini, hukuka aykırı tapeleri dikkate alarak karar verdiğini; CAS sürecinde UEFA'nın Fenerbahçe ile pazarlık yaptığını iddia etti. Gerçeker, hukuka aykırı delillerin dikkate alınamayacağını, uygulamanın Anayasa'ya aykırı olacağını, spor yargısının da aynı ilkelerle bağlı olduğunu söyledi.

Türk hukuku açısından bu görüşler kabul edilebilir ancak UEFA ve CAS sürecinde değerlendirilen delillerin hukuka aykırılığı tartışmalıdır. Aşağıda bu konuya ilişkin tartışmaya değineceğim. Ancak bir noktaya açıklık getireyim. CAS, İsviçre Federal Mahkemesi kararlarına da atıf yaparak, şike gibi büyük suçlarda hukuka aykırı elde edilen ve insanlık onurunu yaralamayan delillerin temel alınabileceğini açıklamıştır: http://goo.gl/kRJah7. İsviçre Federal Mahkemesi, Mart ayında CAS'ın FC Karpaty kararına karşı yapılan iki itiraz üzerine verdiği kararlarda, bir futbolcunun gizlice aldığı ses kaydının delil olarak değerlendirilmesini kabul etmiştir: http://goo.gl/UH09Wn, http://goo.gl/nVM1At.

UEFA, FIFA, CAS, İFM önündeki süreçleri değerlendirirken Türk hukukunu değil, İsviçre hukukunu dikkate almak gerekir. Türk hukukuna göre yapılacak değerlendirme fahiş hata olur.

II) Yrd. Doç. Dr. Yusuf Yaşar'ın tebliğ konusu "6222 Sayılı Kanunda Yer Alan Önleme ve Koruma Tedbirleri" idi.

Sayın Yaşar, tebliğ konusunun dışına çıkarak kendisine ayrılan zamanın önemli bölümünü 3 Temmuz sürecine ve uluslararası spor tahkim kurullarına ayırdı.

A) Yaşar, şike davasında temel alınan dinleme kayıtlarının hukuka aykırı olduğunu iddia etti. Yaşar, dinleme kararının 6222 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce alındığını, dinleme kararı alınırken henüz ortada bir suç olmadığını belirtti. Yaşar, ceza mahkemesinin kararının hukuka aykırı olduğunu, Yargıtay'ın ise bu hukuka aykırılığı görmek istemediğini, gözüne kalın bir siyah bant çektiğini açıkladı.

Yaşar'a, "bazı akademisyenlerin dinleme kararının örgüt suçu için alındığını ve şikenin örgüt kapsamında gerçekleşmesi sebebiyle dinleme kayıtlarının hukuka uygun olduğunu düşündüklerini" söyleyerek, bu görüşe ilişkin düşüncelerini sordum. Yaşar'ın cevabı, "örgüt olduğunu iddia ediyorlar. Ne örgütü? Bir futbolcuyu bir büyüğü arıyor. O da büyüğünü kırmıyor. Gidip konuşacağını söylüyor. Birkaç gün sonra ayarlayamadığını ve kendisinin de oynayamayacağını söylüyor. Burada örgüt yok" şeklinde oldu.

CAS kararında grup halinde ve birçok koldan şike faaliyetinde bulunulduğu belirtildi. Bu grubun örgüt olup olmadığını ceza hukukçuları değerlendirmeli!

B) Yaşar, öğrencilere uluslararası tahkim mahkemelerini gözlerinde büyütmemelerini önerdi. O kurumlarda tekel oluştuğunu, hep aynı hakemlerin davaları aldığını söyledi.

Yaşar, yanında SGM Tahkim Kurulu başkanının oturduğunu hatırlamış olacak ki, yukarıdaki görüşü paylaştıktan birkaç dakika sonra tekrar söz aldı ve "Hasan Gerçeker gibi bir hukukçunun kurulda olmasından ötürü ne kadar şanslı olduğumuzu; Hasan Gerçeker'in yer aldığı bir kurulun kararlarından şüphe edilemeyeceğini" söyledi.

Yaşar'ın görüşlerinin bir açıdan doğru bir açıdan yanlış olduğunu belirtmek gerekir.

CAS'ın içinde bir yapılanma olduğu, belli kurumların hep aynı hakemleri seçtiği, bazı kararların şüpheli olduğu uluslararası camiada da dile getirilmektedir. Ancak bu durum, hakemlerin meslekî geçmişini ve kalitesini göz ardı etmeyi gerektirmez. Spor tahkimi ile sınırlı açıklama yapmak gerekirse, CAS, DIS, CBAS, Chambre Arbitrale du SportSDRCC gibi kurumlara kariyerinde belli seviyeye gelmiş hukukçular alınmaktadır. Spor tahkimi dışında faaliyet gösteren tahkim kurumlarındaki hakemler de meslekî açıdan önemli mevkiler işgal etmiş/eden hukukçulardır.

Hasan Gerçeker'in içinde bulunduğu tahkim kurulunun kararlarından şüphe edilemeyeceğine dair görüş de hukukî değildir. Duygusal bir söylemdir. Her kurumun kararları tartışmaya açıktır. Tartışılmalıdır. Yargıtay Onursal Başkanı'nın varlığı bir kurulu dokunulmaz kılmaz. Üstelik bu kurul bugüne kadar birçok tartışmalı karara imza atmıştır. Özellikle dopingle ilgili kararları ciddi biçimde ele alınmalıdır. Kurulun kararları yayınlanınca tartışmalar başlayacaktır.

III) Toplantı başkanı Av. Emin Özkurt'a elektronik biletle ilgili görüşleri soruldu. Özkurt, İngiltere'ye gittiğinde arkadaşının ona bilet aldığını ve sadece biletini göstererek stadyuma girdiğini; Türkiye'de olsa pasaport bilgilerini vermesi gerektiğini söyledi. Özkurt, fanatizmle mücadelede lider durumda olan İngiltere'nin ekstra önlemler almadığını hatırlattı.

SONUÇ

Sempozyum, bir öğrenci topluluğundan beklenenin üzerine kaliteli düzenlendi. Umarım ARTI Hukuk Grubu farklı görüşleri de dile getirecek konuklar çağırarak daha kapsamlı toplantılar düzenler. Bu grubu takip etmek lazım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder