25 Ocak 2014 Cumartesi

Ahmet İhsan Kalkavan ve Arkadaşları Spor Programları Hakkında Araştırma Komisyonu Kurulmasını İstiyorlar

CHP milletvekili Ahmet İhsan Kalkavan ve arkadaşları televizyonlarda yayınlanan spor programlarının zararları hakkında Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için dilekçe verdiler.

İlgili teklifin metnini aşağıda bulacaksınız.

Bu teklif, 6222 sayılı Kanun dikkate alınmadan kaleme alınmış. 6222 sayılı Kanun'da medyaya, televizyon yorumcularına yönelik bir hüküm yer alıyor. Bu hüküm, medyanın sporda şiddetin doğmasında önemli rol oynaması dikkate alınarak getirildi.

İlgili hükmü hatırlayalım.

"Şiddete neden olabilecek açıklamalar 
MADDE 22 – (1) Sporda şiddeti teşvik edecek şekilde basın ve yayın yoluyla açıklamada bulunan kişilere, fiilleri suç oluşturmadığı takdirde, beşbin Türk Lirasından ellibin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. 
(2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin spor kulübü veya federasyon yöneticileri tarafından işlenmesi halinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza beş katına kadar artırılır. 
(3) Birinci fıkra kapsamına giren fiilleri işleyen kişiler, ayrıca idari tedbir olarak spor müsabakalarını seyirden yasaklanır. Bu yasak, kararın verildiği tarihten itibaren üç ay süreyle uygulanır. Koruma tedbiri olarak yasak kararının uygulanmasına ilişkin esas ve usuller, bu tedbir bakımından da uygulanır. Ancak 18 inci maddenin sekizinci fıkrası hükmü bu kişiler bakımından uygulanmaz. 
(4) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, haber verme ve eleştiri hakkının sınırları aşılarak yayımlanması halinde, ilgili basın ve yayın organının işleticisi olan gerçek veya tüzel kişiye, yüzbin Türk Lirasından beşyüzbin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin tekrar tekrar yayımlanması halinde, haber verme hakkının sınırları aşılmış kabul edilir."

İlgili kanun hükmü getirilmeden önce yine TBMM bünyesinde "Spor Kulüplerinin Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu" kurulmuştu. Bu komisyonun raporda basının sporda şiddetin doğması ve buna bağlı olarak şiddetin önlenmesindeki rolü ile ilgili açıklamalar kaleme alınmıştı.

Rapordan ilgili bölümleri paylaşıyorum:

"12. “KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ ŞİDDETİ KÖRÜKLEDİĞİ FİKRİNE 
KATILIYOR MUSUNUZ?” sorusuna, TFF yetkilileri ve dört ligin yetkilileri, genel olarak evet 
cevabı vermiştir (% 67,1). “Abartılı kışkırtıcı sunumlar” ve “amigo ve külhani yorumlar” yapılması gibi açıklamalar getirilmiştir. Elde edilen cevaplar medyanın, şiddetin körüklenmesinde önemli olduğunu göstermektedir."

"Kulüpler Birliği Başkanı Aziz YILDIRIM ile Göksel GÜMÜŞDAĞ ve Avukat Şekip MOSTUROĞLU (...) yazılı basın ve görsel medya mevzuatının gözden geçirilmesi ve gerekli cezaların bu alana da verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir."

"Marmara Üniversitesinden Prof. Dr. Turgay BİÇER, Yrd. Doç. Dr. Serap Mungan AY, Yrd. Doç. Dr. Veysel KÜÇÜK ve Yrd. Doç. Dr. Cengiz KARAGÖZOĞLU (...) basına ceza verilmediğini (...) ifade etmişlerdir."

"Eurosport Türkiye Yayın Yönetmeni Bağış ERTEN (...) Türkiye’de basının özellikle son yirmi yılda geçirdiği evrimin, şiddeti yaratan en önemli faktörlerden biri olduğunu; bunda temel etkenlerden birinin Türkiye’de yükselen şovenizm olduğunu düşündüğünü; 90’lı yılların sonuna doğru Türkiye’de tribünlerde ciddi bir şovenist akım başladığını; bu şovenist akımın kendisini basında ve saha içinde de 
gösterdiğini belirtmiştir."

"Spor alanındaki paydaşların şiddet ve etik olmayan davranışlar konusunda bilinçlendirilmesi, yeterli düzey ve içeriğe ulaşamamıştır. İlk ve ortaöğretim müfredatında spor ahlakı ve spor etiği derslerinin olmaması, bunun yanı sıra kulüplerle federasyonların bu konuya yeterince eğilmemeleri neticesinde, sporda şiddetin önlenmesine dair yönlendirme faaliyetleri kitlelere ulaşamamaktadır. Ayrıca yazılı ve görsel basın da sporda şiddetin önlenmesini teşvik eden ve fair-play uygulamalarına yer veren yayınlardan ziyade, olumsuz haberleri gündeme taşımaktadır. Yazılı ve görsel basın için, bu konulardaki etik kurallara, prensiplere uyulmasını sağlayacak bir sistemin olması, bu alandaki mevcut algı ve yaklaşımın daha hızlı düzelmesine ciddi katkı sağlayacaktır."

"Spor medyası, uluslararası basın kuruluşlarının kabul ettiği etik kodlara, etik kurallara uygun davranmalı; şiddeti tetikleyen yorum ve yazılara izin vermemeli; fair-play/adil oyun uygulamalarına yer vermelidir."

"Spor kültürünün kazandırılması için, sporu yöneten kurumların program ve projeler üretmesi sağlanmalı; yazılı ve görsel basında, futbol dışındaki spor dallarına yer veren “özel programlar” yapılması teşvik edilmelidir."

Görüldüğü üzere, A. İhsan Kalkavan'ın araştırma komisyonu kurulmasına yönelik teklifi gereksizdir. Bu sorun, sporda şiddetin sebeplerinin tespiti ve çözüm önerilerinin sunulması için kurulan Araştırma Komisyonu tarafından incelenmiş ve birçok çözüm üretilmiştir. Önerilerin tamamı henüz hayata geçirilmemiş olsa bile, en azından 6222 Sayılı Kanun sayesinde şiddete yol açabilecek haberlere, yorumlara imza atanların ve bunları yayınlayan medya kuruluşlarının cezalandırılması için yeterli altyapı kurulmuştur.

Milletvekili Kalkavan'ın araştırma komisyonu kurulmasına yönelik teklifinin kabul edilmeyeceğini sanıyorum. Eğer bu kabul edilir ve Komisyon kurulursa, Komisyon'un faaliyetleri yakından takip edilmelidir. Yurtdışı gezilerine ağırlık verilirse, bu komisyonun sadece turizm amaçlı kurulduğu kanaati hakim olacaktır.

Kalkavan'ın ilgili teklifini ve gerekçesini paylaşıyorum:

"TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI'na,

Televizyon kanallarında yayınlanan spor programlarının sporcuların, teknik adamların ve hakemierin kişilik haklarına yaptığı saldırılar eliyle toplumda linç kültürünü yaygınlaştırması, yapılan yayınlarda hedef gösterici, saldırgan, kavgacı ve ayrıştırıcı tutumun sporda şiddet üzerine etkilerinin incelenmesi ve araştırılması için; Anayasa'nın 98 ve içtüzüğün 104 ve l05'nci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması hususunu arz ve teklif ederiz. 14.01.2014

GEREKÇE

Tüm dünyada olduğu gibi toplumumuz üzerinde medya oldukça etkin roller oynamaktadır. Bunlardan en önemlileri toplumun genel algılamasını etkilernesi ve önemli sosyal konular üzerinde toplumsal bir forum oluşturmasıdır. Bu rolleri olumlu şekilde oynaması için medya çalışanlarının uyması gereken bir takım etik kodlar ortaya konulmuştur. Tüm dünyada genel kabul gören bu etik kodlar, ya ülkelerin ulusal medya birlikleri ya uluslararası medya birlikleri ya da spor gibi bazı özel alanlarla ilgili medya birlikleri aracılığı ile üyelerine duyurulmakta ve uymaları istenmektedir. Türk Basın Konseyi de Türk Medyası için 1980'1i yılların sonunda 16 maddeden oluşan ve içinde medya etik kodlarının yer aldığı "Basın Meslek ilkeleri" deklare etmiştir.

Bu bildirge evrensel olarak kabul edilen ve literatürde sıklıkla yer alan "haber, makale, fotoğraf ve g.rüntülerin şiddet öğeleri içermemesi ve şiddete yönlendiren ve özendiren yayınlardan uzak durulmasını" da içermektedir. Aynı zamanda bu etik koda ilişkin olarak birçok ülkede "terör, terörizm, suç ve suç örgütleriyle ilgili haberlerin sunumunda hukuki düzenlemeler yoluyla sınırlılıklar ve sorumluluklar getirilmiştir.

Oysa bu sınırlılık ve sorumluluklara rağmen ülkemizde spor alanlarında görülen şiddet olaylarının önemli bir kaynağı olarak medya gösterilmekte, kamuoyunda spor ve şiddet medya ile birlikte anılmakta ve medyanın sporda şiddeti körüklediği düşünülmektedir. Dolayısı ile bu yöndeki yaygın düşüncenin bir yansıması olarak sporda şiddet söz konusu olduğunda spor medyasının oynadığı rol hemen hemen her platformda dile getirilmekte ve tartışma konusu olmaktadır.

Ülkemizde yayınlanan bazı özel televizyon kanalları, rekabet ortamı içerisinde "spor programları" adı altında görece olarak halkın ilgisini çektiğini, reyting aldığını ve izlendiğini düşündüğü ama spor ve basın etiği ile bağdaşmayan, toplumsal ve insani değerlere, evrensel hukuk normlarına aykırı yayınlar yapmakta, yayınlanan bu programlarda sporcuların, teknik adamların, spor yöneticilerinin ve özellikle hakemierin kişilik haklarına saldırılarda bulunulmaktadır.

Bahsi geçen kişilerin kişilik hakları, bir ailesi, çocukları, dostları, saygın bir çevresi yokmuş gibi davranılmakta, halkın gözünde hakarete varan bu çirkin söylemler adeta normalleştirilmeye çalışılmakta ve ne yazık ki linç kültürünün toplumda iyiden iyiye yerleşmesine neden olunmaktadır.

Komplo teorileri üreten spor yorumcuları, artık futbolun teknik kısmı yerine yani saha dışındaki olayları konuşmakta, racon kesmekte, milyonlarca izleyicinin önünde birbirleriyle kavga etmektedirler. Spor ve basın etiği ile bağdaşmayan bu yayınlarda yapılan yorumlarla  takımlar arasındaki ezeli dostluklar desteklenecek yerde nefret körüklenmekte, toplumu ayrıştırıcı nitelikteki bu yayınlarla türlü yasalarla sporda şiddetin önüne geçilmeye çalışılması çabaları beyhude kılınmaktadır. Sporu barış, dostluk, kardeşlik gibi amaçlarından uzaklaştırarak kin ve nefret tohumları eken bu yayınlarda yer alan yarumcuların kullandığı argo ve küfür dili ile program yapımcılarının tercih ettiği magazin, eğlence ve dedikodu odaklı anlayış bu programları izleyen çocuk ve gençlere kötü örnek olmaktadır.

Bu durumun en önemli tahmini sebeplerinden biri de televizyon kanallarımızdaki kültürel yozlaşma ve kolaycılıkla birlikte Türkiye Futbol Federasyonu'nun kararıyla Lig TV ve TRT haricinde hiçbir kanalın maç görüntülerini yayınlayamıyor oluşudur. Maçın pozisyonunu değerlendiremeyen yorumcular; doğal olarak şiddeti, ter.rü, şikeyi, dopingi adeta teşvik ve tahrik edecek dozda analizlere girişrnek zorunda kalmakta, görüntü yayınlayamayan programlarda bahsi geçen dedikodu, komplo teorileri, hakaret, kavga, küfürler ile izleyici kazanılmaya çalışılmakta reyting avcılığı yapılmaktadır.

Bu programlarda ayrıca üç büyükler olarak adlandırılan Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş'a toplam sürelerin yaklaşık yüzde 95'i ayrılırken diğer Anadolu takımları tüm başaniarına rağmen gündemde yer bulamamakta ve bu durum yayınlardaki eşitlik ve tarafsızlık ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Televizyon kanallarında yayınlanan spor programlarının sporcuların, teknik adamların ve hakemlerin kişilik haklarına yaptığı saldırılar eliyle toplumda linç kültürünü yaygınlaştırması, yapılan yayınlarda hedef gösterici, saldırgan, kavgacı ve ayrıştırıcı tutumun özelikle çocuklar ve gençler olmak üzere toplum genelinde ne gibi yıkıcı etkiler bıraktığı, bu yayın politikasının sporda şiddet üzerine etkilerinin araştırılarak bu konuda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, iç Tüzüğün 104 ve l05'inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederim."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder