28 Mayıs 2014 Çarşamba

Fenerbahçe, CAS Kararının İptali ve Yürütmenin Durdurulması için Dava Açtı

Fenerbahçe Futbol A.Ş., dün Kamuyu Aydınlatma Platformu'na gönderdiği açıklama ile CAS'ın şike kararının iptali ve yürütmenin durdurulması için İsviçre Federal Mahkemesi'ne dava açtığını bildirdi.

İsviçre Federal Mahkemesi'nin yürütmeyi durdurma kararı vereceğini sanmıyorum. Şampiyonlar Ligi'ne katılmamak ağır bir zarar oluşturacaksa da, UEFA ve CAS bir yana, Yargıtay tarafından şike yaptıkları tespit edilen isimlerin yöneticilik yapmaya devam ettikleri bir kulübün yürütmeyi durdurma talebinin kabul edilmesi çok zor. Bununla birlikte, "kamu düzenine aykırılık" iddiasının temellerinden biri olarak ileri sürülebilecek "UEFA'nın yargılama yetkisi olmaması" iddiası dosyadan açıkça anlaşılıyorsa, İsviçre Federal Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verebilir. 

İsviçre Federal Mahkemesi, kanunda belirtilen çok sınırlı hallerde CAS kararlarını iptal edebiliyor.

Bugüne kadar CAS'ın dokuz kararı iptal edildi.

İsviçre Milletlerarası Özel Hukuk Kanunu'na göre (md. 190), hakem kararları aşağıdaki hallerde iptal edilebiliyor:
1) Tek hakemin usule aykırı tayin edilmiş olması veya hakem heyetinin oluşumunda usule aykırı hareket edilmiş olması,
2) Tahkim mahkemesinin hukuka aykırı olarak yetkili veya yetkisiz olduğuna karar vermiş olması,
3) Tahkim mahkemesinin talepten fazlasına karar vermiş olması veya talep edilen konularda karar vermemiş olması,
4) Tarafların eşitliği prensibinin veya savunma hakkının ihlal edilmesi,
5) Kararın kamu düzenine aykırı olması.

Kamuoyuna yansıyan iddialar doğru ise, Fenerbahçe öncelikle "Tarafların eşitliğinin veya savunma hakkının ihlal edilmesi" iptal şartlarından biri olsa da, Fenerbahçe'nin davasında böyle bir durum olduğunu sanmıyorum. Olsaydı, Lozan'daki duruşmadan çıkar çıkmaz dile getirilirdi. 

Türkiye'de İsviçre Federal Mahkemesi'nin dosyanın esasına girmeden, sadece usuli denetim yaptığını iddia eden spor hukuku uzmanları (!) var.

Bu iddia doğru değil.

İsviçre Federal Mahkemesi, "kamu düzenine aykırılık" iddialarını irdelerken esastan inceleme yapar. Ancak bu çok sınırlı bir incelemedir. Federal Mahkeme, CAS'ın yerine geçerek uyuşmazlığı baştan sona irdelemez. Kamu düzenine aykırılığı iddia edilen bölümle sınırlı inceleme yapar.

Kamu düzenine aykırılık, temel prensiplere ve genelde tanınan prensiplere aykırılığın söz konusu olması; bu aykırılığın adalet inancını sarsması ve sonuç olarak böyle bir kararın hukuk devletinin temel değerleri ile bağdaşmayacağının kabul edildiği hallerde söz konusu olur.

- Fenerbahçe, UEFA'nın yargılama yetkisi olmadığını iddia ediyor. Bir diğer iddia ise, Fenerbahçe'nin hakemi Ulrich Haas'ın bu yönde karşı oy kullandığı ama diğer iki hakemin oyu ile esastan incelemeye karar verildiği yönünde.

Fenerbahçe, Ulrich Haas'ı tanık göstererek, UEFA'nın yargılama yetkisi olmadığını ileri sürecektir. Fenerbahçe ayrıca, kararların gerekçeli olması gerektiğini, Ulrich Haas'ın karşı oyunun kararda yer almadığını, CAS tüzüğünde yer alan "kararda karşı oylara yer verilmez" hükmünün insan haklarına, temel hukuk prensiplerine ve İsviçre kamu düzenine aykırı olduğunu iddia edebilir.

Bu çok ciddi bir iddiadır. Federal Mahkeme, birçok spor hukuku uzmanı tarafından eleştirilen CAS tüzüğünün ilgili maddesini masaya yatıracaktır. 

Bununla birlikte, bu iddianın kararın iptaline sebep vereceğini sanmıyorum. UEFA, ulusal liglerde yapılan şike faaliyetleri yüzünden kulüplere Avrupa Kupaları'ndan men cezası vermektedir. CAS, Porto Kararı'nda, bir yıllık otomatik cezanın da disiplin cezası olarak değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmiş ancak ihlalin ağırlığına göre daha fazla ceza verilebileceğini ifade etmiştir. UEFA da bu yetkisini kullanmıştır.

- Fenerbahçe, UEFA ve CAS'ın hukuka aykırı delilleri (polis fezlekesi, hukuka aykırı dinlemeler, paralel devletin mahkemesinin verdiği mahkumiyet kararı) temel alarak karar verdiğini iddia edebilir.

Bu iddia kesinlikle reddedilecektir.

İsviçre Federal Mahkemesi, gerçek kişilerin bile gizlice dinleme yaparak elde ettikleri kayıtlar temel alınarak verilen disiplin cezalarını onamıştır. CAS'ın bu konuda içtihat oluşturan bir kararı bulunmaktadır. CAS, İsviçre Federal Mahkemesi kararlarına da atıf yaparak, şike gibi büyük suçlarda hukuka aykırı elde edilen ve insanlık onurunu yaralamayan delillerin temel alınabileceğini açıklamıştır: http://goo.gl/kRJah7.

İsviçre Federal Mahkemesi, Mart ayında CAS'ın FC Karpaty kararına karşı yapılan iki itiraz üzerine verdiği kararlarda, bir futbolcunun gizlice aldığı ses kaydının delil olarak değerlendirilmesini kabul etti: http://goo.gl/UH09Wnhttp://goo.gl/nVM1At.

Paralel devletin mahkemelerinin verdiği kararların delil olarak kabul edilmesi yönündeki iddia ise havada kalıyor. Paralel hakimlerin sadece yerleri değiştirildi ama bu isimler hakkında mahkeme kararı yok. 17 Aralık soruşturmasının bertaraf edilmesi için yapılan operasyon, İsviçre Federal Mahkemesi'nin dikkatini çekmeyecektir. Üstelik, CAS'ın kararda tapelere yer verdiği belirtiliyor. CAS, mahkeme kararını ezbere alıp kararını oluşturmamış. Bu durumda paralel hakimlerin varlığı doğru olsa bile, CAS'ın yargılama esnasında bu paralellerin kararlarını doğrudan delil olarak değerlendirmemesi, Federal Mahkeme'nin gözünden kaçmayacaktır.

- Aklıma birkaç ihtimal daha geliyor ama bunları İsviçre Federal Mahkemesi'ne başvuru süresi geçtikten sonra paylaşacağım.

İsviçre Federal Mahkemesi'nin CAS ile ilgili kararlarını inceledim. Mahkemenin ortaya koyduğu prensipleri ve CAS ile ilgili tutumunu dikkate alırsak, Fenerbahçe'nin pek şansı olmadığını düşünüyorum.

İsviçre Federal Mahkemesi, Fenerbahçe'nin iptal başvurusunu reddederse, Fenerbahçe, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne başvurabilir.

Eurosport Türkiye'nin sitesinde aynen alınarak yayınlanan bir yazıda, Fenerbahçe İHAM'a başvurursa, bunun tarihte bir ilk olacağının tahmin edildiği belirtilmiş.

Bu tahmin doğru değil.

CAS kararları sebebiyle İHAM'a iki başvuru yapıldı. Claude Pechstein ve Adrian Mutu, İsviçre aleyhine dava açtılar. İHAM da İsviçre'ye CAS'ın bağımsız ve tarafsız olup olmadığını, adil yargılanma hakkının hayata geçirilip geçirilmediğini, gizli duruşma kuralının adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediğini sordu.

İHAM'ın bu başvurulara yönelik kararları spor tahkimini derinden sarsabilir. Sistemin değişmesine bile sebep olabilir.

Fenerbahçe'nin İHAM'a başvurusu bu alanda bir ilk olmaz. Bununla birlikte, çok önemli bir içtihat oluşmasını sağlayabilir.

27 Mayıs 2014 Salı

Sporx, CAS'ın Fenerbahçe Kararının Detaylarını Açıkladı

Sporx sitesi, CAS’ın Fenerbahçe ile ilgili gerekçeli kararını elde ettiğini iddia etti ve bu kararın önemli noktalarını kamuoyu ile paylaştı (http://goo.gl/HkOI8Vhttp://goo.gl/ao0TG5). Bu açıklamalara hukuki yorumlar da eklendi.

Açıkçası, CAS kararının Sporx sitesinde iddia edildiği gibi olmadığını düşünüyorum. CAS hakemleri bu tür gaflara imza atmayacak kadar profesyoneller. Hukuk bilgisi olmayan, İngilizce hukuk terminolojisine uzak spor muhabirlerinin/yazarlarının CAS kararlarını doğru yorumlayamayacağına inanıyorum.

CAS kararının olduğu gibi, doğru şekilde Sporx sitesine aktarıldığını kabul edersek, önemli hukuki sorunlarla karşı karşıyayız.

Sitedeki iki yazıda dikkat çeken, kanımca yanlış olan bazı noktalar var. Onları paylaşmak isterim.

Sporx’teki iddiaları italik ve renginde yazdım. Her iddianın altında yorumlarım bulunmaktadır.

Uluslararası Tahkim Mahkemesi
CAS’ın açılımı Court of Arbitration for Sport’tur. Fransızca adı ise Tribunal Arbitral du Sport’dur. Bu mahkemenin Türkçe adı “Spor Tahkim Mahkemesi”dir. Mahkemenin adında “uluslararası” ifadesi geçmemektedir. Zira bu tahkim mahkemesi sadece uluslararası uyuşmazlıklara değil, İsviçre ulusal spor uyuşmazlıklarında da görev almaktadır.
Ne yazık ki bu hata kendisini spor hukuku uzmanı olarak tanıtan birçok hukukçu tarafından da yapılmaktadır. (Bu hata ve sık yapılan diğer hatalar için: http://goo.gl/xq42To)

CAS’ın incelenen karşılaşmalarla ilgili tek tek maçların altına “sorumlu” kişileri yazması. CAS’ın “Bir kulübün bu eylemden sorumlu tutulabilmesi için bir görevlisinin eyleme katılmış olması veya yapmış olması gerekir” diye not düşmesi ve suç tespit ettiği tapelere de yer vererek “Bu kişilerin yüzünden kulüp objektif sorumludur” demesi. CAS’ın 4 şike teşebbüsü olduğu yönünde tespit ettiği bu karşılaşmalarla ilgili “sorumlular” arasında başkan Aziz Yıldırım (TFF sorumlu tutmamıştı) İlhan Ekşioğlu, Cemil Turan, Ahmet Çelebi ile futbolcular Korcan ve İbrahim Akın gibi isimlere yer verdiği görüldü.”

Bu iddia iki açıdan akla uygun değil.

Öncelikle kulüpler, futbolcularının şike faaliyetlerinden sorumlu olmaz. Ayrıca Fenerbahçe’nin, rakip kulübün futbolcularının şike faaliyetlerinden sorumlu olacağı ileri sürülemez.

Yazıyı kaleme alan kişinin hukuk bilgisi yetersiz olduğu için cümleyi bozuk kaleme aldığını düşünelim. O zaman ikinci ihtimali tartışmamız lazım.

Fenerbahçe şikeye teşebbüsten ceza aldı ise, yöneticilerin şike teklifinin muhatap futbolcuar tarafından reddedilmiş olması gerekir. Ancak Korcan Çelikay ve İbrahim Akın sorumlu olarak gösterilmiş.

Teşebbüs var ise, bu futbolcular nasıl sorumlu gösterildi? Futbolcular şike teklifini reddetmişlerse şike teşebbüs aşamasında kalabilir. Şike teşebbüs aşamasında kalmış ise, futbolcular tek bir sebeple şike suçu işlemiş olabilirler: UEFA mevzuatına göre, kendilerine yapılan teklifi TFF’ye bildirmemeleri futbolcuları sorumlu kılmış olabilir. Oysa bu sebeple verilen bir ceza yok. Aksine, bu futbolcular müsabaka sonucu etkilemekten ceza aldılar.

Fenerbahçe’nin şikeye teşebbüsten ceza aldığını kabul etmek çok zor. Korcan Çelikay ve İbrahim Akın sorumlu gösteriliyorsa, en azından Fenerbahçe – İstanbul BŞB ve Sivasspor – Fenerbahçe maçlarına yönelik şikenin tespit edilmiş olması gerekir.

CAS’ın kararı yanlış anlaşılmış olmalı.

CAS’ın kararında göze çarpan bir ayrıntı da, Türkiye Futbol Federasyonu Disiplin Kurulunun Şekip Mosturoğlu’nun 1 yıl men cezası almasına neden olan Eskişehir – Trabzonspor (22 nisan 2011) ve Karabükspor – Fenerbahçe (8 mayıs 2011) maçlarıyla ilgili incelemesinde “Herhangi bir suç unsuru yoktur” demesi"

Buradaki iddia yanlış. PFDK Şekip Mosturoğlu’na Karabükspor-Fenerbahçe maçı yüzünden ceza vermedi. PFDK, oyçokluğu ile suçun unsurlarının oluşmadığına karar verdi. Sporx bunu gözden kaçırmış.

"CAS’ın suç tespit ettiği bu karşılaşmalarla ilgili “sorumlu kişileri” belirlemesine karşılık hem TFF hem de UEFA sürecinde yargılanan ve suçlu bulunan bazı isimlerin bu isimler arasında olmaması (yani suçsuz bulunması) dikkat çekti. Örneğin bu suçlu bulunan kişiler arasında Ali Yıldırım, Şekip Mosturoğlu, Mecnur Odyakmaz, Ahmet Başak ve Bülent Uygun gibi isimlerin olmaması göze çarptı."

Bu iddia doğru değil.

Önce TFF açısından anlatayım.

PFDK Ali Yıldırım, Mecnun Odyakmaz, ve Bülent Uygun’a ceza vermedi.  Ahmet Başak” olarak adı geçen şahıs ise Abdullah Başak olmalı. O da PFDK tarafından cezalandırılmadı. Bu isimlerin TFF tarafından yargılanıp cezalandırıldıkları iddiası doğru değil.

UEFA Disiplin Kurulu da bu isimleri yargılamadı. Daha doğrusu, UEFA Disiplin Kurulu hiçbir ismi henüz yargılamadı.

UEFA tarafından yargılanmayan ve cezalandırılmayan kişilerin CAS tarafından aklanması söz konusu olmaz. Olamaz. CAS, sadece kulüplerin sorumluluğunu tartıştı. Kişilerin aklanması söz konusu değil.

UEFA CAS tarafından bu maçlarla ilgili “sorumluluğunu” tespit etmediği bu kişilere “sen de sorumlusun” demesi mümkün görünmüyor.

İddiaya göre, CAS’ın sorumlu görmediği kişiler UEFA tarafından yargılanamaz, cezalandırılamazmış.

Bu iddia da doğru değil.

Öncelikle, CAS sadece Fenerbahçeli yöneticilerin sorumluluğunu tartışmıştır. Diğer kulüplerin yöneticilerin sorumlu olup olmaması ne UEFA ne de CAS yargılamasına konu olmuştur.

Üstelik UEFA henüz gerçek kişilerle ilgili yargılamasını yapmamış; bu kişilerle ilgili kararını vermemiştir. CAS’ın yetkisini aşarak, sadece Fenerbahçe’nin sorumluluğunun tartışıldığı bir davada diğer kulüplerin yöneticilerinin sorumluluğunu tartışması beklenemez.

CAS, Fenerbahçe’nin sorumluluğunun belirlenmesinde etkili olmayan Ahmet Çelebi, Mecnun Odyakmaz, Bülent Uygun gibi isimlerin sorumluluğu konusunda karar veremez. UEFA bu kişiler hakkında soruşturma açabilir ve yargılayabilir. Bu kişilerin sorumluluğunu tartışarak, öncelikle Sivasspor’a ve –tartışmaya açık olmakla birlikte- Eskişehirspor’a ceza verebilir.

Sarı-lacivertli kulübün UEFA'nın 2008 talimatı çerçevesinde Fenerbahçe'yi yalan beyandan yargılayıp cezalandırmasına karşılık, CAS'ın bu konuda “hukuki bir dayanak yok” demesini mahkemeye taşıyacağı öğrenildi. 
CAS, yalan beyandan ötürü ceza verilemeyeceğini tespit etmişse, kararını da bu tespite dayanarak kaleme almıştır.

CAS, UEFA’nın verdiği cezayı indirmeye gerek duymamış. Fenerbahçe, Sporx’teki iddianın aksine, UEFA’nın değil, CAS’ın kararı aleyhine İsviçre Federal Mahkemesi’nde iptal davası açabilir. İsviçre Federal Mahkemesi, UEFA’nın kararını tartışmaz. Üstelik CAS tarafından uygun görülmeyen bir ceza İsviçre Federal Mahkemesi tarafından değerlendirilmez. Zira CAS, bu hukuka aykırılığı tespit etmesine rağmen dosyanın diğer unsurlarını nazara alarak karar vermiş ve cezanın indirilmesine gerek görmemiş olmalıdır. Fenerbahçe sadece CAS’ın hukuka aykırılığı tespit etmesine rağmen cezayı indirmemesinin kamu düzenine aykırılık açısından değerlendirilmesi gerektiğini iddia edebilir.

Neden CAS cezayı indirmedi? Yoksa UEFA, Fenerbahçe’yi korudu mu?

Sporx’in iddiaları doğru ise, CAS, UEFA’nın kararını iki önemli noktada hukuka aykırı bulmuş.

1) Sekiz maçta şike yokmuş. Dört maçta kesinlikle şike yokmuş. Dört maçta ise şikeye teşebbüs varmış.
2) Gerçeğe aykırı beyandan ötürü ceza verilemezmiş.

CAS’ın tespitleri çok ciddi.

O zaman sormak gerekir. UEFA bu kadar yanılmış, hukuka aykırı değerlendirmelerle ceza vermiş ise, CAS’ın cezayı indirmesi gerekmez miydi? Bu kadar hukuka aykırılık var ise, CAS nasıl oldu da UEFA’nın cezasını onama cüreti gösterdi?

Bu soruyu paylaşınca ikinci soru akla geliyor: CAS, UEFA’nın kararındaki ciddi hukuka aykırılıklara rağmen cezayı indirmeye gerek görmemiş ise, UEFA’nın cezasının tespit ettiği şike teşebbüsü faaliyetleri için yeterli olduğuna kanaat getirmiş olabilir mi? CAS dört şikeye teşebbüs faaliyetinin cezasının en az UEFA’nın verdiği ceza kadar olabileceğini mi düşündü?

Daha basit soralım: UEFA, tespit ettiği şike faaliyetleri için Fenerbahçe’ye hak ettiğinin çok altında mı ceza verdi? CAS ne yaparsa yapsın, en az bu kadar ceza verilebileceğine mi kanaat getirdi?

Bu yazıda sadece Sporx’in iddialarını tartıştım.

CAS’ın kararı hakkında gizlilik kararı olup olmadığını, gizlilik kararı varsa bunun etkisini, İsviçre Federal Mahkemesi sürecini, CAS’ın kararının Eskişehirspor ve Sivasspor soruşturmasına etkisini, CAS’ın kararının TFF ve ceza yargısına etkisi olup olmayacağını sonraki yazılarda inceleyeceğim.

22 Mayıs 2014 Perşembe

Türkiye Cimnastik Federasyonu Dopingle Mücadele Talimatı Yürürlüğe Girdi

Türkiye Cimnastik Federasyonu Dopingle Mücadele Talimatı yürürlüğe girdi.

Talimatın Spor Genel Müdürlüğü'nün sitesinde yayınlanan metni için bkz. http://goo.gl/flJ2MS (08.05.2014)

Talimatın federasyonun sitesinde yayınlanan metni için bkz. http://goo.gl/jW8uC7 (21.05.2014)

Kardemir Karabükspor'un Avrupa Ligi'ndeki Yeri Garanti Değil

UEFA'nın Sivasspor ve Eskişehirspor ile ilgili soruşturma açmasının ardından Türkiye'de heyecanlı ve gergin bir bekleyiş başladı.

Bu iki kulüp de ceza alırsa, bunların yerine hangi kulüpler gidecek?

Dünkü yazımda, iki kulübün de ceza alması ihtimali üzerinde durmuştum.

Şahsi kanaatim, Eskişehirspor'un ceza almayacağı yönünde. Eskişehirspor'dan sadece bir teknik direktör ve bir futbolcu teşvik priminden ceza aldılar. Eskişehirspor'un yöneticileri şike ve teşvik primi faaliyetlerine karışmadılar. Bu durumda Eskişehirspor'a ceza verilmesi zor görünüyor.

Eğer Eskişehirspor ceza almazsa, sadece Sivasspor'un yerine hangi kulübün gideceğini tartışacağız.

Sivasspor yerine öncelikle Kasımpaşa A.Ş.'nin Avrupa Ligi ön eleme turuna katılması düşünülebilirdi. Ancak Kasımpaşa A.Ş.'nin UEFA Kulüp lisansı yok. TFF Tahkim Kurulu, bugün Kasımpaşa'nın itirazını reddetti. Kasımpaşa A.Ş.'nin bu lisansı alması zor gözüküyor.

Kasımpaşa A.Ş.'nin ardından Kardemir Karabükspor geliyor. Bu kulüp, TFF'den UEFA Kulüp Lisansı'nı aldı.

Sosyal medyada, Kardemir Karabükspor'un Emenike Olayı sebebiyle şikeden ceza alabileceğine yönelik iddialar paylaşılıyor.

Bu iddialar ağır ceza mahkemesi ve Yargıtay kararları dikkate alındığında temelsiz. Bununla birlikte, UEFA mevzuatı dikkate alındığında, Karabükspor için tehlike çanları çalıyor.

Aşağıda detaylarıyla açıklamaya çalışacağım.

Savcı iddianamesi ve ağır ceza mahkemesinin kararına bakıldığında, Emenike ile ilgili şike girişimlerinin sadece Emenike ve Emenike'nin menajeri Erdem Konyar üzerinden yürütüldüğü anlaşılıyor.

Ağır ceza mahkemesinin kararında, "Emenike’nin; sakatlığını öne sürerek müsabakada oynamaması üzerinde anlaştıkları, Karabükspor kulübü doktorlarının müsabakada oynamasına mani herhangi bir sağlık problemi olmadığını söylemesine rağmen Emenike’nin bu sakatlığını öne sürerek 08.05.2011 günü oynanan Fenerbahçe maçında oynamak istemediği, bu süreçte Karabükspor yetkililerinin de Fenerbahçe yöneticisi Alaeddin Yıldırım’ın Emenike ile görüştüğünü öğrenmeleri üzerine şahsın örgüt ile görüşerek şike konusunda anlaşmış olabileceğinden ve bu anlaşmada Erdem Konyar’ın aracılık ettiğinden şüphelenerek Emenike’nin Erdem Konyar ile görüşmesini sınırlandırmaya çalıştıkları" iddiası yer aldı.

Görüldüğü üzere, Karabükspor yöneticileri şike yapmadıkları gibi, şikeyi önlemek için çaba harcamışlar. Savcılık bu kulüp yöneticileri hakkında iddianame hazırlamadı. Doğal olarak, mahkeme de bu yöneticilere ceza vermedi.

Karabükspor'lu yöneticilerin şikeyi önleme çabaları UEFA'nın gözünde anlam ifade etmeyebilir.

UEFA Disiplin Talimatı'nın hem 2011 hem de 2013 versiyonlarına göre, müsabakanın gidişatına veya sonucuna etki edilmeye çalışıldığını öğrenen hakem/oyuncu/yöneticinin ilgili durumu yetkililere bildirmesi gerekiyor. Örneğin, UEFA, şike teklifini kendisine bildirmeyen bir hakeme ömür boyu men cezası verdi.

UEFA, Kardemir Karabükspor yöneticilerinin şike görüşmelerinden şüphelenmelerine rağmen durumu TFF'ye bildirmemelerini disiplin suçu olarak kabul edebilir.

Kardemir Karabükspor yetkilileri, UEFA Disiplin Talimatı'ndaki hükmün TFF Disiplin Talimatı'nda yer almadığını; şike görüşmelerini bildirmemenin Türk hukukuna göre disiplin suçu olmadığını iddia edebilirler.

Karabükspor yöneticilerinin yukarıdaki muhtemel savunması karşısında, UEFA, ulusal federasyon mevzuatının UEFA mevzuatı ile asgari açıdan uyumlu olması gerektiğini; federasyonların uyum çalışmaları yapma yükümlülüğü olduğunu ileri sürebilir.

TFF Tahkim Kurulu, TFF Disiplin Talimatı'nda şike ve cezaların ertelenmesi ile ilgili talimat değişikliklerini FIFA ve UEFA normlarına uygun bulmuştu. Bir yazımda, TFF Tahkim Kurulu'nun bu kararını eleştirmiştim: http://goo.gl/SFHpY7

Görüldüğü üzere, Kardemir Karabükspor'un yeri garanti değil. UEFA'nın olayı nasıl değerlendirmeyi tercih edeceğini zaman içinde göreceğiz.

Kardemir Karabükspor da UEFA'ya alınmazsa, sıra Bursaspor'a gelecek. Bursaspor'un UEFA Kulüp Lisansı'nı haiz. Bu kulüp için bir sorun yok.

Eskişehirspor ve Kardemir Karabükspor da men cezası alırsa, Bursaspor'a hangi kulüp eşlik edecek?

Sıralamaya bakarsak, Gençlerbirliği'nin Avrupa'ya gitmesi lazım. Oysa onların da durumu şüpheli.

Gençlerbirliği'nin 2010-2011 sezonunda kulübün genel müdürlüğü görevini yürüten Zafer Önder İpek'in, Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçında şike ve Gençlerbirliği-Trabzonspor maçında teşvik primi için aracılık ettiği tespit edildi. Bununla birlikte, söz konusu eylemler 6222 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden gerçekleştiği için Zafer Önder İpek'in fiili 6222 sayılı Kanun kapsamında suç olarak değerlendirilemedi.

Ağır ceza mahkemesinin eylemi tespit etmesi UEFA için yeterli. Bu eylemin Türk kanunlarına göre suç olmaması UEFA'yı ilgilendirmiyor.

Gençlerbirliği genel müdürünün, kulübün yöneticisi olduğu tartışma götürmez. Bu durumda, sıra Gençlerbirliği'ne gelirse, UEFAGençlerbirliği'ne de kapıyı gösterebilir.

Gençlerbirliği de Avrupa'ya gidemezse, kim gidecek?

Cevap: Akhisar Belediyespor.

İşte Türk futbolunun marka değeri! Kurallar uygulanırsa, Avrupa Ligi'ne 5 kulübümüzü gönderemeyeceğiz. Onuncu sıradaki kulüp Avrupa Ligi'ne gidecek.

Türkiye Cimnastik Federasyonu İl Temsilcileri Talimatı Yürürlüğe Girdi

Türkiye Cimnastik Federasyonu İl Temsilcileri Talimatı yürürlüğe girdi.

Talimatın Spor Genel Müdürlüğü'nün sitesinde yayınlanan metni için bkz. http://goo.gl/cU8IuT (08.05.2014)

Talimatın federasyonun sitesinde yayınlanan metni için bkz. http://goo.gl/L0fcp2 (21.05.2014)

Eskişehirspor'dan Şike Soruşturması Açıklaması

Eskişehirspor, UEFA'nın şike soruşturması ile ilgili kamuoyu açıklaması yayınladı.

İlgili açıklamada "Lisanslama aşamasında, Türkiye’de yaşanan şike olaylarında, kulüpte o dönemde görev alan bazı kişilerin şike sürecinde adlarının geçmesi nedeniyle konuya ilişkin gerekli açıklama, bilgi ve belgelerin TFF aracılığı ile UEFA’ya sunulduğu" belirtildi.

Aynı açıklamada "Kulübümüzün, şike olayları ile ilgili yapılan tüm soruşturmalarda müdahil olmadığı ve herhangi bir ceza almadığı kamuoyunun malumudur" ifadesine yer verildi.

Bu açıklama eksik.

Öncelikle, şike sürecinde Eskişehirspor'da görev alan bazı kişilerin sadece isimleri şike sürecinde isimleri geçmekle kalmadı. Bu kişiler ceza aldılar.


O dönemde Eskişehirspor'da top koşturan Ümit Karan hem TFF hem de ağır ceza mahkemesi tarafından cezalandırıldı.

PFDK, Karan'ın Eskişehirspor - Trabzonspor maçında teşvik primine teşebbüs ettiğini belirledi ve Karan'a 2 yıl hak mahrumiyeti cezası verdi. Tahkim Kurulu, bu kararı düzeltti ve Karan'a 2 yıl müsabakalardan men cezası verdi.

Ağır ceza mahkemesi ise Karan'ın teşvik primine teşebbüs değil, teşvik primi suçunu işlediğine hükmetti. Yargıtay bu nitelendirmeyi kabul etti ancak cezanın ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararını bozdu. Bu bozma kararı, Karan'ın teşvik primi suçunu işlediği gerçeğini değiştirmiyor.

Eskişehirspor'un teknik direktörü Bülent Uygun'un durumu ise biraz karışık.

PFDK, Bülent Uygun'un herhangi bir disiplin suçu işlemediğine kanaat getirdi.

Ağır ceza mahkemesi ise Uygun'un Eskişehirspor - Trabzonspor maçında teşvik primi suçunu işlediğini kabul etti. Ağır Ceza Mahkemesi, Bülent Uygun'un Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütüne üye olduğuna dair suçlamayı kabul etmedi ve Uygun hakkında beraat kararı verdi. Ancak Yargıtay, Uygun'un Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, söz konusu örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettiğinin anlaşıldığını belirtti ve ilk derece mahkemesinin kararını bozdu. Ayrıca Yargıtay, söz konusu teşvik primi suçunun örgüt faaliyetleri içinde işlendiğini, ilk derece mahkemesinin bunu göz ardı ederek Uygun'a eksik ceza verildiğini belirtti. Yargıtay, bu tespitle birlikte, ayrıca Uygun'a verilen cezanın ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerektiğini de belirtti. Ağır ceza mahkemesi, Yargıtay'ın bu tespitlerini dikkate alarak dosyayı yeniden değerlendirecek.

Görüldüğü üzere, Ümit Karan ve Bülent Uygun, Eskişehirspor-Trabzonspor maçı ile ilgili olarak teşvik primi suçu işlediler. Sadece isimlerinin geçmesi ile yetinilmesi söz konusu değil.

Eskişehirspor, herhangi bir ceza almadıklarını ifade etmiş. O dönemde hiçbir kulübe ceza verilmedi. Kulüplere ceza verilmemesi için büyük uğraş verildi. Talimat değiştirildi. Mehmet Şekip Şekip Mosturoğlu ve İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun şike yaptıkları çok açık iken; PFDK bu faaliyetleri "teşebbüs" olarak nitelendirdi. Bazı kulüplerin yöneticileri, futbolcuları bu isimler tarafından dört koldan sarılmışken; PFDK bu "teşebbüsü" ağır teşebbüs olarak nitelendirmekten kaçındı. Üstelik bugünkü hukuk sistemimizde artık ağır- eksik teşebbüs ayırımı bulunmuyor.

Üstelik unutmamak gerekir ki, Eskişehirspor'un hiçbir yöneticisi şike/teşvik primi faaliyetlerine karışmadı. Sadece teknik direktör ve futbolcu ceza aldı. Kulüp, bu kişilerin hukuka aykırı eylemlerinden sorumlu olmayacaktı.

Asıl sorulması gereken, Eskişehirspor'un neden şike sürecine müdahil olmadığıdır.

Hatırlayalım. Bülent Uygun ve Ümit Karan'ın Eskişehirspor–Fenerbahçe maçı için şike faaliyetinde bulundukları iddia edilmişti. Bu isimler ilgili maçta şike yaptıkları iddiasıyla yargılanmışlardı. Eskişehirspor, bu davaya müdahil olmadı. Oysa Eskişehirspor bu maçta şike yapıldı ise, zarar görmüş olacaktı.

Eskişehirspor, açılan davaya müdahil olmayarak şüphe uyandırmıştı. Yöneticiler, kulübün hak ve menfaatlerini korumak için kıllarını kıpırdatmadılar. Sadece Bülent Uygun ve Ümit Karan'ın sözleşmelerini dondurmakla yetindiler. Daha sonra bu iki isimle yollarını ayırdılar. Oysa yargılama sürecinde davaya müdahil olmaları beklenirdi.

Eskişehirspor'un UEFA tarafından cezalandırılacağını sanmıyorum. Ancak kulübün kamuoyu açıklamasını yadırgadım.

21 Mayıs 2014 Çarşamba

UEFA, Eskişehirspor ve Sivasspor Hakkında Soruşturma Başlattı

Beklenen oldu. UEFA, şike şüphesi nedeniyle Eskişehirspor ve Sivasspor hakkında soruşturma açıldığını açıkladı.

Eskişehirspor'un futbolcusu ve teknik direktörü ile Sivasspor'un yöneticileri ile kalecisi şikeden ötürü ceza almışlardı. UEFA'nın soruşturmasına şaşırmamak lazım.

Şu anda sadece bu iki kulübün yerine hangi kulüplerin Avrupa Ligi ön eleme turlarına katılacağı tartışılmalı!

Bu tartışmada çeşitli ihtimaller karşımıza çıkıyor.

Sivasspor'un yerine, ligi onun gerisinde bitiren kulüp Avrupa Ligi ön eleme turunda mücadele edecek. Kasımpaşa A.Ş., ligi Sivasspor'un arkasında bitirdi ama Kasımpaşa A.Ş'nin UEFA lisansı yok. TFF, Kasımpaşa A.Ş.'ye UEFA Kulüp Lisansı vermedi. Bu lisans olmadan Avrupa Kupaları'na katılmak mümkün değil. Kasımpaşa A.Ş.'nin eksikleri giderip bu lisansı almasına pek ihtimal verilmiyor. Eğer alabilirse, Kasımpaşa A.Ş, Sivasspor'un yerine Avrupa Ligi'ne gidecek.

UEFA Avrupa Ligi Talimatı'na göre, UEFA'nın katılımını reddettiği kulüp ulusal kupa şampiyonu değil ise, onun yerine ligde bir alt sıradaki kulüp turnuvaya dahil ediliyor. Bu sebeple, Eskişehirspor'un Türkiye Kupası'na yarı finalde elediği Antalyaspor'un Avrupa Ligi'ne katılması mümkün değil. Eskişehirspor'un yerine, Süper Lig'den bir kulüp Avrupa Ligi'ne gidecek.

İhtimalleri birlikte değerlendirdiğimizde,

1) Kasımpaşa A.Ş, UEFA Kulüp Lisansı almayı becerirse, Avrupa Ligi ön eleme turlarına Kasımpaşa A.Ş ve Kardemir Karabükspor katılacak.

2) Kasımpaşa A.Ş, UEFA Kulüp lisansı alamazsa, Avrupa Ligi ön eleme turlarına Kardemir Karabükspor ve Bursaspor katılacak.

Diğer gelişmeleri daha sonra değerlendireceğiz.

Not: İhtimaller http://sporvehukuk.blogspot.com.tr/2014/05/kardemir-karabuksporun-avrupa-ligindeki.html linkindeki yazıda irdelenmiştir.

20 Mayıs 2014 Salı

Sivasspor'un Avrupa Hayali Erken Bitecek

Spor Toto Süper Lig sona erdi. Avrupa Kupaları'na katılacak ve küme düşen takımlar belli oldu.

Sezonu şampiyon kapatan Fenerbahçe, şike cezası nedeniyle Avrupa'ya gidemiyor.

TFF, resmi sitesinde Avrupa'ya gidecek takımları açıkladı.

Açıklamaya göre,

Ligi ikinci sırada bitiren Galatasaray, Şampiyonlar Ligi'ne grup aşamasından, lig üçüncüsü Beşiktaş ise Şampiyonlar Ligi'ne 3. ön eleme turundan katılacak.

Lig dördüncüsü Trabzonspor Avrupa Ligi'ne Play-Off turundan, lig beşincisi Sivasspor 3. ön eleme turundan, kupa finalisti Eskişehirspor ise 2. ön eleme turundan katılacak.

Bu açıklamaya göre, Sivasspor Avrupa Ligi'nde ön eleme turu oynayacak. Oysa bu mümkün değil. Sivasspor'un Avrupa hayali erken sona erecek.

Hatırlanacağı üzere, Sivasspor'un iki yöneticisi şike suçundan mahkum oldu.

Sivasspor başkanı Mecnun Otyakmaz, Sivasspor - Fenerbahçe (22.05.2011) maçı için şike yapmaktan mahkum oldu. Otyakmaz, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan da mahkum oldu.

Sivasspor yönetim kurulu üyesi Ahmet Çelebi ise İstanbul Büyükşehir Belediyespor - Fenerbahçe (01.05.2011) ve Sivasspor - Fenerbahçe (22.05.2011) maçlarında şike yapmaktan mahkum oldu.

Yargıtay, Ahmet Çelebi'ye verilen cezayı onarken; Mecnun Otyakmaz'a verilen cezanın ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerektiğini belirterek ağır ceza mahkemesinin kararını bozdu.

Sivasspor yönetim kurulu, Yargıtay'ın kararının ardından yaptığı açıklamada Ahmet Çelebi ile ilgili kesinleşmiş karara hiç değinmezken; Mecnun Otyakmaz lehine bozma kararı verildiğini iddia etti.

Dikkat edilirse, Yargıtay, Mecnun Otyakmaz'ın şike yaptığını ve Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütüne bilerek ve isteyerek yardım ettiğini kabul etti. Yargıtay sadece cezanın ertelenmesinin tartışılması gerektiğini açıkladı.

Ahmet Çelebi hakkındaki kesinleşmiş hapis cezası ve Mecnun Otyakmaz'ın fiillerinin Yargıtay tarafından da tespit edilmesi, Sivasspor'u UEFA önünde zora sokacak.

UEFA Avrupa Ligi 2014-2015 sezonuna ilişkin talimata göre, Sivasspor'un 2 Haziran 2014 tarihine kadar UEFA'ya bazı belgeler göndermesi gerekiyor. Bu belgeler içinde, "kulübün 27 Nisan 2007'den beri şike faaliyetlerine karışmadığını" belirten bir form da bulunuyor.

Sivasspor bu formda şikeye karışmadığını ifade ederse, UEFA ağır ceza mahkemesi ve Yargıtay'ın kararlarına dayanarak Sivasspor'u şikeye karıştığı için Avrupa Ligi'nden men edecek.

UEFA sadece men kararıyla yetinmeyecek. UEFA, gerçeğe aykırı beyan sebebiyle, Sivasspor'un sorumluluğunu daha ağır takdir edecek. Sivasspor en az bir sene men cezası alacak. Yalan beyan sebebiyle, bu cezanın en az iki sene men olması muhtemel.

UEFA sadece Sivasspor'a ceza vermekle yetinmeyebilir. TFF, Yargıtay'ın kararına rağmen, yöneticileri şike yapmış bir kulübü Avrupa Ligi'ne gönderme kararı alarak, UEFA'nın mevzuatına aykırı davranmış olacak. Şikeye karşı sıfır tolerans ilkesini benimseyen ve birkaç ay önce şikeyle mücadeleyi güçlendirmek için önemli kararlar alan UEFA, bu kararlarını öncelikle TFF üzerinde uygulama imkanına sahip olacak.

Zamanında Sivasspor yöneticilerine ceza vermekten imtina eden PFDK ve şike yapan bir futbolcuya sadece üç maç men cezası verecek kadar şuurunu kaybetmiş TFF Tahkim Kurulu, UEFA'nın muhtemel mektubu karşısında nasıl tavır alacak? Zamanı gelince göreceğiz.

13 Mayıs 2014 Salı

Passolig'ten Gazete İlanı: "Para, Para, Para!"

Passolig uzun süre kamuoyunda tartışılmaya devam edecek gibi. Aktif Bank ve TFF dışında herkes mutsuz, öfkeli, tepkili. Taraftar dernekleri, hukukçular, milletvekilleri her gün kamuoyuna sesleniyorlar. TBMM'de Passolig ile ilgili soru önergeleri havada uçuşuyor.

Taraftar dernekleri yargıya başvurmaya başladı. Geçen hafta Passolig ile ilgili yürütmenin durdurulması kararı verildi. Yarın bu karara karşı yapılan itiraz görüşülecek.

Passolig, söz konusu duruşmadan önce gazetelere boy boy ilan verdi. Bu ilanın zamanlaması manidar. Yargıyı etkileme amacı taşıdığı çok açık. İlanda hukuki sorular bir kenara bırakılıp uygulamanın sadece ekonomik yönüne değinilmesi ve "Vatan, Millet, Sakarya" edebiyatı yapılması ise Passolig'in hukuken savunulamayacak bir uygulama olduğunu gösteriyor.

İlandaki açıklamaların her satırı için sayfalarca yazı kaleme alınabilir. Zira her cümle eksik bilgi veya saptırma dolu.

Tırnak içinde ve kahverengi kaleme alınan ifadeler gazete ilanında yer almaktadır. Her iddianın altında açıklamalarımız ve sorularımız yer alacaktır. Sorularımız daha çok muhalefet milletvekillerinin Adalet Komisyonu'nda, TBMM genel kurul toplantılarında ve soru önergeleri ile dile getirdikleri sorular olacaktır. Bu tercihin sebebini yazının sonunda açıklayacağım.

Öncelikle, gazete ilanlarında e-biletin güvenlik sağlama amacına hiç değinilmediğine dikkat etmek gerekir. E-bilet uygulaması, tribünlerde şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi amacıyla getirildi. Oysa banka hiç bu konuya değinmiyor.

Değinemiyor diyelim.

Bilindiği üzere, uygulamanın hayata geçtiği ilk maç olan BJK-Fenerbahçe maçında, zamanında sahaya inip BJK'li Fernandes'e saldırdığı için seyirden men cezası alan bir taraftar tribünde yakalanmıştı. Bu olay, e-biletin hiçbir işe yaramayacağını göstermişti.

Gazete ilanında tek kelime bile olsa, güvenlikten bahsedilmemesi düşündürücüdür.

Gelelim ilandaki ifadelere!

"E-bilet meclisteki tüm partilerin ortak iradesinin sonucudur"
E-biletin milletin faydasına olduğunu iddia eden Aktif Bank, bu amacını TBMM'yi referans göstererek kabul ettirmeye çalışıyor.

TBMM, milletin yararına mı çalışmaktadır? Bu soruya hiç düşünmeden olumlu yanıt verecek kimse var mı?

TBMM'nin çıkardığı her kanun Anayasa'ya, hukuka, adalete uygun mu? E-bilet uygulamasının kanunla getirilmesi, o uygulamayı Anayasa'ya uygun hale getirir mi?

TBMM'nin göz göre göre Anayasa'ya aykırı bir hükmü nasıl Anayasa hükmü haline getirdiğini hatırlatayım. Anayasa Mahkemesi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Tahkim Kurulu'nun ve TFF Tahkim Kurulu'nun verdiği kararların kesinliği ve bu kararlara karşı devlet yargısına başvurulamayacağına dair kanun hükümlerini iptal etti. Anayasa Mahkemesi, TBMM'nin gerekli yasal düzenlemeleri yapması için süre verdi.

TBMM ne yaptı? Anayasa'ya uygun düzenlemeler getirmek yerine neredeyse oybirliği ile Anayasa'yı değiştirdi.


Bu değişikliğe ilişkin Anayasa Komisyonu raporunda"Türkiye Cumhuriyeti devletinin UEFA'ya üye olduğu" ve "spor uyuşmazlıklarının tahkimle çözümü konusunda düzenleme getirme yükümlülüğü bulunduğu" şeklinde yalan ifadeler kullanıldı.


Bugün Anayasa'ya açıkça aykırı bir hüküm Anayasa hükmü olarak yürürlüktedir.

Biz bu Meclis'e mi güveneceğiz?

Şikecilere verilen cezaları indiren kanun değişikliğini nasıl unutabiliriz?

E-biletin hiç muhalefet olmaksızın kabul edildiği yönündeki iddia ise doğru değil.
6222 Sayılı Kanun'a ilişkin Adalet Komisyonu raporunda yer alan muhalefet şerhlerinde aşağıdaki ifadeler yer almaktadır:

"Tasarı ile "Yasaklar" kural "özgürlükler" istisna haline getirilmiştir. Bu tasarı baskıcı ve yasakçı bir görüşün ürünüdür. Tasarının 5. Maddesi ile getirilen "Elektronik kart" uygulaması ile "kamera ve benzeri donanımlarla" seyircilerin kayıt altına alınması Komisyonda ayrıntıları arz edilen gerekçelerle çok sakıncalıdır. Çok küçük bir topluluğun taşkınlıklarını önleme adına büyük bir seyirci topluluğunun sınırlamalara tabi tutulması, özgürlüklerinin kısıtlanması kabul edilemez. Temel hak ve hürriyetlerde yapılan bu sınırlamalar "ölçülülük ilkesine" aykırıdır. Şiddet uygulayan, taşkınlık yapan azınlık bir gruba karşı önlem alma adına toplumun geneli yasakçı, izlenen ve kayıt altına alınarak bir uygulama ile karşı karşıya kalacaktır."


6222 sayılı Kanun'un kabul edildiği TBMM genel kurul oturumunda e-biletle ilgili tepki aşağıdaki gibi kayıt altına alınmıştır:

Ali Uzunırmak: "Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası nüfus cüzdanlarında yer almasına karşılık, yapılacak olan birtakım elektronik biletlerle ilgili yeni bir şey getirilecek. Bunun da uygulanması, hemen alana geçildiğinde, seyirciyi psikolojik olarak yanlış etkileyecektir.
Ayrıca, merak da ediyorum: Acaba Hükûmet yeni bir ekonomik alan mı açmak istiyor yandaşlara, kart basımlarıyla ve başka konularla ilgili?"
H. Tayfun İçli: "Değerli arkadaşlarım, Anayasa'mıza göre temel hak ve özgürlükler asıldır. Onların hangi hâllerde kısıtlanacağı Anayasa'mızda net olarak ifade edilmiştir. Bakın, Anayasa 12:
"Temel hak ve hürriyetlerin niteliği
Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." Bunu neden okuyorum? Bakın, Anayasa'nın 15'inci maddesi hangi hâllerde durdurulabileceğine dair, bir de 13'üncü maddesi hangi hâllerde sınırlanabileceğine dair Anayasa hükmü. Yani kanunla birtakım sınırlamalar getirdiğiniz zaman ölçülülük ilkesine uymak durumundasınız.
"Ya şimdi, sporda şiddetle Anayasa'nın 12, 13, 15'inci maddesinin ne alakası var?" diyeceksiniz. Şöyle alakası var: Bakın bu kanun tasarısının 5'inci maddesine:
(1) Spor müsabakalarına girecek her kişiye vatandaşlık, kimlik numarası, kimlik bilgileri verilmek suretiyle aynı bir kredi kartı gibi bir kart alma zorunluluğu getiriliyor. Bütün adresleri, nüfus bilgileri, T.C. vatandaşlık numarası. Bir maça gideceğiniz zaman o bileti ancak o kartla alabiliyorsunuz ve sizin hangi tribünün hangi koltuğunda oturduğunuzu tespit ediyorlar ve o stadyumda kameraların, teknik birtakım izleme ve kayıt alma cihazlarının da bu kanunun 5'inci maddesinde mutlaka zorunlu olması kuralı getiriliyor. Değerli arkadaşlarım, bakın, birazdan değişiklik önergesi verecekler. Polonya bunu yaşamış. Kişisel bilgiler ele geçirilmiş birtakım kötü niyetli kişiler tarafından. Aslında, bu uygulama bir fişleme, insanları fişliyorsunuz.
(2) Özel hayatın gizliliği kuralını, Anayasa'da temel hak ve özgürlüklerde belirtilen özel hayatın gizliliğiyle ilgili kuralları ihlal ediyorsunuz. Bunun adı ne? "Sporda şiddeti, özellikle futbol müsabakalarında şiddeti önleme amacıyla." Şimdi, bu, biraz evvel ifade ettiğim Anayasa'mızın 12, 13, 15'inci maddeleri, maddeleri uzatabilirim… 59'uncu maddeye göre sporu teşvik etmeniz lazım, ilgiyi artırmanız lazım ama böyle düzenlemeler spor müsabakalarına gelecek kişileri caydırır; insanların özel hayatı kameralarla takip edilecek, maça gitmek için bütün kimlik bilgilerinizi içeren bir kart almak durumunda kalacaksınız, bunun adı da "Sporda şiddeti önleme." olacak. Sporda şiddete hepimiz karşıyız ama belki de tedaviye muhtaç bir avuç azınlığın çünkü elinde kasaturayla, bıçakla saldıran bir elin parmaklarını geçmeyecek kişilerin davranışı nedeniyle 20 bin, 40 bin, 50 bin kişiyi, bir maç için söylüyorum, tabii bütün, genel söylediğiniz zaman milyonları kapsayacak bir özgürlük kısıtlamasına gitmek kabul edilebilir bir olay değil. Biraz evvel, giriş bölümünde de belirttiğim üzere, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerde bu yok. Bu tür sözleşmelerde tavsiye kararlarında, seyircilerin eğitilmesi konusunda üye ülkelere tavsiyelerde bulunuluyor. Yani "Siz gidin de şunu yapın, bunu yapın." demiyorlar."
Görüldüğü üzere, TBMM'deki görüşmelerde e-bilete muhalefet edildi ancak bu muhalefet hükümet tarafından ciddiye alınmadı. Bu durumda, e-biletin ortak irade ile yasalaştığı iddia edilebilir mi?

Muhalefet milletvekillerinin e-bilete tepkileri soru önergelerine konu oldu. Umut Oran, M. Sezgin Tanrıkulu, Sırrı Süreyya Önder, Özcan Yeniçeri e-bilet ve özellikle Passolig ile ilgili soru önergelerini TBMM Başkanlığı'na sundular.

Aktif Bank yetkilileri Passolig ile ilgili sorulara cevap verebilirler mi?

Yeri geldiğinde bu sorulara değineceğiz.

"Dünyada sporda şiddetle mücadelede pek çok ülke e-bilet uygulamasına geçiyor."
Gazete ilanındaki en büyük yalan bu. İlan veren kuruluş da, bu iddiasının temelsiz ve gerçeğe aykırı olduğunu kendisi itiraf etmiş.

Pek çok ülkenin e-bilet uygulamasına geçtiği iddia ediliyor ancak sadece dört ülke örnek gösterilebiliyor. Üstelik bu ülkelerdeki e-bilet uygulaması Türkiye'deki gibi değil.

İtalya'da e-bilet işe yaramıyor. Her hafta stadyumlarda onlarca şiddet olayı meydana geliyor.

Gazete ilanında Brezilya'da Dünya Kupası'ndan sonra e-bilet sistemine geçilmesinin beklendiği belirtilmiş. Dikkatinizi çekeyim: "Bekleniyor" denmiş. "E-bilet sistemine geçilecek" yazılmamış. İlanı veren de Brezilya'da e-bilet sistemine geçilip geçilmeyececğinden emin değil.

Hollanda Federasyonu deneme yaptı ama e-biletin başlayacağı kesin değil.

Passolig, "Dünya e-bilete geçiyor" derken sadece 4 ülkeyi örnek göstermesi gerçeğe aykırı beyandır. Tüketiciye yalan söylenmektedir.

Passolig temsilcileri dört ülkeyi örnek gösterirken, bu ülkelerde e-biletin zorunlu olup olmadığına hiç değinmemiştir. Bu ülkelerde e-bilet uygulaması kanunla mı getirilmiş yoksa federasyonların inisiyatifine mi bırakılmıştır?

Passolig yöneticileri, Dünya'dan bahsederken Avrupa'ya hiç değinmemişler.
- İtalya ve Hollanda dışında e-bilet kullanılan başka ülke yok mu? Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi üyesi devletlerde durum nedir?
Avrupa Konseyi bünyesinde kabul edilen Sportif Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet Gösterileri ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi uyarınca e-bilet zorunlu tutuldu mu? Bu Sözleşme temel alınarak hazırlanan yönerge ve raporlarda e-bilet önerildi mi?
- E-bilete karşı çıkan devletler var mı?
- E-bilet uygulamayan devletler stadyumlarda şiddeti nasıl önlüyor?

Tek bir örnek vereyim. İngiltere, sporda şiddetle mücadelede sert önlemler ve stadyum yönetimi konularında önderlik eden bir ülke. İngiltere'de e-bilet kural olarak ihtiyari, isteğe bağlı. Taraftarlar isterlerse kulüplerinin e-biletlerini alıyorlar. Bu kartlarla indirimlerden faydalanıyor, kulüplerin sosyal aktivitelerine katılabiliyorlar. Kimse onları e-bilet almaya zorlamıyor. Bununla birlikte, deplasmana gidecek seyircilerin e-bilet almaları zorunlu. Kendilerini taraftar siciline kaydettirmek zorundalar. Zira şiddet yaratmaya meyilli taraftarlar daha çok deplasmana giden taraftarlar oluyor.

Sonuç olarak, e-bilet Türkiye dışında hiçbir Avrupa ülkesinde zorunlu tutulmuyor. Parlamentolar bu konuda kanun çıkarmıyor. Taraftarlar, kanun yoluyla zorla müşteri haline getirilmiyor.

"15 Lira'ya Türkiye'nin en ekonomik kart programı PASSOLİG'tir"
Banka, "kredi kartı aidatlarının 60 TL'den başladığı, kredi kartsız banka kartları için de hesap işletim ücretinin yıllık 40 TL'den başladığı düşünüldüğünde 15 TL'lik yıllık e-bilet kullanım bedeli ile en ucuz kart programının PASSOLİG olduğunu" iddia ediyor.

Belirtmek gerekir ki, Yargıtay "yıllık aidat ücreti", "hesap işletim ücreti" adı altında talep edilen ücretleri hukuka aykırı olarak değerlendirmekte ve yapılan ödemelerin 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde geri istenebileceğini kabul etmektedir. PASSOLİG'e ödenen kullanım bedeli de hukuka aykırıdır.

PASSOLİG yetkilileri, ödemeler konusunda gerçeğe aykırı ilan vermekten kaçınmamışlar. Bilindiği üzere, Passolig kullanım bedelleri kulübe göre değişiklik göstermektedir. Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor için kullanım bedeli 25 TL'dir. Gazete ilanında bu farklı uygulamaya hiç değinilmemiştir. Belirtmek gerekir ki, aynı kart ve hizmet için farklı ücretler talep edilmesi Anayasa'daki eşitlik prensibine aykırıdır.

PASSOLİG, diğer banka ve kredi kartlarından avantajlı olduğunu iddia etmekte ancak hiçbir kart için öngörülmeyen kullanım bedelini taraftarlardan talep etmektedir. Passolig ile alınacak her bilet için bankaya 2 TL ödenmektedir. Kartın kullanımı için istenen bu bedel hukuka aykırıdır. Üstelik bir taraftar takımının 17 lig maçına gitmek isterse, sezon boyunca kart kullanım ücreti olarak 49 veya 59 TL ödeyecektir. Bu bedel de gazete ilanında bahsedilen 40 TL'den yüksek ve kredi kartı kullanım ücretine yakın bir bedel olacaktır.

Sonuç olarak, PASSOLIG kesinlikle ucuz bir kart programı değildir.

"PASSOLIG sağladığı fırsatlarla üste para veriyor."
İlanda taraftarların müşteri haline getirildiği itiraf ediliyor. Taraftarlar sadece maç seyretmekle yetinememekte, harcama yapmaya teşvik edilmektedir.
Passolig yetkililerinin birkaç konuya açıklık getirmeleri gerekir.
E-biletin banka kartı/kredi kartı haline getirilmesi, sadece maç izlemek isteyen taraftarların kampanya programlarına dahil şirketlere yönlendirilmesinin stadyumlarda şiddetin azaltılması amacına ne gibi katkısı olacaktır?
Stadyuma giriş için alınan e-biletin yanında zorla banka kartı/kredi kartı satılması Tüketici mevzuatına aykırı değil midir?

FİŞLEME İDDİALARI

Passolig yetkilileri, 6222 sayılı Kanun henüz taslak halindeyken bile gündeme getirilen fişleme iddiaları hakkında tek kelime açıklama yapmadı. Kanun yürürlüğe girmeden önce birçok akademik toplantıda hukuk akademisyenleri bu tehlikeye dikkat çekti. Birçok spor yöneticisi fişlemeye karşı olduklarını ifade etti.

Fişleme iddiaları TBMM'de de yankı buldu. Adalet Komisyonu raporunda, TBMM genel kurulunda, soru yönergelerinde özel hayatın, kişisel verilerin korunması gerekliliği sık sık dile getirildi.

Milletvekillerinin tepkilerini ve sorularını hatırlayalım:

6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun ile Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte yer alan elektronik kart ve bilet sistemiyle sporseverlerin kişisel verilerinin toplanması projesi ciddi sakıncalar içermektedir. 12 Eylül 2010 tarihli değişiklikle Anayasa'nın 20. maddesine eklenen ilgili fıkra ve tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ilgili hükümleri kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını temel hak ve .zgürlüklerden biri olarak Anayasal güvence altına almıştır.

İlgili yönetmeliğin 21/3-C hükmünde toplanan bu bilgilerin federasyonun spansorları ve anlaşma yaptığı kurumların reklam ve diğer hizmetleri için kullanılabileceği ve  saklanabileceğibelirtilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesi ve Anayasamız ile güvence altın alınan temel bir hak olan kişisel verilen bir yönetmelik hükmüyle ticari bir mal haline getirilmesi ve hatta bunların pazarla hakkının belirsiz üçüncü kişi/kurumlara devredilmesi kabul edilebilir bir durum değildir.

Spor faaliyetlerinin seyir güvenliği, fanatizm ve holiganizmle mücadelenin önemlidir. Ancak bu yapılırken sporseverlerin Anayasal hakları ile bu mücadele arasında bir denge. gözetilmesi gerekmektedir.

Anayasanın 20. Maddesi (Ek fıkra: 7/512010-598212 md.) açık rızadan söz etmektedir. Bu rızanın serbest bir iradeye dayanması ve rızanın verilmemesi durumunda herhangi bir yaptırıma sebebiyet vermemesi gerekmektedir.

Bu bağlamda;

1. Kişisel verilerinin alınmasına rıza göstermeyen sporseverler elektronik kart ve bilete sahip olabilecek midir?

2. Federasyonlara topladıkları bu bilgileri pazarlama hakkı verilmesi, bunun.ötesinde bu veriler üzerindeki haklarını üçüncü kişi ve kurumlara devretme yetkisi bulunması, kişisel verilerin bir mal gibi satılması kişisel verilerinin korunması hakkının ihlali anlamına gelmez mi?

3. Toplanacak bu verilerin saklanacağı yer neresidir ve bu veriler ne kadar süre ile işlenecektir?

Diğer sorular ise aşağıdaki gibidir:

Belirli bir takımın kartına sahip bir kişinin başka bir takımın maçını maçını başka bir takımın tribününde izleyemeyeceği doğru mudur? 

Bir takım isterse bir başka takımın Passolig kartına sahip taraftarı tribüne alınama hakkına sahip midir?

Passolig sözleşmesinin ikinci maddesinde "kişisel bilgilerinizin Aktif Bank’ın iştirakleri. bağlı bulunduğu grup şirketleri ile Türkiye Futbol Federasyonu. ilgili program ortakları veya anlaşmalı kurum/kuruluşlar ile paylaşılabileceğihükmü yer almaktadır. Türkiye Futbol Federasyonu ve özel şirketler kişilerin "anne kızlık soyadı"na kadar varan özel bilgilerini hangi sebeple toplamaktadır? Kişisel verilerin gizliliğini ihlal eden bu uygulamaya gerek duyulmasının sebebi nedir? Milyonlarca vatandaşımızın özel bilgilerinin belli bazı kişilerin eline geçmesine de neden olabilecek böyle bir sistem kurulması ile kişisel verileri tehdit altına alınan vatandaşlarımızı korumak için hangi önlemler alınmaktadır?

İlgili sözleşmenin 4. maddesi "Site'nin virüslere  karşı korunması için gerekli önlemler alınmış olmakla birlikte bu konuda bir garanti verilmemektedir” denilmektedir. Vatandaşların kişisel verilerinin korunması noktasında hiçbir sorumluluk alınmamasının nedeni nedir? Milyonlarca vatandaşın kişisel verilerinin siteye yönelik bir saldırı sonucunda çalınması halinde alınacak olan önlemler nelerdir?

Futbolseverlerin kişisel bilgilerini, tuttukları takımları beyan etmeye zorlanmaları özel hayatın gizliliğinin ihlali değil midir?

Taraftarların fişlenmesi konusundaki endişelerini gidermek yönünde bir çalışmanız olacak mı?
Koltuk numarası üzerinden taraftarlara fişleme yapılacağı doğru mudur?

Futbol izleyicisini kayıt altına almanın, üstelik bunu bir banka üstünden yapmanın bir gözetim politikası olduğunu düşünüyor musunuz?

NEDEN AKTİF BANK?

Kamuoyunda e-bilet uygulamasının Aktif Bank aracılığıyla hayata geçirilerek, Aktif Bank'a devlet eliyle yardım edildiği görüşü hakim. Kimse Aktif Bank'ın hangi usulle ihaleyi aldığını bilmiyor. Ne Aktif Bank ne de TFF açıklama yapıyor.

TFF'nin usulüne uygun ihale yapmadan e-bilet uygulamasında Aktif Bank'ı yetkili kılması, rekabet mevzuatına aykırılık teşkil ediyor.

Muhalefet milletvekilleri de bu konulara dikkat çekiyorlar.

Henüz kanun görüşmeleri aşamasında, milletvekili Ali Uzunırmak e-bilet ile ilgili kaygılarını dile getirirken şu soruyu yöneltmişti: "Acaba Hükûmet yeni bir ekonomik alan mı açmak istiyor yandaşlara, kart basımlarıyla ve başka konularla ilgili?"

Bu konuda soru yönergeleri de paylaşıldı. Aktif Bank ile hükümet arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekildi.

İlgili sorular şöyle:

Passolig uygulamasının arkasında S&P'nin son raporuna göre 1,3 milyar dolar kısa vadeli borcu nedeniyle yatırım yapılabilir seviyenin altı basamak altında yer alan bir holdinge bağlı Aktif Bank'a yeni bir müşteri portföyü kazandırarak, bankanın likit akışını güçlendirmek mi bulunmaktadır?

İşlemlerin hükümetinize yakınlığıyla bilinen Çalık Grubu'nun Aktifbank’ı üzerinden gerçekleşecek olması bir tesadüf müdür?

Passolig kart hizmetlerinin neden birden fazla banka tarafından verilmesi sağlanmamıştır?

Passolig kart hizmetlerinden beklenen gelir ne kadardır?

Passolig kart hizmetlerinin Aktif Bank'a verilmesi hangi ihale usulü ile gerçekleşmiştir?

Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında 20 Nisan 2014 tarihinde oynanan maçta, e-bilet sistemiyle girişlerde sorunlar yaşanmış, sistem hatası nedeniyle birçok taraftar uzun süre beklemek zorunda kalmış ve mağdur edilmiştir. Bu eksiklikler giderilmeden sisteme hızlı bir geçiş yapılmasının nedeni nedir?

TÜKETİCİ MEVZUATINA AYKIRILIK

Passolig sözleşmesinde Anayasa'ya, tüketici mevzuatına aykırı birçok hüküm bulunmaktadır. Bunlardan biri soru yönergesine konu oldu:

"Passolig kullanım sözleşmesinin 14. Maddesine göre "Hizmetlerin geçici bir süre askıya alınması veya tamamen durdurulmasından ya da Site'nin kapatılmasından dolayı Aktif Bank'ın kullanıcılara karşı herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır”. Yılda 15- 40 lira aidat ve işlem başına hizmet bedeli alan bir hizmetin "geçici süreyle veya tamamen askıya alınması" durumunda bu hizmeti ödeyen vatandaşların zararı nasıl karşılanacaktır? Sporseverleri korumak için tarafınızca alınan önlemler nelerdir?"

HERKES HAİN, SADECE AKTİF BANK MEMLEKETİNE SEVDALI

Gazete ilanında en dikkat çeken bölüm ise, Passolig'e karşı olanların;
Karaborsa ve kayıtdışılıktan beslenenler,
Fişleme bahanesi ile sorumsuzca davranışlarını sürdürerek takımlarına maç, diğer seyircilere seyir cezası aldırmayı hak görüp çocuğumuzu maça götürme hakkımızı gasp edenler ile şiddete karşı gözüküp rant sağlayanlar,
Yerli firmaların milli projelerinin başarılı olmasını istemeyenler,
"Bu iş bu kadar etmez. Bu sebeple eli cebe atıp bu kadar para vermenin manası yok" deyip proje hayata geçince gözü kalanlar
olarak nitelendirildikleri bölüm oldu.

Her cümlesinde "TL"ve "rant" kelimelerini eksik etmeyenlere sormak lazım:
- Hukuk akademisyenleri karaborsadan mı besleniyorlar?
- CHP milletvekilleri, CHP'nin hissedar olduğu İş Bankası'na yol yapmaya mı çalışıyorlar?
- Diğer partilerin milletvekilleri hangi sermaye grupları için isyan bayrağı açtılar? Kimlerin iş takipçiliğini yapıyorlar?
- Fenerbahçe Kulübü sistem dışında kalmayı tercih etti. Fenerbahçe'nin yöneticileri Passolig'i şiddetle eleştirdiler. Bu yöneticiler tribün liderleri ile ortaklıkları tehlikeye girdiği için mi uygulamaya karşı çıkıyorlar?

Aktif Bank, tıpkı şike sürecinde TFF'nin yaptığı gibi, maddi menfaatleri hukuktan üstün tutarak, hukuktan yana olanları hain olarak yaftalıyor. Bu kadar milletvekili, spor yöneticisi, akademisyen, vs hain olabilir mi? Hepsinin rant çevreleri ile yakın ilişkisi nasıl olur?

Biz bu filmi şikede gördük. Hukuka ihanetin her gün yeni bir kaos doğurduğuna, toplumsal huzuru yok ettiğine şahit olduk.

TBMM en kısa sürede toplanıp e-bilet ile ilgili düzenlemeleri düzeltmelidir. Dünya'da tek bir örneği olmayan ve sadece TFF, banka ve kampanya ortağı şirketleri daha da zenginleştirmeyi amaçlayan bu uygulama kaldırılmalıdır.