24 Haziran 2014 Salı

Yeniden Yargılama Kararı, İsviçre Federal Mahkemesi'ni Etkilemez

Aziz Yıldırım, İlhan Ekşioğlu başta olmak üzere birkaç isim hakkında verilen yeniden yargılama kararının ardından, Fenerbahçe'nin bu kararı İsviçre Federal Mahkemesi'nin önüne getireceği iddia ediliyor.

Fenerbahçe, her türlü yolu deneyecektir. Haklıdır. Ancak bundan sonuç alınamaz.

İsviçre Federal Mahkemesi'nin CAS kararlarını nasıl incelediğini daha önce anlatmıştım: http://goo.gl/cIoL6k.

FenerbahçeCAS kararına karşı itirazında kamu düzeninin ihlal edildiğini iddia edebilir. Yeniden yargılama kararı ise bu iddiayı desteklemeyecektir.

Öncelikle, yeniden yargılama kararı veren mahkeme sanıkların kumpas ve tutanaklarda sahtecilik iddialarını reddetti. Federal Mahkeme söz konusu red kararlarını dikkate alacaktır.

İletişimin dinlenmesi ile ilgili kanun değişikliği ise Federal Mahkeme'nin ilgisini çekmeyecektir.

İFM, UEFA ve CAS'ın gizli dinlemeler sonucu verdiği şike ile ilgili disiplin cezalarını onadı. Bir gazetenin, bir sporcunun mahkeme kararı olmadan, gizlice yaptığı dinlemeleri ceza verilmesi için yeterli delil olarak kabul etti. Mahkeme kararı olmadan elde edilen deliller devlet mahkemeleri önünde yasak delil olarak kabul edilebilse bile, bunlar İsviçre dernekler hukukunda ve tahkim hukukunda geçerli delil olarak addedilmektedir. Ukrayna'nın Kharkiv takımı ile ilgili iki İFM kararı örnek olacaktır:  http://goo.gl/UH09Wnhttp://goo.gl/nVM1At.

3 Temmuz sürecinde hukuka uygun şekilde alınan dinleme kararları, bu kararlara dayanılarak elde edilen ses kayıtları ve bu kayıtların metne dökülmüş hali olan tapeler hukuka uygundu. Bu kayıtlar gizlice elde edilse bile UEFA ve CAS açısından geçerli delil olacaktı ve İFM, CAS'ın kararını onayacaktı. Yürürlükteki kanuna göre geçerli şekilde elde edilmiş delillerin, sırf kanun değişti diye geçerliliğini yitireceği iddia edilemez. İFM, bu yönde bir gerekçeyi reddeder.

Fenerbahçe, yeniden yargılama sayesinde Avrupa kupalarına katılacağını düşünebilir. Ancak İFM'nin geçmiş içtihatları göz önüne alındığında, İFM'nin yürütmeyi durdurma kararı vermesi beklenemez. İFM'nin Fenerbahçe'nin davasını kabul edip, CAS'ın kararını iptal etmesi de söz konusu olamaz.

3 Temmuz Sürecinde Yeniden Yargılama Olacak mı?

Dün 3 Temmuz sürecinde yeni bir sayfa açıldı. Aziz Yıldırım, Olgun Peker, İlhan Yüksel Ekşioğlu, Abdullah Başak, Ahmet Çelebi, Selim Kımıl hakkında yargılamanın yenilenmesi yönünde karar verdi.
Mahkemenin gerekçesi aşağıdaki gibidir:

"TCK'nun 220. maddesinde yer alan suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu 6526 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonrası CMK'nun 135. maddesinde düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayfa alınması ile CMK'nun 140. maddesinde yer alan teknik araçlarla izlemeye ilişkin katalog suçlar arasından çıkartılmıştır.

Mahkememize tevzi edilen dosyada Yargıtay tarafından onanan bir kısım eylemler onama tarihinden sonra yapılan kanun ile iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla izlemeye ilişkin katalog suçlar arasından çıkartılan TCK'nun 220. maddesine ilişkindir.

Aynı dosyada aynı olaydan yargılanması devam eden sanıklarla hakkındaki hüküm onanmış sanıklar arasında farklı yargısal sonuçlara ulaşmanın adalete güven duygusunu örseleyeceği ihtimal dahilindedir.

Bu açıklamalar dikkate alındığında, mahkememize tevzi edilen dosyada Yargıtay 5. Ceza Dairesince onama kararı verilmesinden sonra 6256 sayılı Yasa ile iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izlemeye ilişkin usul yasasında yapılan değişikliklerin CMK'nun 311/1-e maddesi kapsamında hükümler lehine değerlendirme yapılmasını gerektiren yeni olay niteliğinde olması nedeniyle (...)"

Mahkeme, bu kararı oybirliği ile verirken, infazın geri bırakılması kararını oyçokluğu ile verdi.

Belirtmek gerekir ki, bu karar tartışmaya açıktır. Tartışılmalıdır. Bu tartışmayı öncelikle sanık avukatı olmayan ve/veya sanıklarla yahut Fenerbahçe, TFF ile yakın ilişkisi olmayan ceza akademisyenleri yapmalıdır. Görülüyor ki, onlar da yorum yapmaktan çekiniyorlar.

Mahkemenin kararına katılmak mümkün değil. Mahkemenin gerekçeleri yanıltıcı ve hukukla örtüşmesi mümkün değil.

Öncelikle, Yargıtay'ın da haklı olarak belirttiği üzere (Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 11.06.2002, 6260/6846), "yeni olaylar" kavramı, yasa değişikliğini kapsamaz. Bu hususun yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilmesi, madde metnine ve yasa koyucunun iradesine aykırı olacaktır.

İkinci olarak, 3 Temmuz sürecinde yasaya uygun verilen iletişimin tespiti kararları ile bu kararlara dayanılarak yapılan kayıtlar ve bu kayıtların yazıya dökülmüş hali olan tapeler hukuka uygundur. İletişimin tespiti kararının alınmasında izlenecek usulün daha sonra değiştirilmiş olması, değişiklikten önce yürürlükte olan mevzuata uygun verilen kararları ve iletişim tutanaklarınının geçerliliğine etki etmez.

Usul kurallarında yapılan değişikliğin geçmişe etkili olup olmayacağı hususunda Yargıtay'ın kriterleri çok açık.

Hatırlatalım:

"Usul işlemleri, derhal uygulanırlık ilkesinin doğal sonucu olarak, gerçekleştirildiği sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olurlar. Ceza yargılaması sırasında yasada değişiklik olduğunda yeni yasa hemen uygulanır; ancak bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.

Bu ilkenin sonucu olarak;

1- Usul işlemleri mutlaka yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.

2- Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.

3- Yeni yasanın yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri yeni yasaya tabi olacaktır

4- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır."

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 26.03.2013, E. 2012/12-1515 K. 2013/102
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 31.01.2013, E. 2011/3-222 K. 2012/5
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 10.10.2006,  8-208/206

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun benzer birçok kararı bulunmaktadır.

Tekrarlayalım: Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir. Önceki yasanın yürürlükte olduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin yenilenmesi de gerekmez.

Mahkemenin "ama haksızlık olur" şeklindeki gerekçesi bu açıdan yanıltıcıdır. Hakkındaki ceza kararı kesinleşmiş olsun ya da olmasın, bütün sanıklar 3 Temmuz sürecinde usule, hukuka uygun dinleme kararları ile dinlenmişler ve tapeler yargılamada sanıkların önüne konmuştur. Sanıklar tapelere ve bunlara teşkil eden dinleme kayıtlarının içeriğine itiraz etmemişlerdir. Hatta bazı kayıtlar özel hayatın ve aile hayatının korunması gerekçesiyle dinletilmemiştir. Bazı sanıklar kayıtların dinlenmesine karşı çıkmıştır.

İçeriğine itiraz edilmeyen ve hukuka uygun elde edilen ses kayıtlarının ve tapelerin yeniden yargılamada temel alınmayacağını söylemek, en kibar anlatımla şark kurnazlığıdır. Hukukla bağdaşan yönü yoktur. Yeniden yargılama kararına yapılacak itirazın reddedilmesi halinde, davaya bakacak mahkeme kanun değişikliğinden önce verilmiş dinleme kararları ile elde edilmiş delillerle bağlı olacaktır.

Not: Trabzonspor, 14 Temmuz 2014 tarihinde 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin yeniden yargılamaya ilişkin karara itiraz etti. İtiraz dilekçesi için: http://goo.gl/MVG2SY

15 Haziran 2014 Pazar

Aylin Nazlıaka'dan Ankaragücü Hakkında Soru Önergesi

CHP milletvekili Aylin Nazlıaka, Ankaragücü ile ilgili yolsuzluk iddialarını TBMM gündemine getirmeye çalışıyor. Nazlıaka bu konuda yeni bir soru önergesi verdi.

Soru önergesi metnini aşağıda paylaşacağım.

Nazlıaka, borçları yüzünden küme düşürülen Ankaragücü'ne haksızlık yapıldığı görüşünde. Ankaragücü ligden düştüğü için Ankara'nın da ekonomik zarara uğradığını iddia ediyor.

Sayın milletvekili, Ankaragücü'nün darbecilerin emriyle 1. Lig'e geri döndüğünü bilmiyor mu? O kararı savunuyor mu? Neden soru önergesinde bu duruma değinmedi? Ankaragücü uzun süre devletin, askerin gücüne sırtını dayamıştı. Rüzgar ters yönden esmeye başlayınca tepetaklak yuvarlandı.

Nazlıaka'nın Ankaragücü olayına objektif bakmasını beklerdim ama kulübün darbeci geçmişinden bahsetmemeyi tercih ederek, tek derdinin Ankara takımlarını savunmak olduğunu gösterdi.

Nazlıaka'nın soru önergesindeki altıncı soru ise evlere şenlik. Nazlıaka, bu bölümde "Türkiye Futbol Federasyonu'nun futbolda şike, usulsüzlük ve yolsuzluk iddiaları konusunda gösterdiği hassasiyet(in) bilin(diğini)" iddia ediyor.

TFF'nin şikenin üzerini nasıl kapattığını bütün dünya biliyor. CAS, Beşiktaş kararında, "TFF kurullarının bir şekilde Tayfur Havutçu ve Serdal Adalı'ya ceza vermediğini"nazik şekilde ifade etti. Sayın Nazlıaka bizimle dalga geçiyor.

Sayın Nazlıaka çok iyi bilmektedir ki, TFF'nin şike ve yolsuzluk iddialarını ciddiye almaması öncelikle Ankaragücü'nün işine yaramıştır.

13 Kasım 2001 tarihinde oynanan Galatasaray-Ankaragücü maçı için Ankaragücü takımının futbolcularına teşvik primi gönderildiği iddia edilmiş ve bu durum TBMM Komisyon raporuna yansımıştı. Bu iddialar TFF tarafından yine halı altına silkelenmişti.

Sayın Nazlıaka'ya TBMM raporunun ilgili bölümlerini hatırlatmak isterim.

"Erman TOROĞLU (Eski hakem)
Kendi duyumlarına göre, en son teşvik iddiasında teşvik olduğunu, yani Ankaragücüne para geldiğini, Milli Takım Teknik Direktörü Ersun YANAL’ın bu işin ne kadar içinde olduğunu bilmediğini, olayda teşvik primini gönderenden hiç bahsedilmemesini hayretle karşıladığını, teşvik primini gönderenin Aziz Yıldırım olduğunun söylendiğini, bunun gibi Türkiye’de olan her çapta, 1. 2. 3. lig ve amatör kümelerde bu olayların yaşandığını, teşvik primi genel olarak maça çıkarken futbolculara geldiğini, olaydan haberi olan futbolcuların takım arkadaşlarına, arkadaşlar mal geldi yatıyor diyerek, maça çıkıp oynadıklarını, maç bitiminde paranın elden dağıtıldığını, aldıkları paradan herkesin masöre, malzemeciye de verdiğini, sistemin bu olduğunu, kulüp yönetiminin bu olaydan haberinin olamayacağını,eğer olursa paranın yarısına yönetimin el koyacağını, şike ve teşvik konusunda kanaate dayalı karar verilebilmesi gerektiğini, hakemin, gözlemcinin ve temsilcilerin aynı yönde karar vermeleri durumunda şike veya teşvik yapılmıştır kararının verilebilmesi gerektiğini,

Levent Seyit DOĞAN (Eski Ankaragücüspor Kulübü Yöneticisi)
Telegol programında duyumlarını söylediğini,

Serhat Ulueren (Star TV Spor Müdürü)
Ankaragücünün eski oyuncusu Cafer AYDIN’ın 21 Kasım saat 20:00’de kendisini arayarak, “Türkiye’de teşvik primi mi arıyorsunuz? İlk önce gideceğiniz kişi Ersun YANAL’dır.”dediğini, Cafer AYDIN’ın daha sonraki konuşmalarında ise kendisine 13 Mayıs 2001 tarihinde oynanan Galatasaray-Ankaragücü maçından bir hafta sonra para geldiğini, paranın kimden gelip kimler tarafından nasıl dağıtıldığını bildiğini, ancak canlı yayında açıklayacağını söylediğini, kendisinin de bunları kaydederek yayınladığını, daha sonra aldığı istihbarata göre, Ankaragücüne 500 bin dolar para geldiğini, paranın Ersun Hocanın evinde beklediğini, futbolcuların paylarının maçtan 10 gün sonra dağıtıldığını, personelin payına düşen kısmın ise 1,5 ay boyunca Ersun Hocanın evinde bekletildiğini,
Aldığı istihbarata göre,  Galatasaray -  Ankaragücü maçında,  Ankara gücüne 500 Bin dolar para geldiğini,  paranın Ersun Yanal’ın evinde beklediğini,  futbolcuların paylarının maçtan 10 gün sonra dağıtıldığını,  personelin payına düşen kısmın ise, 1, 5 ay boyunca Ersun Yanal’ın evinde bekletildiğini ifade etmiştir.

Cafer AYDIN (Futbolcu)
Telegol programında, Galatasaray maçından sonra kendilerine, bir zarfın içinde prim verildiğini söylediğini, bu parayı kulübün mü verdiğini yoksa dışarıdan mı geldiğini bilmediğini, esasen Türkiye’de teşvik primi olduğuna inandığını, dört büyüklerin zaman zaman teşvik primi verdiklerini, geçmiş yıllarda, iyi oynaması için aracıların kendisine para teklif ettiğini, ancak bunu reddettiğini, teşvik priminin önlenmesi için futbolcuların alacaklarını zamanında ve tam olarak almalarının gerektiğini, sözleşmelerin gerçek rakamlar üzerinden yapılmasının şart olduğunu,"

ifade etmiştir.

Yukarıdaki isimlerin kamuoyunda yer almak ve reyting toplamak için yalan söyledikleri iddia edilebilir. O zaman dönemin Komisyon üyesi milletvekillerinin tespitlerini dikkate almak gerekir.

CHP'li milletvekilleri Ahmet Ersin, Mehmet Küçükaşık ve Mesut Değer komisyon raporunda yer alan karşıoy yazılarında aşağıdaki ifadeleri paylaştılar:

"Telegol programında Cafer AYDIN'ın açıklamaları karşısında sadece bir soruşturma ile yetinilmiş, bir karar verilememiştir."

"Cafer AYDIN'ın şike ile ilgili açıklamalar yaptıktan sonra "BENİ VURACAKLAR" demesi ve kimsenin açıkça konuşmaya yanaşmaması ve komisyonumuzun Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda değişiklik yapılarak "gizli tanık"ın sporda da kullanılmasını önermesi bunun en büyük kanıtıdır."

Görüldüğü üzere, Ankaragücü sadece darbecilerin desteğini alan bir kulüp değil, aynı zamanda teşvik primi konusunda kamuoyu gündemine oturmuş ancak olayın örtbas edilmesi ile adı temizlenen bir kulüptür. Dönemin CHP milletvekilleri de bu duruma işaret etmiştir.

Sayın Nazlıaka, bir konuda haklıdır. Ankaragücü'ne haksızlık yapılmıştır. Doğru! Kurallar sadece bu kulüp için uygulanmıştır. Finansal fair-play kuralları gereği cezalandırılması gereken onlarca kulüp varken, ilk kurban Ankaragücü olmuştur. Ancak bu uygulama, Ankaragücü'nün hak etmediği bir ceza aldığı anlamına gelmez.

Nazlıaka, Ankaragücü'nü korumak yerine, yolsuzluğa karışmış bütün kulüplerin ve yöneticilerinin cezalandırılması için çaba harcamalıdır. Ankaragücü ile ilgili sorulan sorular, CHP'nin yönettiği il ve ilçelerde faaliyet gösteren kulüpler için de sorulmalı ve bu kulüpler de soruşturulmalıdır!

Aylin Nazlıaka'nın soru önergesindeki her bir soru için sayfalarca yorum yapılabilir.

Soru önergesi aşağıdadır:

"09/04/2012 Tarih ve 7/6193 Esas Numaralı soru önergemde MKE Ankaragücü Spor Kulübü'nde geçmiş yönetimler döneminde yaşanan yolsuzluk iddiaları yer almakta ve bu iddialara yanıt istenmektedir. Önemli yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının yer aldığı bu önergem yanıtlanmamıştır. Bu durum Hükümetinizin sporumuza ve Ankaragücü'ne bakış açısını ortaya çıkaran önemli bir göstergedir.

Bu bağlamda;

MKE Ankaragücü Spor Kulübü kentiyle özdeşleşmiş, taraftarıyla bütünleşmiş, başta Ankara 19 Mayıs Stadyumu olmak üzere Türkiye'nin tüm futbol sahalarına 102 yıllık tarihiyle kök salmış gerçek bir futbol hikayesidir. Ankaragücü, Türkiye'de kuruluşundan itibaren futbolliglerinde birinci ligde en çok yer alan dördüncü takımıdır.

Şampiyonluğa oynayan takımlar bile tribünleri zor doldururken Ankara'nın dört bir yanından dişinden, tırnağından arttırdığı bilet parasıyla her maç 19 Mayıs Stadyumu'nu dolduran 1 O binlerce insan hem gerçek futbol taraftarlığının bir örneği hem de Ankaragücü sevgisinin tribünlerdeki yansımasıdır.

Ankara'nın en önemli marka değerinden ve sembollerinden biri olan MKE Ankaragücü Spor Kulübü zor bir dönemden geçmektedir. Daha önceki soru önergernde de belirttiğim gibi; Ankaragücü, 2011-2012 Futbol Sezonunu şöyle tamamlamıştır: Kulüp yüksek meblağlı borcu nedeniyle icralık olmuş, gelirlerine haciz gelmiştir. Futbol takımının çok sayıda oyuncusu alacakları ödenmediği için anlaşmalarını feshetmiştir. Takım, sezonu bir profesyonel futbolcu ile tamamlamıştır. Takım maçiarına altyapıdan gelen genç oyuncularla devam etmiştir. Ankaragücü en temel ihtiyaçları karşı layamadığı bir futbol sezonu geçirmiştir. Temel gıda ihtiyaçlarını taraftarlar kendi aralarında para toplayarak karşılamaya çalışmışlardır.

Ankaragücü Spor Kulübü'nü siyasi beklenti ve amaca basamak olarak gören, bu beklentileri yerine gelmediğinde, kulübe adeta bir intikam duygusuyla saldıran, takımı muvazaalı biçimde borçlandıran kötü bir yönetimin faturası ödetilmektedir. Asıl cezalandırılan ise Ankara ve Ankaralılardır. Bir futbol takımı içinde bulunduğu kentin tanıtımına ve ekonomisine katkısının yanında, o kentin tarihini, kültürünü ve ruhunu temsil etmektedir."

1- Ahmet Gökçek göreve geldiğinde MKE Ankaragücü Spor Kulübü Derneği'nin toplam borç ve alacakları nedir?
2- MKE Ankaragücü Spor Kulübü Derneği 30 Ağustos 2009-24 Ağustos 2011 tarihleri arasında kaç TL borçlandırılmıştır? 24 Ağustos 2011 tarihi itibariyle toplam borç ve alacaklar ve bunların kaynağı nedir? 06 Nisan 2012 tarihi itibariyle MKE Ankaragücü Spor Kulübü'nün borçlarının dökümü ve toplam borcu nedir? Bunların ne kadarı faiz, icra gibi giderleri kapsamaktadır?

3- 30 Ağustos 2009-24 Ağustos 2011 tarihleri arasında kaç futbolcu transfer edilmiştir? Bu oyuncular takımla hangi tarihte anlaşma imzalamıştır? Takımdan sözleşme bitiş tarihi itibarıyla ayrılma tarihleri nedir? Bu oyuncular için kulüplerine ödenen benservis bedeli nedir? Oyunculara ödenen transfer ücreti nedir? Bu transferler nedeniyle MKE Ankaragücü Spor Kulübü'nün halen borçlu olduğu kulüp ya da oyuncu var mıdır? Bu kulüp ve oyunlar ile borç miktarı nedir?

4- MKE Ankaragücü Spor Kulübü Derneği yönetim kurulunda görev yapmadığı halde kulüpten alacağı olan özel kişilik var mıdır? Kimlerdir? Alacak miktarları ve borcun kaynağı nedir?

5- MKE Ankaragücü Spor Kulübünün Süper Lig'den düşmesinin Ankara ekonomisini ve tanıtımını olumsuz etkileyeceği bilinmektedir. Bununla ilgili tahmini rakam nedir?

6- Türkiye Futbol Federasyonu'nun futbolda şike, usulsüzlük ve yolsuzluk iddiaları konusunda gösterdiği hassasiyet bilinmektedir. Bu hassasiyet neden Ankaragücü için gösterilmemektedir? Bunu engelleyen siyasi bir güç mü vardır?

7- Medyada özellikle son günlerde MKE Ankaragücü Spor Kulübü'nün 30 Ağustos 2009-24 Ağustos 2011 tarihleri arasında görev yapan yönetim kurulunun şaibe, usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarına ilişkin haberler geniş olarak yer almaktadır. MKE Ankaragücü Spor Kulübü'nün söz konusu dönemine ilişkin kulüp başkanı ve yöneticileri hakkında neden soruşturma açılmamaktadır?

8- MKE Ankaragücü Spor Kulübü Derneği'nin ilamsız takip yoluyla bir günde yaklaşık 35 milyon TL borçlandırıldığı iddiası doğru mudur? Alacaklıların aynı gün aynı icra dairesine başvurduğu ve konuyu aynı avukatın takip ettiği iddiası doğru mudur? Kulüp yönetimi tarafından bu borçlara neden itiraz edilmemiştir? Ankaragücü hile yoluyla mı borçlandırılmıştır? Bu konuda soruşturma açılması düşünülmekte midir?

9- Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın başkanlık yapmadığı halde, Ankaragücü'nün mali ve sportif durumu ile ilgili sürekli açıklama yapmasının nedeni nedir?

10- MKE Ankaragücü Spor Kulübü Derneği'nden alacaklı olan özel ya da tüzel kişiliklerin Ankara Büyükşehir Belediyesiyle iş ilişkisi var mıdır? Bu özel ya da tüzel kişiliklerin 30 Ağustos 2009-24 Ağustos 2011 tarihleri arasında Ankara Büyükşehir Belediyesi'nden aldıkları herhangi bir ihale, iş, proje var mıdır?

11- Ankaragücü A.Ş. adında bir şirket kimler tarafından kurulmuştur? Bu şahısların sahip ya da ortak oldukları ticari yapıların Ankara Büyükşehir Belediyesi ya da yöneticileri ile her hangi bir ticari ilişkisi var mıdır?" 

CHP'li Hasan Ören'den Turgutluspor Hakkında Soru Önergesi

CHP'nin Manisa milletvekili Hasan Ören, Turgutlu'da uygulanacak 120 milyon TL değerindeki kentsel dönüşüm projesini alan Bayburt İnşaat - Özgün Yapı A.Ş.'nin Toto 2. Lig Beyaz Grup'ta mücadele eden Turgutluspor Kulübü'ne 500.000 TL'lik bağış yapıldığı ama bu bağışın kayıtlarda gözükmediğine dair ihbarlar aldığını belirterek, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın yanıtlaması için yazılı soru önergesi verdi.

Soru önergesi aşağıdaki gibidir:

"Spor kulüpleri 5253 sayılı Demekler Kanuna göre faaliyet yürütmektedir. Halen Spor Toto 2. Lig Beyaz Grup'ta mücadele eden Turgutluspor Kulübüneyapılan ve kayda girmediği iddia edilen bağışlarta ilgili tarafıma şikayetler gelmektedir.

2012 yılında Turgutlu'da kentsel dönüşüm adı altında 12.000 kişilik stadyum ve 2.500 kişilik spor salonu ile yıkılacak olan eski stadyumun yerine birlikte 900 konut ve 50 işyeri yapılması kararlaştırılmıştır. 120 milyon TL değerindeki projenin ihalesini Bayburt İnşaat - Özgün Yapı A.Ş. ortak girişimi kazanmıştır.

İhaleyi alan Bayburt İnşaat'ın Turgutluspor'a 500.000 TL bağış yaptığı ve bu bağışın kayıtlarda görünmediği iddia edilmektedir. Ayrıca bu çekleri kimin tahsil ettiği bilinmemektedir.

1- 2012-2013 ve 2014 yıllarında Bayburt inşaat veya ortağı Özgün Yapı A.Ş. Turgutluspor'a ne kadar bağış yapmıştır?

2- Bayburt İnşaata ait bağış çekleri Turgutluspor kayıtlannda görülmekte midir?

3- Bu çekleri Turgutluspor adına bankadan kimler tahsil etmiştir?

4- Bayburt İnşaata ait bağış çekleri Turgutluspor başka kişi ve kuruluşlara ciro edilmiş midir? Cirolar kimlere hangi gerekçe ile yapılmıştır?

5- Çekler ciro edildi ise, bankalardan tahsilatını kimler yapmıştır?

6- Gençlik ve Spor Bakanlığı olarak bu konuların araştıniması için Turgutluspor kulübünde denetleme yapmayı veya yaptırmayı düşünüyor musunuz?"

10 Haziran 2014 Salı

Türkiye Cimnastik Federasyonu Kamp Talimatı Yürürlüğe Girdi

Türkiye Cimnastik Federasyonu Kamp Eğitim Talimatı yürürlüğe girdi.

Talimatın Spor Genel Müdürlüğü'nün sitesinde yayınlanan metni için bkz. http://goo.gl/frfStW

Talimatın federasyonun sitesinde yayınlanan metni için bkz. http://goo.gl/wLuUmz

Bu talimatın iki kurumun Internet sitesindeki başlığı "Kamp Talimatı" olmasına rağmen, metin içinde başlık "Kamp Eğitim Talimatı" olarak yazılmış.

Bisikletliler Derneği'nden Kıtalararası Bisiklet Gezisi Hakkında Açıklama

Geçen Pazar kıtalararası bisiklet gezisi düzenlendi. Bisikletliler Boğaziçi Köprüsü'nden geçtiler.

Bu organizasyonda bazı tatsız olaylar yaşanmış. Bu olayların önemli kısmını baştan tahmin ettiğim için organizasyona katılmamıştım. Öngörülemeyen olay ise, bisikletlilerin bir arabanın camlarını parçalamaları oldu.

Aşağıda organizasyonu üstlenen Bisikletliler Derneği yönetim kurulunun açıklaması yer alıyor. Sanki kendilerinin hiç sorumluluğu yokmuş gibi herkesi suçlamışlar. Bu açıklama ile ilgili yorumlarımı daha sonra paylaşacağım.

İşte o açıklama:

"Pazar günü etkinliğimizde yaşanan üzücü olay üzerine açıklama ihtiyacı doğmuştur, ancak olay hakkında olaya karışan kişler ile tek tek konuşup inceleme yaptıktan sonra açıklamayı daha uygun bulduk.
Dernek olarak kurulduğumuz 2008 yılından bu yana her yıl başarı ile gerçekleştirdiğimiz Birleşmiş Milletler Dünya Çevre Günü, Kıtalararası bisiklet gezisi toplumda bisikletin çevreye katkıları konusunda farkındalık yaratmak amacı ile başlatılmıştı.
Tüm yazışmalar Mayıs ayı içinde yapılmış, İstanbul Valiliği taleplerimiz doğrultusunda Emniyet Asayiş, Trafik, Sağlık, Milli eğitim, Çevre ve Şehircilik, Karayolları il müdürlüklerini bu etkinliğin yapılması için görevlendirmiş, 
Bakıköy belediyesi ve diğer sponsorlarında desteği ile etkinlik için tüm hazırlıklar tamamlanmıştır.

Lütfi Kırdar Kültür Merkezi önünde ki buluşmada her şey olağan başlamış, çekiliş numaraları sorunsuz dağıtılmış, destek araçları, eskortlar, takip araçları hazır şekilde ilk bölüm olan Mecidiyeköy - Şişli - Balmumcu geçişleri Polislerin mükemmel emniyet tedbirleri ile geçilmişti. 
Köprü üzerinde tamamen kapatılmasını bu yıl kafile katılımcı sayısı da dikkate alınarak geçişin uzun süreceği dikkate alınarak bu yıl sınav'a girecekler de dikkate alınarak iki şerit olarak düşünüldü. Ancak sabah Emniyetten gelen bilgi Boğaz köprüsünde son dakika da Emniyetin köprüyü iki şerit değil bir şerit olarak size tahsis edeceğiz denmesi bizler için günün ilk kötü süprizi olmuştur.
Emniyetin bu kararının gerekçesi ise aynen şöyle ; tek şeritte arıza olması halinde çekici gönderemiyoruz müdahale edemiyoruz, bu neden ile iki şerit motorlu taşıtlara bir şerit size ayrılacaktır. Açıklaması gelmiştir.
Bu karar değişikliği bizlere köprü üzerinde bir hayli sıkıntılı anlar yaşatmıştır.
Bu etkinlikle bizlerle pedal çeviren Karayolları Bölge müdür yardımcısı ve Köprüden sorumlu Yüksek Mühendis de tek şeridin yetersiz olduğunu kabul etmiştir, ancak bu karar tamamen Emniyet'e aittir. 
Daha sonra her yıl sıkıntı yaşadığımız Beylerbeyi - Üsküdar arasında trafiğin tamamen durdurulmasını talep etmiştik ancak bazı yıllar bir türlü gerçekleştirilemedi. Bu sıkıntılı bölge köprüden tamamen ayrı trafik ekiplerinin sorumluluğunda olup, bu yıl da bu bölge de aynı sorunla maalesef karşılaştık, trafik karşıdan akmaya devam etti, burada sorun trafiğin akması yanında diğer yandan bisikletli grubun köprü üzerinde Avrasya Maratonunda kahvaltı edenlerin, dans edenlerin yaptığı gibi bu etkinlik amaç ve hedefleri dışında farklı amaçlarla durmasıdır.
Bu durmalar sonucunda grup bölündüğünde aralar açıldığında aralara araçlar girebilmekte geride kalanlar için kavşakta görevli polisler "sürücülerin bekletilmelerine karşı tepkileri yanında galiba konvoy bitti" diyerek trafiği açmaya başlaması sıkıntımızı daha da arttırmıştır.
Tüm bu yol güvenliği sağlayıcı tedbirlerde derneğimizin bir sorumluluğu bulunmamaktadır.
Etkinliğimizde Emniyetce alınan tedbir, konvoy geçene kadar trafik durdurulması şeklinde idi. 
Bu kadar büyük katılımcı sayısı öncü ve artçı gerektirdiği gibi tecrübeli herkesin sorumluluk hissedip grup içinde yancılık yapması gerekmekte idi..
Binlerce kişiye bin kadar yancı görevlendirmek kadar imkansız bir durum olamaz, yurt dışı örneklerde de bunu görebilirsiniz. Avrasya Maratonu halk koşusunda benzerdir, herkes belirlenen güzergahda koşusunu tamamlamaktadır.
Üsküdar dan sonra Harem'e kadar bölünmüş sahil yolu herkes için oldukca güvenli olup son sıkıntılı noktamız Harem otogar çıkışı oldu. Bu noktada Emniyetin yeterli personel bulundurmayışı bizlere ciddi sıkıntı yaşatmıştır. 
Varış alanına girdikten bir süre sonra dışarıda yaşanan istenmeyen olaylar zinciri hepimizi derinden üzmüştür.
Harem kavşağıda varış alanına girişte polis memurunun kestiği yolda araçlardan biri son bisikletçi geçerken Fidan Özyürek üzerine sürüp ani fren yapınca eşi Cengi Özyürek tarafından tepki gösterilmiş ve çevredeki diğer bisikletlilerinde katılımı ile büyüyen tepki olmuş, bu tepkiden korkan sürücü gaza basıp kaçmaya kalkınca biraz ileride duran Mert Özdemir ve Ali Yayla arkadaşlarımıza çarparak hafif yaralanmalarına sebep olmuştur. Tüm arkadaşlarımıza tekrar geçmiş olsun dileklerimizi gönderiyoruz. Kabul etmeleri halinde kendilerine Avukat desteği vereceğiz. 
Olay anında etkinliğin bisiklet bölümü sona ermiş çekilişin başlaması için herkes sabırsızlanıyordu, bu arada gerçekleşen olay da herkesin koştuğu yerde ne olduğunu anlayabilmek için ilk anda olay yerine yönetim kurulu üyelerimizin tümü gitmiş görülen yaralılar ve linç edilmek üzere olan araç içindeki çocuk ve kadınları görünce şok olmuşlar bir arkadaşımız telsizden ambulans diye bağırırken diğer polis desteği gerekiyor diye çağrı yapıyordu.
Mevcut fotoğraf ve videolarda yönetim kurulu üyelerimiz ve temsilcilerimiz çevredekileri sakinleştirmeye çalışırken, kısa süre sonra gelen bilgi ise arkadaşlar hafif yaralı mesajı ile rahatladık ve çekilişe devam etmenin ortamı sakinleştirmek için daha doğru olacağı görüşü ile hareket ettik aksi takdirde çekiliş durdurulsa tüm dikkatler olay yerine yönelecek ve olay daha da büyüyebilecekti.
Ortamın biraz sakinleşmesi hepimizi rahatlattı ancak bu istenmeyen olay bisiklet kültürünün gelişimi farkındalık yaratmak için yaptığımız çabalara gölge düşürmüştür.
Sonuç olarak bu etkinliğin güven içinde gerçekleşemesi için gerekli tüm hazırlıklar, toplantılar ve yazışmalar daha önce yapılmış olmasına rağmen Emniyet teşkilatımızın Üsküdar ilçesinde yeterince tedbir alamayışı bu sıkıntı ve olayları yaşamamıza neden olmuştur.
Yaralı arkadaşlarımıza tekrar geçmiş olsun diyoruz.
Büyük emek ile hazırlanan etkinlik, müsaade alınan amaç ve hedefler doğrultusunda gerçekleştirilmeye çalışılırken derneğimizden kaynaklanan hatalar için özür dileriz.
Etkinlik detaylı değerlendirilmekte olup önerileriniz doğrultusunda aksaklıkların tekrar yaşanmaması için gerekli özen gösterilecektir.
Saygılarımızla,
Bisikletliler Derneği Yönetim Kurulu"

7 Haziran 2014 Cumartesi

İlhan Cavcav: "Ceza Hakkaniyetli Değil"

UEFA'nın Eskişehirspor ve Sivasspor'u şikeden ötürü Avrupa Ligi'nden men etmesinin ardından, Kulüpler Birliği ve Gençlerbirliği Spor Kulübü başkanı İlhan Cavcav demeç vermiş. Cavcav, cezayı hakkaniyetli bulmadığını; fiilin sahiplerinin değil de kulüplerinin cezalandırılması ve tarihlerine gölge düşürülmesinin adil olmayacağını ifade etmiş.

Bu demeci okuyunca, İlhan Cavcav'ın şike ile görüşleri aklıma geldi.

CavcavTBMM bünyesinde kurulan Türk sporunda şiddet, şike, rüşvet ve haksız rekabet iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/63, 113, 138, 179, 228) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu'nun raporunda Cavcav'ın şike ve teşvik primi ile ilgili olarak,

"Hiçbir kulüp yöneticisinin hiçbir futbolcusuna “gel kardeşim bu maçı ver” diyemeyeceğini, ancak geçmişte özellikle bazı yabancı futbolcuların para karşılığı maç sattıklarını öğrendiğini,"

"Teşvik primi verilmesi ve hatır şikesi hususlarının, geçmişte olduğu gibi günümüzde de devam ettiğini, kimsenin teşvik primi yok diyemeyeceğini, yönetici, teknik direktör, futbolcu herkesin bu işin içinde olduğunu, Türkiye Şampiyonu olan takıma UEFA’nın 6 trilyon gibi bir para verdiğini, bir takımın 6 trilyon için 500 milyar teşvik primini kolaylıkla verebileceğini, ancak bu hususları ispat etmenin çok zor olduğunu,"


söylediği belirtildi.


Aynı komisyona TFF eski başkanı ve bugün Fenerbahçe yönetim kurulu üyesi Abdullah Kiğılı da görüş bildirmiş ve İlhan Cavcav'a atıf yapmıştı. İlgili raporda Abdullah Kiğılı'nın "Teşvik denildiğini, şike denildiğini, ancak sayın İlhan Cavcav’ın da çıkıp “gayet normal, yapılır” dediğini, buna kimsenin mani olamayacağını, kendisinin iki futbolcu satın alması halinde kimsenin ruhunun dahi duyamayacağını, bu işin delilinin bulunamayacağını, bu hususta Futbol Federasyonu’na yetki verilmesi gerektiğini ve Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu’nun kanaate dayalı olarak karar vererek cezayı saptaması gerektiğini, futbolcu Cafer Aydın’ın 4 yıl önceki hadiseyi kendilerine de, Federasyona da anlattığını, ancak Federasyon’un bir hafta içinde “zaman aşımına uğramıştır” diyerek dosyayı kapattığını, şike ve teşvik priminin bütün futbol kamuoyu tarafından kanıksanıp doğal karşılanır hale geldiğini, bu durumun önleneceği konusunda da bir umutsuzluk olduğunu" belirttiği ifade ediliyor. (Raporun şike ve teşvik primi ile ilgili bölümleri için: http://goo.gl/pbQu1Jhttp://goo.gl/CQsIO2)

İlhan Cavcav, 3 Temmuz sürecinde de şikeyi örtbas etmeye çalışmış ve "futbolun marka değeri" safsatasıyla kulüplere ceza verilmemesi gerektiğini ileri sürmüştü.

Cavcav'ın beyanına şaşırmadım. Bakalım, UEFA soruşturmasında sıra Gençlerbirliği'ne gelince nasıl bir tavır takınacak!

Milliyet'ten Yanlış Haber

UEFA Temyiz Kurulu, Eskişehir ve Sivasspor'un UEFA Avrupa Ligi'nden men etti.

Bugün Milliyet gazetesinde yayınlanan bir yazıda iki konuya değinildi.

Yazının ilk bölümünde UEFA'nın şike sürecinde ismi geçen bütün kulüpleri takibe aldığının öğrenildiği belirtilmiş. "Günaydın" deyip, bu bölümü geçiyorum.

Yazının ikinci bölümünde ise Eskişehir ve Sivasspor'un UEFA kararından sonra izleyeceği yol haber yapılmış. Bu bölüm baştan sona yanlış. Ne yazık ki, bu bölüm "hukukçuların yorumlarına" dayandırılmış.

Haberdeki iddialar ve düzeltmeler aşağıdadır.

1) "Eskişehirspor ve Sivasspor’a 2 yıl men cezası ve 300’bin euro para cezası isteyen UEFA müfettişlerinin talebine karşın, iki kulübe de 1’er yıl “katılamaz” hükmü veren Disiplin Komitesi’nin kararından sonra, CAS yolu açıldı. 20 gün içerisinde Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne itiraz hakkı bulunan Sivasspor ve Eskişehirspor kulüplerinin, bu süreyi beklemeden en geç bir hafta içinde yasal işlemleri başlatacağı bildirildi."

Dünkü kararı UEFA Disiplin Komitesi vermedi. UEFA Temyiz Kurulu ilgili karara imza attı.

Sık sık yapılan bir hataya bu haberde de rastladık. CAS'ın açılımı "Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi" değildir. Doğru tercüme "Spor Tahkim Mahkemesi"dir. (Detaylı açıklama için: http://goo.gl/cPBL4p)

UEFA Temyiz Kurulu kararlarına başvuru süresi 20 gün değil, 10 gündür. Bu süre UEFA'nın Eskişehirspor ve Sivasspor ile ilgili açıklamasında belirtildiği gibi; sürenin hukuki kaynağı UEFA Statüsü'nün 31'inci maddesinin 3'üncü fıkrasıdır. Milliyet, 20 günlük süreyi nereden çıkardı? Bir hukukçudan mı görüş aldılar?

2) "Her iki kulübün de ilk etapta UEFA kararının durdurulması yönünde talepte bulunacağı öğrenilirken, CAS’ın Haziran ayı sonunda başlayacak Avrupa Ligi ön eleme maçları arefesinde tarafların hızlı yargılanma tisteğini kabul edeceği vurgulandı."

- "tisteğini" ifadesi, gazetenin Internet sitesinden aynen alınmıştır.

- CAS'ın hızlı yargılama yapması için öncelikle uyuşmazlığın iki tarafının bu konuda anlaşması gerekir (CAS Tüzüğü, R52/III). Kulübün CAS'tan hızlı yargılama istemesi tek başına yeterli olmaz. Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın davalarının hızlı yargılama usulü ile görülmesi, iki kulübün UEFA ile anlaşması sonucu gerçekleşmişti. Hatta hızlı yargılama teklifi UEFA'dan gelmişti. Eskişehirspor ve Sivasspor, UEFA kabul etmezse, hızlı yargılama imkanından faydalanamaz. O zaman sormak lazım: UEFA hızlı yargılamayı kabul etmezse, sırf Haziran ayında Avrupa Ligi ön eleme maçlarının oynanacağı gerekçesiyle CAS hızlı yargılama yapabilir mi? Hangi hukukçu CAS'ın iki kulübün hızlı yargılama talebini kabul edeceğini iddia etti?

3) "CAS’ın, tıpkı Fenerbahçe örneğinde olduğu gibi turnuvanın prestiji açısından yürütmenin durdurulması yönünde karar vermesi beklenirken, başvurunun reddedilmesi durumunda Sivasspor ve Eskişehirspor’un bulundukları turdan itibaren ihraç edilmelerinin yüksek ihtimal olduğu, hukukçular tarafından dile getirildi."

Yazının sahibi, Fenerbahçe'nin CAS'ta açtığı ilk davayı unutmuş ya da hatırlamak istemiyor.

CAS, ilk davada Fenerbahçe'nin yürütmeyi durdurma kararı talebini reddetti. CAS, "turnuvanın prestiji"ne bakarsa, aksine, şike ile suçlanan kulüplerin turnuvaya katılmaması yönünde karar verir. Bugüne kadar CAS, şike sebebiyle ceza alan hiçbir kulübün yürütmeyi durdurma talebini kabul etmedi.

Fenerbahçe'nin CAS'taki ikinci davasında ise kamuoyu yanıltıldı. Fenerbahçe yönetimi ve hukukçuları CAS'ın yürütmeyi durdurma talebini kabul ettiğini, UEFA'nın çatırdayacağını, yürütmeyi durdurma kararının savaşlarında ne kadar haklı olduklarını gösterdiğini, kendilerine kurulan komplonun CAS tarafından bertaraf edileceğini ileri sürmüşlerdi.

CAS, Fenerbahçe'nin yürütmeyi durdurma talebini kabul etmedi. UEFA ve Fenerbahçe, yürütmenin durdurulması konusunda anlaştı. CAS da "taraflar arasındaki anlaşma uyarınca, UEFA Temyiz Kurulu kararının uygulanmayacağını" açıkladı.

CAS, Eskişehirspor ve Sivasspor'un yürütmeyi durdurma taleplerini reddedecek. CAS bu talebi reddederse, Milliyet'teki iddianın aksine, Eskişehirspor ve Sivasspor zaten ön eleme turunda hiç yer almayacakları için, ihraç edilmeleri de söz konusu olmayacak.

4) "2014-15 sezonunda Türkiye’yi Şampiyonlar Ligi’’nde Galatarasay ve Beşiktaş, UEFA Avrupa Ligi’nde ise Trabzonspor dışında temsil edecek başka takım bulunmayacak."

Bu ihtimal, Sivasspor ve Eskişehirspor'un Avrupa Ligi ön eleme turu maçlarına başlayıp da ihraç edilmeleri ihtimali için ortaya atılmış.

Sivasspor ve Eskişehirspor'un yürütmeyi durdurma talepleri reddedilecek. Bu iki takım ön eleme oynayamayacak. Peki onların yerine kim geçecek? Bu sorunun yanıtını uzun bir yazımda paylaşmıştım (http://goo.gl/aU85HT). Aşağıda özet geçeceğim.

UEFA Avrupa Ligi Talimatı'na göre Kardemir Karabükspor ve Bursaspor Avrupa Ligi ön eleme turlarına katılabilecek. Ancak Kardemir Karabükspor yönetiminin Emenike'ye yönelik şike girişimlerinin haberdar olmasına rağmen TFF'ye bilgi vermemesi Karabükspor'un şike sebebiyle ceza almasına sebep olabilir.

Kardemir Karabüspor, UEFA Avrupa Ligi'ne alınmazsa, sıra Gençlerbirliği'ne gelecek. 2010-2011 sezonunda kulübün genel müdürlüğü görevini yürüten Zafer Önder İpek'in, Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçında şike ve Gençlerbirliği-Trabzonspor maçında teşvik primi için aracılık ettiği tespit edildiği için Gençlerbirliği'nin UEFA'dan ceza alması muhtemel.

Kardemir Karabükspor ve Gençlerbirliği ceza alırsa, sıra Akhisar Belediyespor'a geliyor.

UEFA talimatlarına göre, Bursaspor ve Akhisar Belediyespor'un UEFA Avrupa Ligi ön eleme turuna gitmesi beklenebilir. Bununla birlikte, önümüzde yeteri kadar zaman yok. Kanımca sadece Bursaspor Avrupa Ligi ön eleme turuna alınacaktır. Kardemir Karabükspor ve Gençlerbirliği'nin yargılaması zaman alacağı için, ön eleme turları başlayana kadar Akhisar Belediyespor'un katılımını sağlayacak süreç bitemeyecektir.

Dileğim, Akhisar Belediyespor'un hak ettiği Avrupa yolculuğuna biletini almasıdır.