29 Ocak 2014 Çarşamba

IAAF'ten Yanlış Hesap

IAAF, dün akşam paylaştığı bülten ile aralarında 32 Türk atletin de yer aldığı bir listeyi kamuoyunun bilgisine sunmuştu. O listeyi detaylı biçimde kaleme almıştım.

Ne yazık ki IAAF'in listesi yanlış. Bazı Türk atletlerin cezaları yanlış hesaplanmış. 2015'te sona ermesi gereken cezalar 2013'te bitiyor gibi ilan edilmiş.

İsa CanFatih EryıldırımDilek Esmer, Emel Güngör, Kaan Şencan'ın cezalarının bitiş tarihlerinin düzeltilmesi gerekiyor.

IAAF'in hatalı bildirimi aşağıdaki gibidir.



Tahkim Kurulu, Fenerbahçe'nin İtirazını Reddetti

TFF Tahkim Kurulu, Fenerbahçe A.Ş.'nin TFF Yönetim Kurulu'nun, 21.01.2014 tarihli ve 37 sayılı toplantısında TFF Futbol Disiplin Talimatı'nda yapmış olduğu değişikliğe karşı itirazı, TFF Yönetim Kurulu kararında usul ve esasa aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddetti.

Fenerbahçe A.Ş'nin itiraz ettiği yeni düzenleme, TFF Futbol Disiplin Talimatı'nın 52'nci maddesi idi. Maddenin değiştirilmiş birinci fıkrası şöyle: "(1) Stadyumlarda  topluluk halinde söz veya hareketlerle ya da benzeri araçlar ile aşağılayıcı, tahrik veya taciz edici nitelikte tezahüratta bulunulması, devamlılık kıstası uygulanmaksızın yasaktır."

Yeni düzenleme ile, çirkin ve kötü tezahuratta süreklilik şartı kaldırıldı. Bu düzenlemeye kadar çirkin ve kötü tezahüratın kulüpler için disiplin suçu teşkil etmesi için "toplu olma" ve "devamlı olma" kriterlerinin gerçekleşmesi aranıyordu.

TFF Tahkim Kurulu, Ankaragücü (K. 2008/45), Beşiktaş (K.2008/2) başta olmak üzere birçok kulübü bu kriterlerle cezalandırmıştı.

Tahkim Kurulu'nun bu kriteri hiç olmayacak şekilde değerlendirdiğine de şahit olmuştuk. Kurul, Beşiktaş ile ilgili bir kararında (K.2007/381), olaylarla bağdaşmayacak şekilde çirkin ve kötü tezahürat için gerekli şartların oluşmadığına kanaat getirmişti.

İlgili karar şöyleydi: "Çirkin ve kötü tezahürat sebebiyle verilen 30.000.-YTL ceza ile ilgili olarak ise Beşiktaş seyircisi tarafından gerçekleştirilen çirkin ve kötü tezahüratın tüm müsabaka boyunca toplam 54 saniye kadar bir sürede gerçekleştiği, bu çirkin ve kötü tezahüratın bir kısmının müsabaka öncesinde gerçekleştiği, tezahüratların bir kısmının 2000 kadar Beşiktaş seyircisince bir kısmının ise 200 kadar Beşiktaş seyircisince gerçekleştirildiği, müsabakayı 55.000 civarında seyircinin izlemesi karşısında olayda çirkin ve kötü tezahüratın sübutu için aranan toplu olma ve devamlılık unsurlarının gerçekleşmediği anlaşılmakla (Üye Tanju Güvendiren'in olayda çirkin ve kötü tezahüratın unsurlarının mevcut bulunduğu, bu nedenle PFDK kararının onanması gerektiği yönündeki karşı oyu ile) çirkin ve kötü tezahürat sebebiyle FDT'nın 31/2. maddesi uyarınca verilen 30.000.-YTL para cezasına ilişkin kararın oyçokluğuyla kaldırılmasına,"

Tahkim Kurulu müsabaka öncesi yapılan çirkin ve kötü tezahüratı nazara almadı. 54 saniyeyi "süreklilik" unsuru için yeterli görmedi. Kurul, 2000 taraftarın küfürlerini "toplu tezahürat" olarak kabul etmedi. 55.000 civarında seyircinin bulunduğu bir stadyumda "toplu tezahürat"ın oluşması için kaç bin taraftarın küfretmesi gerekiyordu?

TFF yönetim kurulu "süreklilik" kriterini kaldırarak, PFDK ve Tahkim Kurulu'nun kronometre ile hukuk tayin etmesi saçmalığının önüne geçmiş oldu.

Neden Fenerbahçe bu değişikliğe itiraz etti? Gerekçeleri neydi? Tahkim Kurulu'nun kararında bu gerekçeleri göremiyoruz. Tahkim Kurulu her zaman olduğu gibi, yine taleplerdeki gerekçeleri açıklamadığı gibi, kararını da gerekçesiz yayınladı.

UEFA ve FIFA talimatlarında çirkin ve kötü tezahürat için süreklilik aranmıyor. Özellikle ırkçı tezahuratlarda bunun birçok örneğini gördük. On saniye bile sürmeyen tezahuratlar kulüplerin başını yakıyor. Fenerbahçe'nin talimat değişikliğine karşı çıkma sebeplerini öğrenmek isterdim.

PFDK'nın bu değişikliği gereği gibi uygulayacağından şüpheliyim. Öncelikle hakem ve gözlemcilerin bütün küfürleri raporlarına yazmayacağını biliyorum. Yazılan küfürlerin, çirkin ve kötü tezahüratların nitelendirilmesinde taklalar atılacağından eminim. PFDK çoğu tezahüratı çirkin/kötü tezahürat olarak değerlendirmeyecektir. Değerlendirdi diyelim, Tahkim Kurulu kararları törpüleyecektir. PFDK, çirkin veya kötü tezahürat olarak değerlendirmezse, kimse bu karara itiraz etmeyecektir. Tahkim Kurulu da değerlendirmekten kurtulacaktır.

Kulüplerin çirkin ve kötü tezahürata karşı savaşa karşı çıkması düşündürücüdür. Kulüpler taraftarlarına sahip çıkmak yerine TFF ile savaşa girmemelidir. Lobi faaliyetleri yapmamalıdır. Medyayı kullanmamalıdır. Kulüpler bundan vazgeçmeyeceğine göre, TFF hakemleri, gözlemcileri ve kurulları talimatları kimsenin gözünün yaşına bakmadan uygulamalıdır.

Şike sürecinde ve büyük kulüplerin yöneticileri, oyuncuları hakkında verilen kararları göz önüne alınca TFF'nin yakın zamanda Disiplin Talimatı'nı tekrar değiştireceğini iddia etmek akıl dışı olmaz. Büyük kulüplerin canı yanmaya başladığı anda TFF'ye baskı artacaktır. Kimse o talimatın tekrar değiştirilmesini engelleyemez.

FIFA ve UEFA'nın Muhtemel Yaptırımları

Yargıtay'ın birçok isim için şike sürecini bitiren kararının ardından gözler FIFA ve UEFA'ya çevrildi.

Medya ve sosyal medyada takip ettiğim hukukçular birbiriyle çelişen yorumlar yapıyorlar.

Yargıtay kararından önce "UEFA kulüplere ceza veremez" diyen bazı hukukçular ağız değiştirdiler. Şimdi UEFA'nın küme düşme cezası verebileceğini iddia ediyorlar.

Bazı hukukçular TFF için yeniden yargılama söz konusu olamayacağını, zira Yargıtay kararının yeni delil olmadığını belirtiyorlar.

Bir kesim TFF'ye bile ceza verilemeyeceğini, UEFA'nın talimat değişikliğinin geçmişe etkili uygulanamayacağını savunuyor.

Ciddiye almakta zorlandığım tek görüş ise "Türkiye'de yeniden yargılamaya ilişkin kanun değişikliğinin gerçekleşmesi halinde, Yargıtay kararının bozulacağını ve Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeni bir sürecin başlayacağını, spor hukukunun da bu sürecin sonunu beklemesi gerektiğini; olası beraat kararlarının ardından spor hukukunda yeniden yargılama yapılması gerektiği"ni iddia ediyor. Bu görüş sahipleri, Türk yargı sistemindeki yolsuzluğun UEFA'nın dikkatinden kaçamayacağını ileri sürüyorlar.

Eminim gözden kaçırdığım görüşler vardır. Hepsini ayrı ayrı değerlendirmem gerekmiyor. Bu yazıda kendi görüşümü paylaşacağım.

Öncelikle, FIFA ve UEFA Türk yargı sistemindeki yozlaşmayla ilgilenmez. UEFA Disiplin Kurulu, UEFA Temyiz Kurulu ve CAS sadece mahkeme kararını değil, delilleri de dikkate alarak karar verdi. Üstelik Yargıtay tapelerin gerçeği yansıttığını, sanıkların tapelerin içeriğine itiraz etmediklerini hatta sanıkların bazı ses kayıtlarının dinlenmesine karşı çıktıklarını açıkladı. UEFA ve FIFA için tapelerin sahte olmaması, içeriklerine itiraz edilmemesi yeterli. Bu tapelerin nasıl elde edildiğinin hiç önemi yok. Mahkeme kararı olmasaydı bile, tapeler tek başına UEFA için yeterli olacaktı. CAS için de durum aynı. CASAmadou Diakite ve Ahongalu Fusimalohi kararlarında tapeler, temel alarak kararları onadı. CAS, hukuka aykırı elde edildiği iddia edilen tapelerin şike gibi sporun doğasına zarar verecek büyük ihlallerin ispatında önemli delil olduğunu benimsedi. CAS, devlet mahkemeleri için bağlayıcı olan temel ilkelerin özel hukuka tabi tahkim yargılamasında birebir uygulanamayacağını ve İsviçre Federal Mahkemesi'nin bu görüşü kabul ettiğini örnek içtihatlarla ortaya koydu.

Bu sebeple, şike soruşturmasında elde edilen ses kayıtları ceza yargılamasında hukuka aykırı kabul edilse bile, spor hukukunda kesinlikle nazara alınır. Ses kayıtlarının hukuka aykırı elde edilmiş olması tek başına spor hukukunda yeniden yargılamayı gerektirmez.

FIFA ve UEFA ne tür cezalar verebilir?

Bazı hukukçular UEFA'nın talimat değişikliğinin geçmişe etkili uygulanamayacağını; şike, ırkçılık gibi temel değerlere saldırı niteliği taşıyan eylemlerin gereği gibi soruşturulmaması durumunda UEFA'ya ceza verme yetkisi tanıyan yeni hükmün TFF ve yöneticileri şike yapan kulüplere uygulanamayacağını iddia ediyorlar.

CAS, Porto Kararı'nda UEFA talimatında şike ile getirilen yeni hükümlerin geçmişe etkili uygulanabileceğini kabul etti. Her ne kadar Porto, talimat değişikliğinden önce şike yapmış olsa da, UEFA'nın yeni talimatı uygulayarak Porto'yu Avrupa Kupaları'na kabul etmeme yetkisi olduğunu açıkladı. Aynı gerekçeyle, UEFA'nın son talimat değişikliğinin 3 Temmuz sürecine etkili olabileceği kabul edilebilir.

3 Temmuz sürecinde UEFA, şike sürecinin TFF'nin egemenliğinde olduğunu ve TFF'nin iç işleyişine müdahale etmeyeceğini açıklamıştı. Dikkat edilirse, bu açıklamalar talimat değişikliğinden önce yapılmıştı. Talimatın yeni düzenlemeleri UEFA'ya ulusal federasyonların iç işleyişine karışma, hatta federasyon yerine karar verme yetkisi tanıyor.

UEFA ve FIFA öncelikle TFF'ye ceza verebilir. TFF, gereği gibi soruşturma yapmadığı gerekçesiyle yaptırıma tabi tutulabilir.

TFF'ye hangi cezalar verilebilir?

UEFA ve FIFA'nın kulüplere, federasyonlara verilecek cezalarda geniş takdir yetkisi bulunuyor.

1) Önce, bugüne kadar kimsenin bahsetmediği bir ihtimali tartışmaya açayım.

FIFA Statüsü, FIFA'ya olağanüstü durumlar söz konusu olduğunda üye federasyonların yönetim kurullarını görevden alma yetkisi vermektedir. Eğer UEFA ve FIFA, TFF'den Yargıtay kararıyla kesinleşen mahkumiyet kararlarını dikkate alarak ilgili kişi ve kulüplere ceza verilmesini ister ancak TFF bu talebi reddederse, FIFA'nın TFF'nin yönetimine müdahale etme ihtimali bulunmaktadır. FIFA, TFF'nin yönetim kurulunu görevden el çektirerek, belli süre için görev yapacak bir kurul atayabilir. FIFA, bu kararı vermeden önce UEFA'ya danışmalıdır.

Yukarıdaki ihtimal Türkiye'de bomba etkisi yapar. Bilindiği üzere, futbol camiası TFF'nin dokunulmaz olduğunu iddia ediyor. Hükümet, Bakanlar, muhalefet partileri de özerkliği dokunulmaz olarak yorumluyor. Her türlü yolsuzluğa imza atanlara müdahale edilemeyeceğini, bu pisliğin TFF'nin iç sorunu olduğunu savunuyor. İsviçre, İngiltere, Fransa, Güney Afrika'da futbol federasyonları hakkında soruşturmalar açıldı. Hatta FIFA bile soruşturuldu. İsviçre mahkemeleri FIFA'nın birkaç yöneticisini cezalandırdı. Hiçbir futbol federasyonu dokunulmaz değil. Türkiye hariç. Anayasa değişikliği ile TFF'nin dokunulmazlığı katmerlendi. Bu da hükümetin ve muhalefet partilerinin ayıbı.

Türkiye'de TFF'ye dokunulamazken, FIFA üye federasyonların yönetimlerine karışabiliyor. Sadece belli bir kararı almaya zorlamakla yetinmeyip, doğrudan yönetimi görevden alıp, karar verecek yeni bir yönetim getirebiliyor.

2) FIFA ve UEFA, Türk milli takımlarının uluslararası maçlar oynamasını engelleyebilir.

3) TFF'nin üyeliği askıya alınabilir.

Peki FIFA ve UEFA kulüplere ceza verebilir mi?

UEFA'nın 2013 tarihli talimatı sadece UEFA tarafından düzenlenen maç ve turnuvalarda değil, ayrıca UEFA'nın kuruluş amaçlarından birine esaslı aykırılık hallerinde de uygulama alanı bulacak. Bu yetki ancak üye federasyonların yeterli soruşturmayı yapmaları halinde uygulanamayacak (UEFA Disiplin Talimatı md. 2/IV).

TFF'nin şike sürecini nasıl yönettiğini biliyoruz. Etik Kurulu'nun saçma raporunu, PFDK'nın açıkça hukuka aykırı kararını ve TFF Tahkim Kurulu'nun şikeye 3 maç ceza verdiği kararı unutmadık.

UEFA, TFF yönetim kurulu ve hukuk kurullarının şikeyi örtbas etmek için harcadığı çabanın farkında. UEFA, 2013 tarihli talimatını uygulayarak öncelikle TFF'ye ceza verebilir. Bu talimata dayanarak kulüpleri de cezalandırabilir.

UEFA, kulüplere hangi cezaları verebilir?

Bir hususu unutmamak gerekir. UEFA sadece kendi disiplin talimatında yer alan cezaları verebilir. UEFA'nın küme düşürme yetkisi bulunmamaktadır. UEFA kulüplere "uyarı"dan başlayarak çeşitli cezalar verebilir ama küme düşürme cezası veremez.

Şikeye karışmış kulüplere verilebilecek en ağır cezalar Avrupa Kupaları'ndan men ve en üst ceza olarak lisansın iptalidir.

Fenerbahçe ve Beşiktaş UEFA tarafından cezalandırıldı. Her ne kadar Beşiktaş için cezanın kesin olmadığı, durumun tekrar değerlendirileceği belirtilse bile, cezanın arttırılacağını sanmıyorum.

Türkiye'de Sivasspor, Giresunspor ve Bülent Uygun'un Yargıtay tarafından yönetici olarak değerlendirilmesinin tartışılmasının ardından belki Eskişehirspor UEFA tarafından cezalandırılabilecektir.

Bu süreçle ilgili asıl aktör FIFA'dır. FIFA'nın kulüplere küme düşme cezası verme yetkisi var. FIFA doğrudan bu cezayı vermeyip, TFF'ye yeni yönetim atadıktan sonra kulüplere ceza verilmesini sağlayabilecek.

Çok önemli bir noktayı atlamayalım. FIFA ve UEFA sadece Yargıtay aşamasından geçmiş kararlarda yer alan maçlarla sınırlı karar vermeyecektir. 6222 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce yapılmış ancak mahkemenin cezalandıramadığı şike olayları da UEFA ve FIFA'nın radarında olacaktır. 

Aynı şekilde, 6222 sayılı Kanun'a göre suç olmayan ancak UEFA talimatına göre suç olan fiiler de UEFA tarafından değerlendirilebilir.

Örneğin, Barış Özbek'in, o süreçte görev aldığı Galatasaray'ın kadrosunu üçüncü kişilerle paylaşması UEFA düzenlemelerine göre şikeydi. TFF Etik Kurulu bu hareketi sadece etik ihlal olarak değerlendirdi ve oyuncunun Etik Kurulu'na sevk edilmesi gerektiğini açıkladı. TFF ise bu sporcuyu Etik Kurulu'na sevk etmedi.

Aynı şekilde, Hikmet Karaman, kendisine yapılan şike/teşvik primi teklifini kabul etmemesine rağmen, bunu TFF'ye bildirmediği için cezalandırılmalıydı. Karaman hakkında hiçbir işlem yapılmadı.

TFF Etik Kurulu, birçok şike fiilini sadece etik ihlal olarak değerlendirdi. Bu fiillerin listesini paylaşmıştım: http://goo.gl/wC5K1I

Özetle, UEFA ve FIFA, TFF'nin görmezden geldiği bütün şike ve teşvik primlerini göz önüne alacaktır. Kişiler ve kulüpleri cezalandıracaktır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında, UEFA ve FIFA aşağıdaki maçları da değerlendirebilecektir. FIFA ve UEFA'da lobi yapmaya çalışanların bu maçları özellikle belirtmesi ve iki federasyonun dikkatini çekmesi gerekir:
Manisaspor - Trabzonspor (21.02.2011)
Fenerbahçe - Kasımpaşa (26.02.2011)
Kayserispor - Manisaspor (04.03.2011)
Bursaspor - İstanbul Büyükşehir Belediyespor (06.03.2011)
Gençlerbirliği - Fenerbahçe (07.03.2011)
Galatasaray - Fenerbahçe (18.03.2011)
Gençlerbirliği - Trabzonspor (20.03.2011)
Diyarbakırspor - Giresunspor (04.04.2011)
Eskişehirspor - Fenerbahçe (09.04.2011)
Trabzonspor - Bursaspor (17.04.2011)
Karşıyakaspor - Giresunspor (18.04.2011)
Eskişehirspor - Trabzonspor (22.04.2011)
Giresunspor - Mersin İdman Yurdu (24.04.2011)
Fenerbahçe - İstanbul Büyükşehir Belediyespor (01.05.2011)
Karabükspor - Fenerbahçe (08.05.2011)
Beşiktaş - İstanbul Büyükşehir Belediyespor (11.05.2011)
Fenerbahçe - Ankaragücü (15.05.2011)
Trabzonspor - İstanbul Büyükşehir Belediyespor (15.05.2011)
Sivasspor - Fenerbahçe (22.05.2011)

Tahkim Kurulu Kasımpaşa-BJK Maçı İçin Kararını Verdi

TFF Tahkim Kurulu, Kasımpaşa-BJK maçı ile ilgili kararını verdi.

Büyük tartışmalara, protestolara neden olan olayı hatırlayalım.




TFF Tahkim Kurulu'nun bu kararının, diğer kararlarının da olduğu gibi, sorgulanması gerekiyor.

Öncelikle, Tahkim Kurulu'nun kararı gerekçeli değil. Hem BJK'nin hem de Kasımpaşa'nın itirazlarını reddeden Kurul, hangi kurala göre karar verdiğini açıklamadı.

Yönetim kurulunun kararını onadığını belirtmekle yetinen Tahkim Kurulu, yönetim kurulunun hangi gerekçelerle karar verdiğini açıklamadı.

İşin ilginç yanı, TFF yönetim kurulu, ilgili kararını oyçokluğu ile vermişti. Tahkim Kurulu, oy dağılımına hiç değinmedi. Azınlık oyu sahiplerinin gerekçelerinin neden yanlış olduğunu açıklamadı.

TFF Tahkim Kurulu'ndan ne beklerdik?

1) Kural hatası - hakem hatası ayırımını detaylı biçimde açıklamalıydı.

2) Dünyada kural hatası gerekçesiyle maç tekrarı yönünde karar verilip verilmediğini belirtmeliydi. FIFA Oyun Kuralları'na göre, biten bir maçın ardından hakem kararlarına müdahale edilemez. Bugüne kadar FIFA ve UEFA, "kural hatası" diyerek hiçbir maçın tekrar edilmesine karar vermedi. Bu yönde itirazlar hep reddedildi. Tahkim Kurulu, Türkiye'de uydurulan bu kavrama sığınmamalıydı.

3) TFF yönetim kurulu kararı detaylı biçimde irdelenmeliydi. Çoğunluk ve azınlık görüşlerinin gerekçelerini açıkça kaleme almalıydı. Hangi görüşe ne gibi gerekçelerle katıldığını belirtmeliydi.

4) BJK ve Kasımpaşa'nın itirazlarının gerekçelerini belirtip, tüm bu gerekçeleri çürütmeliydi.

Spor tahkiminde "hız"dan bahsedip duruyorlar. Gerçekten hız çok önemli. Ancak tahkim aynı zamanda gerekçe demektir. Gerekçesiz kararlar kabul edilemez. Maçın üzerinden bir aydan uzun zaman geçtikten sonra yönetim kurulu karar verebildi. Tahkim Kurulu, kendisine itiraz edileceğini bilmesine rağmen hazırlık yapmadı. Tahkim Kurulu da haftalarca bekledi. Çıka çıka, "itirazların reddine" şeklinde bir karar çıktı.

Tahkim Kurulu yanılıp da "CAS da gerekçesiz karar verdi" demesin! CAS, şike gibi kapsamlı bir dosyada kararını açıkladı. Üstelik önünde zaman kısıtlaması vardı. Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi grup kuraları çekilecekti. Kasımpaşa-BJK maçının ne zaman tekrarlanacağı ise belli değil. TFF Tahkim Kurulu'nun mazereti yok.

Bütün ülkenin gözünü diktiği bir olayda, ilerideki olaylar için örnek karar teşkil edecek bir kararın bu kadar baştan savma kaleme alınması kabul edilemez. Tahkimin ciddiyetine yakışmaz.

Demirören'in göreve getirdiği Tahkim Kurulu birçok olayda baltayı taşa vurdu. Her hafta bir skandala imza atıyor. Gerekçesiz, tartışmaya açık kararlar veriyor. "Tartışmaya açık" diyorum ama tartışamıyoruz. Kurulun gerekçelerini bilmiyoruz. Hukuk platformuna inemiyoruz. İnsanlar formalarına göre değerlendirme yapıyor. Kulüp avukatları, hukukçu taraftarlar da manipülasyona başvuruyorlar.

Tahkim Kurulu bu tartışmalardan mutlu olsa gerek! Ne de olsa sadece futbol konuşuluyor.

Varsın konuşulmasın! Bize adalet lazım.

IAAF'in Dopingli Sporcular Listesinde 32 Türk Atlet Yer Aldı

Az önce Anadolu Ajansı, IAAF'in doping cezalısı sporcular listesinde 32 sporcu olduğunu duyurdu. IAAF, 149 numaralı bülteni ile listeyi açıkladı. IAAF, bu listeyi Türkiye Atletizm Federasyonu'ndan aldığı bilgilere göre oluşturdu.

Anadolu Ajansı'nın haberinde sadece doping cezası alan atletlerin isimleri paylaşılmış. Bu sporcuların hangi ihlalden ötürü kaç sene ceza aldıkları belirtilmemiş. Cezaların sona ereceği tarihler de haberde yer almamış.

Anadolu Ajansı'nın haberindeki eksikleri tamamlamak amacıyla sporcuların listesini ihlal sebebi ve cezanın biteceği tarihleri belirterek açıklayacağım.

149 numaral bültene baktığımızda, İzmir Türkiye Şampiyonası ve Gençler Türkiye Şampiyonası'nda birçok sporcunun doping maddesi kullandığını görüyoruz. Yarışma dışı doping kontrollerinde yakalanan sporcuların sayısı da dikkat çekici.

Listede hesaplama yanlışları göze çarpıyor. Dilek Esmer, Emel Güngör, Kaan Sencan ve Fatih Eryıldırım 2 sene 6 ay ceza aldılar. Ancak IAAF sitesinde sadece 6 aylık ceza verilmiş gibi hesaplama yapılmış. Bu yanlış IAAF tarafından düzeltilecektir.

Bu liste, Atletizm Federasyonu'nun dopingten sınıfta kaldığını gösteriyor. Her ne kadar federasyon yetkilileri bu kadar çok sayıda sporcunun yakalanmasını dopingle mücadele gösterdikleri başarı olarak yansıtsalar da, ilgili herkes bu testlerin federasyon yetkililerinin şiddetli muhalefetine rağmen yapıldığını biliyor. Doping kontrol görevlilerine yer gösterilmediği, alana alınmadıkları; bazı sporcuların testlerden kaçırıldığı medyada haber olmuştu.

Federasyonun yeni yönetiminin doping konusunda nasıl bir politika izleyeceğini göreceğiz.

Bir konuyu daha gündeme getirmek gerekiyor. Bu listede yer alan sporcuların hangi kulüplerin bünyesinde yarıştıklarını biz biliyoruz. Kamuoyu bilmiyor. Özellikle iki kulübün ön plana çıktığını görüyoruz. Spor Bakanlığı bu kulüpler hakkında soruşturma açacak mı? Sadece antrenörlere ceza verilerek skandalın unutturulması düşünülmesin! Bu kulüpler sistematik dopinge imza atıyor. Gerekirse bu kulüplerin Atletizm Federasyonu'na tescillerinin iptal edilmesi gerekiyor.

Atletizm Federasyonu bu sporcuların listesini, kulüplerini beliterek kamuoyu ile paylaşmalıdır. Belli kulüplerin sporcuların zehirlediği kamuoyu tarafından bilinmelidir. Ancak federasyonun güçlü kulüpleri karşısına alabileceğine inanmak zor. Şikede olduğu gibi, "paralel devlet", "paralel federasyon" saçmalıklarını duyma ihtimali de çok yüksek.

Aşağıda IAAF'in genel listesinde ve son bülteninde yer alan Türk sporcuların listesini bulacaksınız.

Umut Aday - 24 Haziran 2015

Elif Akbaş (Stanozolol) - 13 Haziran 2015

Burcu Akmazoğlu (Stanozolol & Dehydrochloromethyltestosterone) - 13 Haziran 2015

Emrah Altunkalem - 25 Haziran 2015

Eşref Apak - 25 Haziran 2015

Çağdaş Arslan - 25 Haziran 2015

Veysi Aslan (Metenolone) - 13 Şubat 2015

Mazlum Aydemir (Metenolone) - 10 Eylül 2014

Süreyya Ayhan Kop (Stanozolol) - Ömür boyu men

Adewummi BAMHIHIYBIN - 13 Haziran 2015 (Bu sporcu KKTC vatandaşı)

Büşra Baş - 24 Haziran 2015

Alemitu Bekele (yasak madde/metot kullanmak, kullanmaya teşebbüs etmek) - 14 Şubat 2016

Sarık Bilgin (Stanozolol) - 13 Haziran 2015

Hasan Birinci - 24 Haziran 2015

İsa Can - 25 Aralık 2013 (Cezanın 2 yıl 6 ay olduğu yazılmış. Doğrusu 25 Aralık 2015 olmalı)

Gökçe Çelenk (Stanozolol & Dehydrochloromethyltestosterone) - 13 Haziran 2015

Recep Çelik (Metenolone) - 29 Mayıs 2014

Emrah Çoban (Doping kontrolüne girmeyi reddetmek) - 8 Mayıs 2015

Kübra Danış (Stanozolol & Dehydrochloromethyltestosterone) - 13 Haziran 2015

Burak Demir - 25 Haziran 2015

Oğuzhan Demir - 24 Haziran 2015

Meryem Erdoğan (yasak madde/metot kullanmak, kullanmaya teşebbüs etmek) - 14 Şubat 2014

Batuhan Buğra Eruygun - 25 Haziran 2015

Fatih Eryıldırım - 25 Aralık 2013 (Cezanın 2 yıl 6 ay olduğu yazılmış. Doğrusu 25 Aralık 2015 olmalı

Dilek Esmer - 24 Aralık 2013 (Cezanın 2 yıl 6 ay olduğu yazılmış. Doğrusu 24 Aralık 2015 olmalı)

Emel Güngör - 26 Aralık 2013 (Cezanın 2 yıl 6 ay olduğu yazılmış. Doğrusu 26 Aralık 2015 olmalı)

Ümmühani Karaçadır - 24 Haziran 2015

Kıvılcım Kaya Salman - 24 Haziran 2015

Ali Ekber Kayas (Oxandrolone) - 2 Mayıs 2014

Esen Kızıldağ Kale - 25.06.2015

Handan Koçyiğit (Metenolone) - 29 Mayıs 2014

Cansu Korur - 25 Haziran 2015

Özge Kurteş - 25 Haziran 2015

Serkan Lapçin - 26 Haziran 2015

Karin Melis Mey (Testosterone) - 7 Ağustos 2014

Simge Olçun - 26 Haziran 2015

Gülsüm Özdemir Güneş (Stanozolol) - 7 Haziran 2015

Urfan Özolan - 26 Haziran 2015

Nilgün Öztürk (Methandienone) - 2 Haziran 2014

Narin Sağlam - 25 Haziran 2015

Pınar Saka (Biyolojik Pasaport) - 2 Haziran 2016

Serhat Soyer - 26 Haziran 2015

Tuğçe Şahutoğlu (Müsabaka dışı test) - 7 Haziran 2015

Furkan Şen - 25 Haziran 2015

Kaan Şencan - 26 Aralık 2013 (Cezanın 2 yıl 6 ay olduğu yazılmış. Doğrusu 26 Aralık 2015 olmalı)

Serdar Tamaç - 25 Haziran 2015

Berkay Tolun (Stanozolol) - 6 Haziran 2015

Semra Türk Akdoğan - 25 Haziran 2015

Elif Yıldırım - 25 Haziran 2015

Ebru Yurddaş - 25 Haziran 2015

27 Ocak 2014 Pazartesi

Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi "Ocak 2014" Sayısı Yayınlandı

Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi'nin "Ocak 2014" sayısı yayınlandı.

Derginin bu sayısında spor hukukuyla ilgili iki makale yayınlanmış. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı İrfan Saz, "Spor - Şiddet İlişkisi, Nedenleri ve Çözüm Önerileri" isimli makaleyi; Anayasa Mahkemesi raportörü Erhan Tutal ise "Spor Kulüplerinin İsim Hakkı ve Haciz Yasağı" isimli makaleyi kaleme almış.

Doğrudan sporu temel alan bu makalelerin yanında, birkaç makalede daha sporun işlendiğini görüyoruz.

Dr. İlyas Şahin "Amerikan Hukukunda Kişi Hakları İle Kamu Yararlarının Dengelenmesine İlişkin İlkeler ve Kamu Okullarında Yapılan Aramaların Hukuki Durumu" isimli makalesinde sporcu öğrencilere yapılan uyuşturucu testlerini de incelemiş.

Anayasa Mahkemesi raportörü Bahadır Yalçınöz, "Bireysel Başvuruya Konu Olamayacak İşlem ve Kararları" başlıklı makalesinde spor tahkimini de değerlendirmiş.



25 Ocak 2014 Cumartesi

Ahmet İhsan Kalkavan ve Arkadaşları Spor Programları Hakkında Araştırma Komisyonu Kurulmasını İstiyorlar

CHP milletvekili Ahmet İhsan Kalkavan ve arkadaşları televizyonlarda yayınlanan spor programlarının zararları hakkında Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için dilekçe verdiler.

İlgili teklifin metnini aşağıda bulacaksınız.

Bu teklif, 6222 sayılı Kanun dikkate alınmadan kaleme alınmış. 6222 sayılı Kanun'da medyaya, televizyon yorumcularına yönelik bir hüküm yer alıyor. Bu hüküm, medyanın sporda şiddetin doğmasında önemli rol oynaması dikkate alınarak getirildi.

İlgili hükmü hatırlayalım.

"Şiddete neden olabilecek açıklamalar 
MADDE 22 – (1) Sporda şiddeti teşvik edecek şekilde basın ve yayın yoluyla açıklamada bulunan kişilere, fiilleri suç oluşturmadığı takdirde, beşbin Türk Lirasından ellibin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. 
(2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin spor kulübü veya federasyon yöneticileri tarafından işlenmesi halinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza beş katına kadar artırılır. 
(3) Birinci fıkra kapsamına giren fiilleri işleyen kişiler, ayrıca idari tedbir olarak spor müsabakalarını seyirden yasaklanır. Bu yasak, kararın verildiği tarihten itibaren üç ay süreyle uygulanır. Koruma tedbiri olarak yasak kararının uygulanmasına ilişkin esas ve usuller, bu tedbir bakımından da uygulanır. Ancak 18 inci maddenin sekizinci fıkrası hükmü bu kişiler bakımından uygulanmaz. 
(4) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, haber verme ve eleştiri hakkının sınırları aşılarak yayımlanması halinde, ilgili basın ve yayın organının işleticisi olan gerçek veya tüzel kişiye, yüzbin Türk Lirasından beşyüzbin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin tekrar tekrar yayımlanması halinde, haber verme hakkının sınırları aşılmış kabul edilir."

İlgili kanun hükmü getirilmeden önce yine TBMM bünyesinde "Spor Kulüplerinin Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu" kurulmuştu. Bu komisyonun raporda basının sporda şiddetin doğması ve buna bağlı olarak şiddetin önlenmesindeki rolü ile ilgili açıklamalar kaleme alınmıştı.

Rapordan ilgili bölümleri paylaşıyorum:

"12. “KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ ŞİDDETİ KÖRÜKLEDİĞİ FİKRİNE 
KATILIYOR MUSUNUZ?” sorusuna, TFF yetkilileri ve dört ligin yetkilileri, genel olarak evet 
cevabı vermiştir (% 67,1). “Abartılı kışkırtıcı sunumlar” ve “amigo ve külhani yorumlar” yapılması gibi açıklamalar getirilmiştir. Elde edilen cevaplar medyanın, şiddetin körüklenmesinde önemli olduğunu göstermektedir."

"Kulüpler Birliği Başkanı Aziz YILDIRIM ile Göksel GÜMÜŞDAĞ ve Avukat Şekip MOSTUROĞLU (...) yazılı basın ve görsel medya mevzuatının gözden geçirilmesi ve gerekli cezaların bu alana da verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir."

"Marmara Üniversitesinden Prof. Dr. Turgay BİÇER, Yrd. Doç. Dr. Serap Mungan AY, Yrd. Doç. Dr. Veysel KÜÇÜK ve Yrd. Doç. Dr. Cengiz KARAGÖZOĞLU (...) basına ceza verilmediğini (...) ifade etmişlerdir."

"Eurosport Türkiye Yayın Yönetmeni Bağış ERTEN (...) Türkiye’de basının özellikle son yirmi yılda geçirdiği evrimin, şiddeti yaratan en önemli faktörlerden biri olduğunu; bunda temel etkenlerden birinin Türkiye’de yükselen şovenizm olduğunu düşündüğünü; 90’lı yılların sonuna doğru Türkiye’de tribünlerde ciddi bir şovenist akım başladığını; bu şovenist akımın kendisini basında ve saha içinde de 
gösterdiğini belirtmiştir."

"Spor alanındaki paydaşların şiddet ve etik olmayan davranışlar konusunda bilinçlendirilmesi, yeterli düzey ve içeriğe ulaşamamıştır. İlk ve ortaöğretim müfredatında spor ahlakı ve spor etiği derslerinin olmaması, bunun yanı sıra kulüplerle federasyonların bu konuya yeterince eğilmemeleri neticesinde, sporda şiddetin önlenmesine dair yönlendirme faaliyetleri kitlelere ulaşamamaktadır. Ayrıca yazılı ve görsel basın da sporda şiddetin önlenmesini teşvik eden ve fair-play uygulamalarına yer veren yayınlardan ziyade, olumsuz haberleri gündeme taşımaktadır. Yazılı ve görsel basın için, bu konulardaki etik kurallara, prensiplere uyulmasını sağlayacak bir sistemin olması, bu alandaki mevcut algı ve yaklaşımın daha hızlı düzelmesine ciddi katkı sağlayacaktır."

"Spor medyası, uluslararası basın kuruluşlarının kabul ettiği etik kodlara, etik kurallara uygun davranmalı; şiddeti tetikleyen yorum ve yazılara izin vermemeli; fair-play/adil oyun uygulamalarına yer vermelidir."

"Spor kültürünün kazandırılması için, sporu yöneten kurumların program ve projeler üretmesi sağlanmalı; yazılı ve görsel basında, futbol dışındaki spor dallarına yer veren “özel programlar” yapılması teşvik edilmelidir."

Görüldüğü üzere, A. İhsan Kalkavan'ın araştırma komisyonu kurulmasına yönelik teklifi gereksizdir. Bu sorun, sporda şiddetin sebeplerinin tespiti ve çözüm önerilerinin sunulması için kurulan Araştırma Komisyonu tarafından incelenmiş ve birçok çözüm üretilmiştir. Önerilerin tamamı henüz hayata geçirilmemiş olsa bile, en azından 6222 Sayılı Kanun sayesinde şiddete yol açabilecek haberlere, yorumlara imza atanların ve bunları yayınlayan medya kuruluşlarının cezalandırılması için yeterli altyapı kurulmuştur.

Milletvekili Kalkavan'ın araştırma komisyonu kurulmasına yönelik teklifinin kabul edilmeyeceğini sanıyorum. Eğer bu kabul edilir ve Komisyon kurulursa, Komisyon'un faaliyetleri yakından takip edilmelidir. Yurtdışı gezilerine ağırlık verilirse, bu komisyonun sadece turizm amaçlı kurulduğu kanaati hakim olacaktır.

Kalkavan'ın ilgili teklifini ve gerekçesini paylaşıyorum:

"TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI'na,

Televizyon kanallarında yayınlanan spor programlarının sporcuların, teknik adamların ve hakemierin kişilik haklarına yaptığı saldırılar eliyle toplumda linç kültürünü yaygınlaştırması, yapılan yayınlarda hedef gösterici, saldırgan, kavgacı ve ayrıştırıcı tutumun sporda şiddet üzerine etkilerinin incelenmesi ve araştırılması için; Anayasa'nın 98 ve içtüzüğün 104 ve l05'nci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması hususunu arz ve teklif ederiz. 14.01.2014

GEREKÇE

Tüm dünyada olduğu gibi toplumumuz üzerinde medya oldukça etkin roller oynamaktadır. Bunlardan en önemlileri toplumun genel algılamasını etkilernesi ve önemli sosyal konular üzerinde toplumsal bir forum oluşturmasıdır. Bu rolleri olumlu şekilde oynaması için medya çalışanlarının uyması gereken bir takım etik kodlar ortaya konulmuştur. Tüm dünyada genel kabul gören bu etik kodlar, ya ülkelerin ulusal medya birlikleri ya uluslararası medya birlikleri ya da spor gibi bazı özel alanlarla ilgili medya birlikleri aracılığı ile üyelerine duyurulmakta ve uymaları istenmektedir. Türk Basın Konseyi de Türk Medyası için 1980'1i yılların sonunda 16 maddeden oluşan ve içinde medya etik kodlarının yer aldığı "Basın Meslek ilkeleri" deklare etmiştir.

Bu bildirge evrensel olarak kabul edilen ve literatürde sıklıkla yer alan "haber, makale, fotoğraf ve g.rüntülerin şiddet öğeleri içermemesi ve şiddete yönlendiren ve özendiren yayınlardan uzak durulmasını" da içermektedir. Aynı zamanda bu etik koda ilişkin olarak birçok ülkede "terör, terörizm, suç ve suç örgütleriyle ilgili haberlerin sunumunda hukuki düzenlemeler yoluyla sınırlılıklar ve sorumluluklar getirilmiştir.

Oysa bu sınırlılık ve sorumluluklara rağmen ülkemizde spor alanlarında görülen şiddet olaylarının önemli bir kaynağı olarak medya gösterilmekte, kamuoyunda spor ve şiddet medya ile birlikte anılmakta ve medyanın sporda şiddeti körüklediği düşünülmektedir. Dolayısı ile bu yöndeki yaygın düşüncenin bir yansıması olarak sporda şiddet söz konusu olduğunda spor medyasının oynadığı rol hemen hemen her platformda dile getirilmekte ve tartışma konusu olmaktadır.

Ülkemizde yayınlanan bazı özel televizyon kanalları, rekabet ortamı içerisinde "spor programları" adı altında görece olarak halkın ilgisini çektiğini, reyting aldığını ve izlendiğini düşündüğü ama spor ve basın etiği ile bağdaşmayan, toplumsal ve insani değerlere, evrensel hukuk normlarına aykırı yayınlar yapmakta, yayınlanan bu programlarda sporcuların, teknik adamların, spor yöneticilerinin ve özellikle hakemierin kişilik haklarına saldırılarda bulunulmaktadır.

Bahsi geçen kişilerin kişilik hakları, bir ailesi, çocukları, dostları, saygın bir çevresi yokmuş gibi davranılmakta, halkın gözünde hakarete varan bu çirkin söylemler adeta normalleştirilmeye çalışılmakta ve ne yazık ki linç kültürünün toplumda iyiden iyiye yerleşmesine neden olunmaktadır.

Komplo teorileri üreten spor yorumcuları, artık futbolun teknik kısmı yerine yani saha dışındaki olayları konuşmakta, racon kesmekte, milyonlarca izleyicinin önünde birbirleriyle kavga etmektedirler. Spor ve basın etiği ile bağdaşmayan bu yayınlarda yapılan yorumlarla  takımlar arasındaki ezeli dostluklar desteklenecek yerde nefret körüklenmekte, toplumu ayrıştırıcı nitelikteki bu yayınlarla türlü yasalarla sporda şiddetin önüne geçilmeye çalışılması çabaları beyhude kılınmaktadır. Sporu barış, dostluk, kardeşlik gibi amaçlarından uzaklaştırarak kin ve nefret tohumları eken bu yayınlarda yer alan yarumcuların kullandığı argo ve küfür dili ile program yapımcılarının tercih ettiği magazin, eğlence ve dedikodu odaklı anlayış bu programları izleyen çocuk ve gençlere kötü örnek olmaktadır.

Bu durumun en önemli tahmini sebeplerinden biri de televizyon kanallarımızdaki kültürel yozlaşma ve kolaycılıkla birlikte Türkiye Futbol Federasyonu'nun kararıyla Lig TV ve TRT haricinde hiçbir kanalın maç görüntülerini yayınlayamıyor oluşudur. Maçın pozisyonunu değerlendiremeyen yorumcular; doğal olarak şiddeti, ter.rü, şikeyi, dopingi adeta teşvik ve tahrik edecek dozda analizlere girişrnek zorunda kalmakta, görüntü yayınlayamayan programlarda bahsi geçen dedikodu, komplo teorileri, hakaret, kavga, küfürler ile izleyici kazanılmaya çalışılmakta reyting avcılığı yapılmaktadır.

Bu programlarda ayrıca üç büyükler olarak adlandırılan Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş'a toplam sürelerin yaklaşık yüzde 95'i ayrılırken diğer Anadolu takımları tüm başaniarına rağmen gündemde yer bulamamakta ve bu durum yayınlardaki eşitlik ve tarafsızlık ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Televizyon kanallarında yayınlanan spor programlarının sporcuların, teknik adamların ve hakemlerin kişilik haklarına yaptığı saldırılar eliyle toplumda linç kültürünü yaygınlaştırması, yapılan yayınlarda hedef gösterici, saldırgan, kavgacı ve ayrıştırıcı tutumun özelikle çocuklar ve gençler olmak üzere toplum genelinde ne gibi yıkıcı etkiler bıraktığı, bu yayın politikasının sporda şiddet üzerine etkilerinin araştırılarak bu konuda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, iç Tüzüğün 104 ve l05'inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederim."

Sportif Suça Sportif Ceza mı?

Yargıtay'ın şike cezalarını onamasının ardından Türkiye'de yeni lobi faaliyetleri başladı.

İddiaya göre, "şike sadece sportif suçtur. Sportif suça sportif ceza verilmesi gerekir. Dünyada bahisle ilgisi olmadan, sadece şikeden ötürü ceza verilmemektedir. Üstelik Türkiye'de şikenin cezası çok ağırdır."

Bu iddialar doğru değil.

Son yıllarda Dünya'nın dört bir yanında, birçok devlet şikeyi özel hükümlerle suç olarak düzenlemiştir. Bazı devletler bu suçu Ceza Kanunu, Ceza Kodu içinde getirmiş; bazıları ise sporla ilgili özel kanunlar düzenlemeyi uygun bulmuştur.

Aşağıda Güncel Hukuk Dergisi'nin Nisan 2012 sayısında yayınlanmış yazımı bulacaksınız. Bu yazının yayınlanmasından sonra birçok devlet şike ile ilgili cezalar getirmiştir. Bu gelişmeleri daha sonra paylaşacağım.

Yazıda da göreceğiniz üzere, şike artık devletler tarafından düzenlenen bir suçtur. Cezası da gün geçtikçe ağırlaştırılmaktadır. Devletler cezaları arttırma eğilimindedir. Türkiye'de bir kesimin iddia ettiği gibi, "sportif suça sportif ceza" gibi bir uygulama bulunmamaktadır.

Yazıda belirtilmemiş, daha sonra ortaya çıkan önemli bir gelişme, Avrupa Konseyi bünyesinde şike ile mücadeleye ilişkin uluslararası sözleşme düzenlenmesi çalışmalarına başlanmasıdır. Dün (24 Ocak 2014) Avrupa Konseyi'nde bu yönde bir toplantı olmuştur. Sözleşmenin 2015 yılında imzalanmaya hazır hale gelmesi planlanmaktadır. Diğer bir deyişle, bırakın şikenin suç olmasını, artık şike ile mücadele için uluslararası işbirliği öngörülmektedir. Devletler, şike ile sert mücadele etmeye yönlendirilmekte ve bu konuda yeknesaklık oluşturmaya çalışılmaktadır.

Yazıyı sunuyorum. Öneri ve eleştirilerinizi paylaşmanızı rica ediyorum.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Şike Suçunun Cezasının İndirilmesi Üzerine
Mert Yaşar*

Temmuz 2011’den beri şike, şike suçunu düzenleyen 6222 Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun[1] şiddetle tartışılıyor. Büyük kulüplerin yöneticilerinin tutuklanmasının ardından şike ve teşvik primi verilmesi suçlarının cezalarının indirilmesi için büyük lobi faaliyetlerine başlandı. En sonunda “5 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası”, “bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası”na dönüştürüldü. Cumhurbaşkanı, bu yasayı çeşitli mülahazalarla[2] TBMM’ye geri göndermesine rağmen TBMM, değişikliğin arkasında durdu ve değişiklik, 6259 sayılı Kanun olarak Resmi Gazete’de yayınlandı ve yürürlüğe girdi[3].
Söz konusu değişiklik, kamuoyunda büyük tepki gördü. Bu indirimin tutuklu bulunan önemli kişileri korumak için getirildiği görüşü kamuoyunda haklı olarak dile getirildi.
6259 sayılı Kanun’un yasalaşma süreci Türk spor yönetiminin ve TBMM’nin şike karşısında zafiyetini ortaya koydu. Türk sporu adeta şikeye teslim oldu.

Şike ve Teşvik Primi Cezaları Tartışılmadan, Oybirliği ile Kabul Edildi
6222 sayılı Kanun henüz kanun taslağı iken taslakta öngörülen birçok cezanın orantısız, çok ağır olduğu dile getiriliyordu. Ancak şike ve teşvik primi için öngörülen “5 yıldan 12 yıla kadar hapis cezası” ve bu cezaları ağırlaştıran haller eleştirilmedi. Zira Türkiye’de şikenin önemli bir sorun olduğu kamuoyu tarafından kabul ediliyordu. TBMM birkaç kez şike ile ilgili araştırma komisyonu kurulmasına karar vermiş; komisyon raporları[4] kamuoyunun bilgisine sunulmuştu. Bu raporlarda Türkiye’de şikenin azımsanamayacak bir tehdit haline geldiği ve bununla mücadele edilmesi gerektiği ifade edilmişti.
Kanun tasarısını görüşen TBMM Adalet Komisyonu, kanun tasarısı ile ilgili hazırladığı raporda[5], tasarının her maddesinin uzun uzadıya incelendiğini; birçok hükümde değişikliğe gidildiğini açıkladı. Raporda şike ve teşvik primi ile ilgili 11’inci madde sadece kulüplere getirilen yaptırımlar açısından eleştirildi; 11’inci maddenin 7’nci fıkrası değiştirildi. Komisyon, ayrıca maddede hükme bağlanmış suç tipi açısından etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesini temin amacıyla maddeye fıkra ekledi. Görüldüğü üzere, TBMM Adalet Komisyonu, “5-12 yıl arası hapis cezası” hakkında bir kelime bile tartışmaya girmedi. Kulüplere verilecek ceza hafifletilirken, kişilere verilecek cezaların indirilmesi tartışılmadı. Hükümet ve muhalefet partileri milletvekilleri  şike ve teşvik primine verilecek ceza konusunda mutabakata vardılar.
6222 sayılı Kanunun kabul edildiği TBMM genel kurulunda da kanun tasarısı ile ilgili birçok hüküm eleştirildi; değişiklik teklifleri verildi. İlgili hükümlerin ceza siyaseti, insan hakları, kişilik hakları açısından sakıncaları açıklandı[6]. Ancak hiçbir grup sözcüsü ve şahsı adına söz alan milletvekili 11’inci maddede yer alan ağır cezayı eleştirmedi. Tasarının bütününü ve maddelerini şiddetle eleştiren siyasi parti sözcülerinin şike ve teşvik primine verilecek cezayı görmemeleri, farkına varmamaları mümkün müdür?

Temmuz 2011 Etkisi
3 Temmuz 2011’de önemli kulüplerin yönetici ve teknik direktörlerinin tutuklanmalarının ardından belli çevreler şike ve teşvik primine verilen cezaların çok yüksek olduğunu iddia etmeye başladılar. Bu çevreler, iddialarını TCK’da insan kaçakçılığı gibi şike ile tamamen ilgisiz suçlar için öngörülen cezaların şikeye verilen cezadan daha düşük olmasına dayandırdılar. İnsan öldürenler bile şikeciler kadar ceza almayacaklarmış.
Oysa şike suçu için ceza belirlenirken rüşvet ve dolandırıcılık suçları temel alınmıştı. Şikenin rüşvet ve dolandırıcılığa benzer şekilde düzenlenmesi gerektiği öngörülmüştü. TCK’da rüşvetin cezası dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası (TCK md. 252); nitelikli dolandırıcılığın cezası ise iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasıdır (TCK md. 158). Şike suçu için rüşvete benzer bir suç tipi yaratılmış ve şike için öngörülen ceza, rüşvet için öngörülen ceza ile uyumlu düzenlenmişti. Bu bağlamda, şike suçunun cezasının TCK’da bir örneğinin bile olmadığı yönündeki iddialar yersizdir.
Belli çevreler Avrupa’nın çeşitli devletlerinin mevzuatından örnekler vererek, bu devletlerde şikenin sadece bahisle bağlantılı olması durumunda ceza verildiğini ve bu cezaların çok düşük olduğunu ileri sürdüler.
Bu iddialar doğrudur ancak eksiktir. Karşılaştırmalı hukuktan örnekler verileceği zaman sadece belli menfaatlerin kollanmasından çekinilmeli; tam, eksiksiz ve bütün yönleriyle bir araştırma yapılmalıdır. Şike konusunda ise maalesef bazı menfaat grupları, bu çalışmayı gereği gibi yapmaktan ya da yaptıkları çalışmanın sonuçlarını eksiksiz paylaşmaktan imtina etmişler; kamuoyunu yanlış yönlendirmişlerdir.
Biz de şike suçunun cezasının çok yüksek olduğunu düşünüyor ve cezaların indirilmesi gerektiğini düşünüyorduk. Ancak bu cezalar karşılaştırmalı hukuk dikkate alınarak ve Türkiye gerçeği göz ardı edilmeden indirilmeliydi.

Karşılaştırmalı Hukukta Şike Suçuna Verilen Cezalar
Şike, amatör-profesyonel ayırımı yapmadan sporu tehdit ediyor. Uluslararası kurumlar, devletler ve spor federasyonları şike ile mücadele için yoğun çaba harcıyor. Spor federasyonları eğitim ve disiplin cezaları ile şikeye savaş açarken; Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi çeşitli raporlar ve tavsiye kararlarıyla devletleri şike ile mücadeleye davet etmektedir. Bağımsız kurum ve kuruluşlar da şike ve bahisle mücadele konusunda raporlar paylaşmaktadırlar[7].
Avrupa Konseyi, şike ile mücadelenin uluslararası platforma taşınması, devletlerin yasaları arasında uyum sağlanması amacıyla 2011 yılında bir araştırma yaptı. Hazırlanan formüler ile devletlere spor mücadelelerine etki edilmesi ile ilgili özel yasaları olup olmadığı; şikenin nasıl cezalandırıldığı soruldu. Devletlerden gelen cevaplar incelendi ve Suç Sorunları ile İlgili Avrupa Komitesi bir rapor[8] hazırladı.
Bu rapora göre, Avrupa Konseyi üyesi devletlerden sadece 10’u (Birleşik Krallık, Bulgaristan, Fransa, Güney Kıbrıs, Gürcistan, Polonya, Portekiz, Rusya Federasyonu, Türkiye ve Yunanistan) şike için özel düzenlemeler getirmiştir. Birçok devlet ceza kanunlarındaki rüşvet ve dolandırıcılığa ilişkin hükümlerin şikeyi cezalandırmak için yeterli olduğunu belirtmiştir.
Rapora göre, bazı devletler (Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya) şikeyi sadece bahisle bağlantılı olması durumunda suç olarak kabul ederken, geri kalan devletler şikeyi cezalandırmak için bunun bahisle ilgili olması gerekliliğini aramamaktadır.
Şikeye verilen cezalar önemli farklılıklar göstermektedir. Cezalar aşağıdaki gibi listelenebilir:
Birleşik Krallık: 2 yıla kadar hapis cezası.
Bulgaristan: 1 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası. Aracılık yapanlara 3 yıla kadar hapis cezası. Bazı hallerde 2 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası. Suçun organize suç örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi durumunda ve diğer bazı hallerde 2 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası.
Fransa: 5 yıl hapis ve 75.000 Avro para cezası.
Güney Kıbrıs: En fazla 2 yıl hapis cezası. Anlaşma ile istenen sonucun gerçekleşmesi durumunda 3 yıla kadar hapis cezası.
Gürcistan: 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezası. Organize suç örgütü faaliyeti çerçevesinde işlenmesi durumunda 4 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası.
İtalya: 1 yıl hapis ve 1.000 Avro para cezası.
Polonya: 6 aydan 8 yıla kadar hapis cezası. Önemli menfaat sağlanmışsa 1 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası. Şikeyi bilerek bahis oynayanlara 3 aydan 5 yıla kadar hapis cezası.
Portekiz: Menfaat öneren için 3 yıl hapis veya para cezası. Suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi durumunda 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası.
Yunanistan: 3 aya kadar hapis cezası. Anlaşma ile istenen sonuç elde edilirse 6 aya kadar hapis cezası.

Kanımızca, yukarıda mevzuatı açıklanan devletlerden özellikle Bulgaristan’ın durumu göz önüne alınmalıdır. Bulgaristan, sporda yozlaşmada önemli bir örnektir. Wikileaks’te ifşa edilen belgeye[9] göre, ABD Sofya Büyükelçiliği’nden gönderilen bir raporda Bulgaristan futbolunun organize suç örgütlerinin elinde olduğu iddia edilmiştir. Bulgaristan, sporu mafyadan kurtarmak için önemli çalışmalar yapmış ve şikeyi sert cezalarla cezalandırmayı uygun bulmuştur.
Türkiye ise, Avrupa Konseyi’ne gönderdiği raporda şikenin cezasını indirdiğini açıkladı ancak bu değişikliğin gerekçesini açıklamaktan imtina etti. Peki kanun neden değiştirildi?

Kanun Değişikliği
6222 sayılı Kanunun tasarısını hazırlayanlar ve Türkiye Futbol Federasyonu şike ve teşvik primine sert cezalar verilmesi gerektiğini iddia ediyorlardı. Türk sporu bu amansız hastalığı ancak acı ilaçla söküp atabilirdi. Türkiye Futbol Federasyonu şike durumunda küme düşme cezalarını acımadan uyguluyordu. Bu sert, acımasız uygulama kanun koyucu tarafından da desteklenmeliydi.
Şike cezaları herkesin gönlüne göre kabul edildi. Şike ile ilgili hükümler uygulanır uygulanmaz durumun vahameti ortaya çıktı. Birçok komplo teorisi üretildi. Hakkında dava açılan yöneticilerin suçsuz oldukları savunulurken; futbol kulüpleri kanunu değiştirmek için yoğun lobi faaliyetlerine başladılar. Yöneticiler suçsuz ise, futbol kulüplerinin yöneticileri şike ve teşvik primine başvurmuyorlarsa neden kanunun değiştirilmesi isteniyordu? Sadece kanunun değil, bunca yıldır uygulanan küme düşme cezasının değiştirilmesi talebinin ardında yatan sebep neydi? Bunu kamuoyu takdir edecektir.
Kulüpler Birliği, hazırlattığı kanun değişikliği önerisi kamuoyu tarafından tepkiyle karşılanınca başka yollara başvurdu. Kulüpler Birliği ile yöneticileri, teknik adamları tutuklanmış, iddianamede sanık olarak yer almış yöneticilerin görev aldıkları kulüplerin temsilcileri TBMM’yi sık sık ziyaret ettiler. Kulüp temsilcileri TBMM Adalet Komisyonu’nda bile yer aldılar. En sonunda futbol camiası muradına erdi.
6222 Sayılı Kanun’un hızla çıkarıldığı, gerekli araştırma ve tartışmaların yapılmadığı iddia edildi. Kanun değişikliği teklifine ilişkin Adalet Komisyonu’nun hazırladığı raporda[10]işlenen suça verilecek cezanın, fiilin ağırlığı ile orantılı olmasının yanı sıra, diğer kanunlarda öngörülen suçlara verilen cezalar dikkate alınmak suretiyle adil ve hakkaniyete uygun olarak belirlenmesi gerektiği” belirtildi; ancak şikeye benzer suçu düzenleyen TCK md. 252 göz ardı edildi.
Bu raporda karşılaştırmalı hukuk düzenlemeleri kaleme alınmadı. Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi tavsiye kararları, yönergeleri görmezden gelindi. Uluslararası federasyonların “şikeye karşı sıfır tolerans” politikalarından bahsedilmedi.
Spor Bakanı Suat Kılıç, sık sık 6222 sayılı Kanun’un TFF’nin isteği üzerine çıkarıldığına vurgu yapıyordu. Sayın Kılıç 6222 sayılı Kanun’un değiştirilmesine ilişkin kanun teklifinin görüşüldüğü genel kurul oturumunda da şike ile ilgili cezaların değiştirilmesi için Süper Lig kulüplerinin 18’inin birden ıslak imzalı taleplerinin geldiğini belirtti[11]. Sırf bu beyan bile kanun değişikliğinin kişiye özel, belli bir menfaat grubunun çıkarları nazara alınarak yapıldığını gösteriyor.

Sonuç
Şike, spor için en önemli tehditlerden biridir. Spor yöneticileri, eski sporcular şike tehdidinin büyümesinde önemli etkenlerdir.
Bugün şike ile etkin mücadele etmek isteyen devletler, uluslararası kuruluşlar, spor organizasyonları, sivil toplum örgütleri hep birlikte çözüm yolları bulmak için çalışmalar yürütmektedir. Devletler arasında işbirliği oluşturulması, uzmanlardan yardım alınması, eğitim programları düzenlenmesi, spor organizasyonlarına şikenin önlenmesi konusunda baskı yapılırken diğer yandan da şike faaliyetlerinin tespitine destek verilmesi gibi faaliyetler yanında şike ile mücadelenin en etkin yollarından birinin ceza tehdidi olduğu iddia edilmektedir.
Türkiye, şike ile mücadelede Dünya’ya örnek olma yolunda ilerlerken, ne yazık ki futbol dünyası gücünü göstermiştir. Futbol camiası, TBMM’yi ablukaya alarak ceza kanunlarına, Anayasa’ya müdahale etme cüretini göstermiştir. TBMM ise TFF ve futbol kulüplerinden gelen her talebi kanunlaştırmakta beis görmemiş; Meclis adeta futbol ailesinin noteri haline gelmiştir.
Bugün TBMM futbol yüzünden toplum gözünde saygınlığını yitirme noktasına gelmiştir. Şike suçuna verilen cezaların had safhada indirilmesi toplumu derinden sarsmıştır. Kamuoyu şikecilere af getirildiğine, şikecilerin korunduğuna inanmaktadır. Bu kanının ortadan kaldırılması mümkün değildir.
TBMM, bu düzenlemeleri değiştirirken sadece suç işleyenlerin mağduriyetini değil, sporun bütün katmanlarını, aktörlerini dikkate almalıydı. Mağdur olan kulüpleri, sporcuları, seyircileri, bahis oynayanları, sponsorları, şirket ve yatırımcıları da göz önünde tutmalıydı.
Kanımızca, şikenin cezası indirilmeliydi. Ancak TBMM’nin getirdiği düzenleme oransız olmuştur. Şikenin cezası rüşvet ve dolandırıcılık suçları dikkate alınarak düzenlenmeliydi. Alt ve üst sınır arasında yelpaze geniş tutulabilirdi. Tıpkı Bulgar Ceza Kanunu’nda öngörüldüğü gibi 1 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası öngörülebilirdi. Ağırlaştırıcı sebeplerin gerçekleşmesi durumunda 2 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası verilmesi uygun olurdu.





* Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi,
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Spor Hukuku Komisyonu üyesi.


[4] “Türk Sporunda Şiddet, Şike, Rüşvet ve Haksız Rekabet İddialarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/63, 113, 138, 179, 228) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu” (TBMM 22. Dönem 956 Sıra Sayılı Raporu, 2005) (http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss956m.htm); Spor Kulüplerinin Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu – Mart 2011 (http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/denetim/spor/belgeler/ss733_spor_araskom.pdf)

[5] Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/990) (http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss646.pdf)

[6] Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi, 23’üncü Dönem, c. 8, Yasama Yılı: 5, 85’inci Birleşim, 31 Mart 2011, sh. 278-309 (http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d23/c098/tbmm23098085.pdf)

[7] Sportaccord: “Integrity in Sport: Understanding and preventing match-fixing” (http://www.sportaccord.com/multimedia/docs/2011/11/SportAccordIntegrity_Guide.pdf)
Transparency International: “Corruption and Sport: Building Integrity and Preventing Abuses” (Working Paper No.03/2009) (http://www.transparency.org/content/download/46126/738820/file/Sports_and_Corruption_Working+Paper_9_September_2009.pdf)
Remote Gambling Association: "The Prevalence of Corruption in International Sport - A Statistical Analysis" (http://www.rga.eu.com/data/files/Press2/corruption_report.pdf)

[8] “Feasibility Study on Criminal Law on Promotion of  The Integrity of Sport Against Manipulation of Results,  Notably Match-Fixing” (http://www.coe.int/t/dghl/standardsetting/cdpc/Bureau%20documents/CDPC(2012)1%20-%20e%20-%20Promotion%20of%20the%20integrity%20of%20sport%20against%20manipulation%20of%20results_Final.pdf)

[10] Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/138), Yasama Dönemi: 24, Yasama Yılı: 2, Sıra Sayısı: 80 (http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss80.pdf)

[11] Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Dönem: 24, c. 4, Yasama Yılı: 2, 22’nci Birleşim, 23 Kasım 2011, sh. 1031 (http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d24/c004/tbmm24004022.pdf).