15 Temmuz 2014 Salı

TFF'den UEFA'ya Savunma

Dünya Kupası bitti. Ülkenin gündemine yine şike yerleşti.

Herkes UEFA’nın TFF, Fenerbahçe ve Trabzonspor hakkında 17 Temmuz’da vereceği kararları bekliyor.

Fenerbahçe ve Trabzonspor’un savunmalarını bilmiyoruz. TFF’nin savunması ise medyada yayınlandı.

Savunma ile ilgili yorumlarımı paylaşayım:

1) TFF “şike yok” diyememiş. Diyemez de. TFF, PFDK ve Tahkim Kurulu’nun komik “teşebbüs” kararlarını ortaya koymuş. Ceza mahkemesi, Yargıtay, UEFA Disiplin ve Kontrol Kurulu, UEFA Temyiz Kurulu, CAS tarafından verilen şike kararlarını yok saymış.

2)  TFF, üzerinde siyasi baskı olduğu yönündeki iddialarla ilgili gerekçe ve delillerin gösterilmediğini belirtmiş.

Dolmabahçe görüşmelerini hepimiz duyduk, okuduk. Başbakanın önce Şenes Erzik ile başkanlık için görüşme yaptığını biliyoruz. Kulübüne yalan beyandan Avrupa Kupaları’ndan men cezası aldırmış, kulübünü borç batağına saplamış Yıldırım Demirören’in TFF başkanlığına nasıl getirildiğini UEFA bizden iyi biliyor.

Başbakan, UEFA Kongresi’nde UEFA’ya “kişiler ve kurumlar ayrılmalı” demişti. Platini’nin kibarca “kurallar böyle” diyerek baskıyı savuşturduğunu hepimiz gördük.

3) TFF, siyasilerin baskı yapmaktan öte, şike aleyhinde özel kanun hazırlayan ve bunu kabul eden ilk siyasetçiler olduğunu iddia etmiş.

TBMM’den önce birçok Avrupa Parlamentosu şike ile ilgili özel kanunlar çıkardı. TBMM bu konuda ilk değil. Şike ile ilgili mevzuat raporlarına Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin Internet sitelerinden ulaşılabilir.

TFF, Aziz Yıldırım’ın “konuşursam kötü olur” tehdidinden sonra TBMM’nin apar topar 6222 sayılı Kanun’u değiştirdiğini ve cezaları kuşa çevirdiğini, dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın akıllara zarar savunmasını, Cumhurbaşkanı’nın kanunun yeniden görüşülmesini istemesi üzerine kanunu aynen kabul ettiğini ve şikecilerin uzun cezalar almasının önüne geçtiğini belirtmeyi unutmuş.

TFF kulağının üzerine yatmış olabilir ama UEFA, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği olanların farkında.

4) TFF, “bir hukuk adamının siyasi müdahaleyi destekleyerek acil müdahalede bulunulmasını talep etmesi anlaşılır değildir” demiş.

FIFA ve UEFA, futbolun yönetiminin siyasetin etkisinden uzak tutulmasını ister. Siyasetin futbola müdahalesi, ilgili ülke federasyonunun üyeliğinin dondurulmasına kadar giden yaptırımları gerektirir. Geçen haftalarda FIFA’nın Nijerya Futbol Federasyonu’nun üyeliğini askıya alması çarpıcı bir örnektir.

Trabzonspor da TFF’nin şikeci yönetici ve kulüplere ceza vermemesinin sebeplerinden biri olarak siyasi müdahaleyi göstermektedir. Haklıdır da. BDP hariç tüm siyasi partiler 3 Temmuz sürecinde şikecilere destek vermiş;  yasama faaliyeti kapsamında cezaları indirerek, medyaya yaptıkları yorumlarla yargı üzerinde baskı kurmuş; UEFA’nın verdiği cezaların arkasında kumpas aramış ve gerçekleri saptırarak algı operasyonuna katkıda bulunmuştur. Hiçbir hukuk prensibiyle açıklanamayacak bir kanun çıkararak haklarından mahkumiyet kararı kesinleşmiş yöneticiler için yeniden yargılamanın yolunu açmıştır.

Siyasi partiler suçu ve suçluyu övmeyi artık neredeyse marifet saymaktadır.

UEFA ve FIFA durumun farkındadır ama işine gelmediği için siyasi baskı gerekçesiyle TFF’ye ceza vermekten kaçınmaktadır. FIFA'nın bu yetkisini kullanırken ayırımcılık yaptığı sık sık dile getirilmektedir.

5) TFF, Yargıtay’ın 20 sanık hakkındaki mahkumiyet kararını kaldırdığını iddia etmiş.

TFF göz göre göre yalan söylemiş. Yargıtay, şike kararında bazı isimler hakkında verilen mahkumiyet kararlarını onadı. Bazı isimler hakkında verilen kararları ise esastan kabul etti. Mahkumiyet kararlarını doğru buldu ancak bu isimlerin cezaların ertelenip ertelenmemesinin tartışılması gerektiğini kabul etti. Diğer bir deyişle, o isimlerin şike suçunu işlediğini kabul etti. TFF ise Yargıtay’ın bozma kararlarını sanki beraat kararı gibi ortaya koydu ve UEFA’ya yalan ifade verdi.

Ayrıca TFF, spor hukuku ile ceza hukukunun ayrı olduğunu iddia edip, diğer yandan Yargıtay’ın bozma kararından bahsederek kendisiyle çelişti. Yargıtay’ın bozma kararının gerekçeleri dikkate alındığında ise TFF’nin kendi savunmasını çökerttiği ortaya çıkıyor.

6) TFF, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bazı isimler hakkında yeniden yargılama kararı aldığını ve İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararların söz konusu isimler için geçersiz bir hale geldiğini iddia etmiş.

13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yeniden yargılama kararı henüz kesinleşmedi. Kararın hukuka aykırılığı ise sanık avukatları dışında herkes tarafından ileri sürülüyor. Trabzonspor da bugün karara itiraz etti.

Ayrıca TFF, spor hukuku ile ceza hukukunun ayrı olduğunu iddia edip, diğer yandan Yargıtay’ın bozma kararından bahsederek kendisiyle çelişti.

7) TFF, Tahkim Kurulu’nun bağımsız yargı organı olduğunu iddia etmiş.

UEFA ve FIFA’nın da bildiği üzere, TFF Tahkim Kurulu bir yargı organı değildir. TFF içinde üst disiplin kuruludur. İdari kuruldur. Anayasa ile tanınan imtiyaz bile bu kurulun hukuki yapısını değiştirmemektedir.

TFF Tahkim Kurulu ne bağımsız ne de tarafsızdır.

Soyut ve genel kurallardan yola çıkarsak, bu kurul TFF başkanının teklifi ve TFF yönetim kurulu kararı ile atanmaktadır. Bir kurulun, kendisini atayan yönetimden bağımsız olduğunu ileri sürmek imkansızdır. Üstelik bu kurulun görev süresi, kendisini atayanlardan bağımsız düzenlenmedi. Tahkim Kurulu’nun görev süresi, TFF başkanının görev süresi ile sınırlı. TFF başkanı gidince, kurul da gidiyor. Böylece bağımlılık katmerleniyor ve üyeler tarafsız kalamıyor. Kaderi kendisini atayan başkana tabi olan bir kurulun bağımsızlığından ve tarafsızlığından bahsedilebilir mi?

TFF Tahkim Kurulu’nu 3 Temmuz süreci açısından özel incelersek çok vahim bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Yıldırım Demirören, TFF başkanlığına oturur oturmaz TFF Tahkim Kurulu’nu değiştirdi. Bu kurula 3 Temmuz sürecinde televizyona çıkan ve “sahaya yansıma olmadan şike olmaz”, “teşvik priminde teşebbüs olmaz”, “transfer şikesi olmaz”, “ceza mahkemesinin kararı beklenmelidir” gibi hukukla hiç ilgisi olmayan teoriler üreten; ceza yargılaması esnasında mahkemeye sanıklar lehine mütalaa veren kişilerin de bulunduğu isimler atandı.

Bazı hukukçular ve köşe yazarları “PFDK’nın verdiği cezaları TFF Tahkim Kurulu arttıramazdı ki! Onlar sorumlu tutulamaz” diyorlar. Bir yönden haklılar. Ancak bu kurulun şike ile ilgili verdiği kararların ne kadar çelişik olduğu ortada. Şike konusunda anlaşan iki tarafı ayrı ayrı teşebbüsten mahkum etmeyi beceren Tahkim Kurulu’nun hangi kararına güvenilebilir?

Aynı Tahkim Kurulu, TFF’nin yaptığı talimat değişikliklerini de hiçbir hukuki gerekçe sunmadan UEFA ve FIFA talimatlarına uygun bulmuştu. Oysa söz konusu değişiklikler UEFA ve FIFA talimatlarıyla ciddi biçimde çelişiyor.

Bu kurulun bağımsız ve tarafsız olduğu iddia edilemeyeceği gibi, kararlarının da hukuka uygunluğu artık tartışılabilir olmaktan öte bir hal aldı. UEFA ve CAS hem PFDK’nın hem de Tahkim Kurulu’nun kararlarını adeta yok saydı.

8) TFF, Tahkim Kurulu kararlarına karşı hiçbir yargı makamına başvurulamayacağını iddia etmiş. Bu görüşünü de Anayasa’ya dayandırmış.

Tahkim Kurulu kararlarına karşı yeniden yargılama talebinde bulunulması mümkündür. TFF, ceza mahkemesi kararını ve yeniden yargılama kararını savunmasında kullanıyorsa, bu mahkemenin ve olayla ilgili karar veren UEFA ve CAS kararlarının da şike kararlarına etki ettiğini kabul ediyor olmalıdır. Bu durumda bırakın ceza mahkemesi kararını, CAS kararı bile tek başına yeniden yargılama sebebi olabilecektir.

TFF’nin son iki senede acı bir ders olarak öğrendiği üzere, UEFA ne Anayasa ne de TFF mevzuatı ile bağlıdır. UEFA, kendi kurallarına göre yargılama yapar ve gerekli cezaları verir. Bu ilke CAS tarafından da dile getirilmiştir.

9) TFF, UEFA’nın Türkiye Ligi’ne ilişkin kararlara müdahale edemeyeceğini iddia etmiş. TFF, Türkiye Ligi’ne müdahale için yasal dayanak bulunmadığını, TFF’nin sadece UEFA Tüzüğü ve Disiplin Talimatı’ndaki ilgili maddelerde belirtilen cezaları uygulayabileceğini ileri sürmüş.

Ben de iki seneden beri UEFA’nın Türkiye Ligi’ne, şike ile ilgili kararlara müdahale edemeyeceğini yazıyorum. UEFA Disiplin Talimatı’nda bu konuda bir düzenleme bulunmuyor.

UEFA Disiplin Talimatı’na yeni eklenen madde yanlış yorumlanıyor. UEFA Disiplin Talimatı md. 2/IV’e göre, talimat hükümleri, UEFA’nın kurucu amaçlarından birine esaslı aykırılık teşkil eden ihlallere uygulanabilecek. Talimatın bu ihlallere uygulanması ise sınırlandırıldı. Talimat ancak ilgili ihlalin üye federasyon tarafından gereği gibi, usulüne uygun soruşturulması halinde uygulanmayacak. Diğer bir deyişle, bir federasyon, yetkisi kapsamındaki şike olaylarını gereği gibi soruşturmazsa UEFA, söz konusu şike hareketlerinden ötürü ilgili kişi ve kulüpleri cezalandırabilecek.

TFF’nin 3 Temmuz sürecini iyi idare etmediği, açık söyleyelim, şikeci yönetici ve kulüplere ceza vermemek için yoğun çaba harcadığı malum. UEFA da Avrupa Kupası’na katılacak kulüpleri soruşturdu ve bugüne kadar Beşiktaş, Eskişehir, Fenerbahçe ve Sivasspor’a şikeden ötürü ceza verdi.

Bu saatten sonra UEFA, aynı kulüplere tekrar ceza veremez.

UEFA Disiplin Talimatı, UEFA’ya yerel liglere müdahale etme yetkisi de tanımıyor. Talimatta hangi cezalar öngörülmüşse o cezalar verilebilir. UEFA’nın federasyonun yerine geçip küme düşürme, tescili iptal etme, kupayı geri alma gibi yaptırımlar uygulama yetkisi bulunmuyor.

UEFA’nın yetkisi olmayabilir ancak FIFA’nın benzer ve daha kapsamlı yetkileri var (İlgili yazı için: http://goo.gl/Hi64vL). FIFA'nın kirli geçmişini ve bugüne kadar Türk futbolundaki şike skandalı ile ilgili tek satır açıklama yapmadığını dikkate alınca, FIFA'nın mevzuatını uygulamayacağını tahmin etmek zor olmaz.

10) TFF, Trabzonspor’un 2010-2011 sezonunda şampiyon olmamasından ötürü uğradığı zararların tazmini konusunda UEFA’nın yetkisi olmadığını; üstelik Trabzonspor’un Şampiyonlar Ligi’ne katılmakla önemli gelir elde ederek maddi ve manevi zarara uğramadığını iddia etmiş.

UEFA’nın Trabzonspor’un uğradığı zararlar konusunda yetkili olmadığı açıktır. Trabzonspor bu zararlarının tazminini Türk mahkemelerinde dava etmelidir.

TFF’nin pişkinliğine değinmeden geçemeyeceğim. TFF, Trabzonspor’un Şampiyonlar Ligi’ne katılarak önemli gelir elde ettiğini ve zararının olmadığını iddia etti. Trabzonspor şampiyon olsaydı zaten Şampiyonlar Ligi’ne katılacaktı. Trabzonspor, hak ettiği bir turnuvaya katıldı. Bu turnuvaya katılım başka bir konu, Trabzonspor’un şampiyon ilan edilmediği için Türkiye’de uğradığı zarar ayrı bir konu.

Trabzonspor şampiyon olsaydı, şampiyonluk primi alacaktı. Kupasını alacaktı. Yayın gelirlerinden önemli kazanç elde edecekti. Doğrudan Şampiyonlar Ligi’ne katılacağı henüz 2010-2011 sezonu bittiğinde belli olacağı için daha iyi sporcular transfer edebilecek ve/veya elindeki futbolcuları tutabilecekti. Avrupa Kupaları başlamadan iyi sponsorluk anlaşmaları yapabilecekti. Tribün hasılatı daha iyi olabilecekti. Ve şu anda aklıma gelmeyen başka kazançlar elde edebilecekti. Bütün bu kayıplar önemli maddi zarar kalemleridir.

TFF, Şampiyonlar Ligi’ne katılım sayesinde elde edilen gelir yüzünden manevi zararın gerçekleşmediğini iddia etmiş. Tek kaygısı maddi menfaatleri, cepleri olanların Trabzonsporlular’ın 3 Temmuz sürecinde yaşadığı  travmayı ve üzüntüyü tahmin etmeleri mümkün değil. Şampiyonlar Ligi’ne katılınca bütün acılar unutuldu zannediyorlar.

UEFA, zararların tazmini konusunda yetkili olmayabilir. TFF er ya da geç PFDK’nın ve Tahkim Kurulu’nun kasten hukuka aykırı verdikleri kararlardan ötürü önemli miktarda tazminat ödeyecek.

11) TFF, Trabzonspor'un "2010-2011 sezonunda gerçekleştirilen şike faaliyetlerinden sorumlu şahıslara ve kulüplere yaptırım uygulanması" yönündeki talebine karşılık "Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın UEFA ve CAS tarafından cezalandırıldığı" şeklinde yanıt vermiş.

TFF Avrupa Kupaları'na gönderdiği Eskişehirspor ve Sivasspor'un UEFA tarafından cezalandırıldığını unutmuş. TFF, yöneticileri ceza mahkemesi tarafından cezalandırılan Giresunspor'u unutmuş.

TFF, UEFA'nın henüz yöneticilere ceza verilmediğini unutmuş.

TFF, "UEFA ve CAS ceza verdi" diyerek, şike suçlarının gerçekleştiğine kanaat getirdiğini itiraf etmiş. Ancak sadece Avrupa Kupaları'na katılan takımların cezalandırılması ise yetinilmesi gerektiğine işaret etmiş. Yönetici, futbolcu ve teknik direktörlere ceza verilmesi konusunda ağzını açmamış.

SONUÇ:

3 Temmuz süreci, 17 Aralık sürecinden daha kötü miras bıraktı. 17 Aralık’ta en azından muhalefetten bahsedebiliyorduk. 3 Temmuz’da ise iktidar partisi ve muhalefet partileri elbirliği ile yolsuzluk yapanı, şike yapanı korudu. TFF ise hükümetin ve muhalefet partilerinin tam desteğini alarak ortalığı temizlemeye koyuldu. TBMM’nin oybirliği ile Anayasa’ya koyduğu Anayasa’ya aykırı hüküm sayesinde TFF’nin akıl almaz kararları denetim dışında kaldı. Ve bugün yeniden yargılama komedisi ile kapılar sonuna kadar açılıyor.

UEFA’nın 17 Temmuz’da dişe dokunur kararlar alacağını sanmıyorum. Bu ise Fenerbahçe ve TFF’nin muhteşem savunmasından değil, UEFA’nın kurallara bağlı olmasından ve mevzuatta var olmayan yetkileri kullanmaya teşebbüs etmemesinden kaynaklanacak.

En azından TFF’nin savunmasını gördük. Mehmet Ali Aydınlar’ın basın toplantısındaki açıklamaları ve sorulara verdiği yanıtları hatırlayınca bu savunmayı gülümseyerek okudum. Şikeyi kabul ettiğini, şikecileri asla cezalandırmaya yeltenmeyeceğini tekrar gördüm. 

Lig başlıyor. Artık şikeyi unutma zamanı. Hayırlı olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder